OLAYLI İDİL BİRET KONSERİ ÜZERİNE GÖRÜŞLER
ZEKAKÜBÜ :: FIKRALAR :: MÜNAZARA BÖLÜMÜ :: POLİTİKA :: KÖŞE YAZILARINDAN
1 sayfadaki 1 sayfası
OLAYLI İDİL BİRET KONSERİ ÜZERİNE GÖRÜŞLER
http://www.haberturk.com/yazioku.asp?id=10697
Fatih Altaylı
Ne tahrikmiş be
15.07.2009 07:09
TOPKAPI Sarayı'ndaki rezalet günlerdir tartışılıyor. Hem de çok yanlış zeminlerde.
Alperenler'den biri bir gazeteye diyor ki, "Fatih Sultan Mehmed içse yine gidip tepkimizi koyardık".
Koyardınız da sonra ne olurdu merak ediyorum.
"Sarayda içki içilmezmiş." Yok ya!
Mal sahipleri içiyordu, bilmem haberiniz var mı?
Zaten benim tartışmak, konuşmak istediğim mevzu bu değil.
İçki içmeyi savunacak halim de yok.
Arada içerim, ama pek sevmem.
Gazeteciler arasında çok moda olduğu gibi şarap gurusu falan da değilim. Anlamam.
Arada bir votka içerim. O da pek arada bir.
Benim derdim başka.
Ben "tahrik" meselesine taktım.
"Konser ilanları tahrik etmiş", bu yüzden saldırmışlar.
Zaten sürekli bir "tahrik olma" durumu var.
Kimi "Türküm, doğruyum" dendiği için tahrik oluyor, kimi inançlarına laf edildiği için.
Hemen saldırıyorlar.
Bakıyorum da, sürekli tahrik olanlar hep aynı kesimler.
Onlara tahrik olmak serbest.
Ama bu ülkenin sıradan vatandaşları, yasalara saygılı vatandaşları, ****** ilkelerine bağlı vatandaşları nedense "tahrik olma hakkına" sahip değiller.
Onlar biraz tahrik olup, biraz seslerini yükseltseler "darbeci" oluyorlar, "demokrasi düşmanı" oluyorlar, "militarist" oluyorlar.
Hani demokrasi vardı?
Yok işte.
Kimilerine tahrik olmak serbest, kimilerine yasak.
Doğru olan, hukuktan başka kimsenin tahrik olmaması ama belli ki olmuyor.
Bazıları sürekli tahrik oluyor.
Bazılarına sürekli tahrik olma hakkı tanınıyor.
Ama bana sorarsanız, bu sürekli tahrik halinde olanların sorunu başka.
O sorunun ne olduğunu da bana sormayın.
Eczaneye sorun.
***
Fatih Altaylı
Ne tahrikmiş be
15.07.2009 07:09
TOPKAPI Sarayı'ndaki rezalet günlerdir tartışılıyor. Hem de çok yanlış zeminlerde.
Alperenler'den biri bir gazeteye diyor ki, "Fatih Sultan Mehmed içse yine gidip tepkimizi koyardık".
Koyardınız da sonra ne olurdu merak ediyorum.
"Sarayda içki içilmezmiş." Yok ya!
Mal sahipleri içiyordu, bilmem haberiniz var mı?
Zaten benim tartışmak, konuşmak istediğim mevzu bu değil.
İçki içmeyi savunacak halim de yok.
Arada içerim, ama pek sevmem.
Gazeteciler arasında çok moda olduğu gibi şarap gurusu falan da değilim. Anlamam.
Arada bir votka içerim. O da pek arada bir.
Benim derdim başka.
Ben "tahrik" meselesine taktım.
"Konser ilanları tahrik etmiş", bu yüzden saldırmışlar.
Zaten sürekli bir "tahrik olma" durumu var.
Kimi "Türküm, doğruyum" dendiği için tahrik oluyor, kimi inançlarına laf edildiği için.
Hemen saldırıyorlar.
Bakıyorum da, sürekli tahrik olanlar hep aynı kesimler.
Onlara tahrik olmak serbest.
Ama bu ülkenin sıradan vatandaşları, yasalara saygılı vatandaşları, ****** ilkelerine bağlı vatandaşları nedense "tahrik olma hakkına" sahip değiller.
Onlar biraz tahrik olup, biraz seslerini yükseltseler "darbeci" oluyorlar, "demokrasi düşmanı" oluyorlar, "militarist" oluyorlar.
Hani demokrasi vardı?
Yok işte.
Kimilerine tahrik olmak serbest, kimilerine yasak.
Doğru olan, hukuktan başka kimsenin tahrik olmaması ama belli ki olmuyor.
Bazıları sürekli tahrik oluyor.
Bazılarına sürekli tahrik olma hakkı tanınıyor.
Ama bana sorarsanız, bu sürekli tahrik halinde olanların sorunu başka.
O sorunun ne olduğunu da bana sormayın.
Eczaneye sorun.
***
En son Admin tarafından Perş. Tem. 16, 2009 12:45 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Saraydan konser kaçırmak
Güneri Cıvaoğlu
Saraydan konser kaçırmak
16 Temmuz Perşembe 2009
SARAYA son “istemezük” baskını için birkaç satır...
Önce en net ve doğru tepkiyi veren Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’a alkış...
Topkapı Sarayı’nın içindeki her konserde içki servisi yapıldığını dik bir duruşla dile getirdi.
Kapıya dayanan “istemezükçüleri” kınadı.
Daha sonraki süreçte de sözlerinin arkasında sağlam durdu.
İstanbul Kültür Müdürü Ahmet Bilgili de kişilikli tavır koydu.
Gelelim eğrilere ve doğrulara...
http://www.gazeteoku.com/popup.php?id=58&url=http://www.milliyet.com.tr/Yazar.aspx?aType=YazarDetay&ArticleID=1118060&AuthorID=64&Date=16.07.2009
Saraydan konser kaçırmak
16 Temmuz Perşembe 2009
SARAYA son “istemezük” baskını için birkaç satır...
Önce en net ve doğru tepkiyi veren Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’a alkış...
Topkapı Sarayı’nın içindeki her konserde içki servisi yapıldığını dik bir duruşla dile getirdi.
Kapıya dayanan “istemezükçüleri” kınadı.
Daha sonraki süreçte de sözlerinin arkasında sağlam durdu.
İstanbul Kültür Müdürü Ahmet Bilgili de kişilikli tavır koydu.
Gelelim eğrilere ve doğrulara...
http://www.gazeteoku.com/popup.php?id=58&url=http://www.milliyet.com.tr/Yazar.aspx?aType=YazarDetay&ArticleID=1118060&AuthorID=64&Date=16.07.2009
En son Admin tarafından Perş. Tem. 16, 2009 12:40 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
İdil Biret ve Alperenler
TAHA AKYOL
İdil Biret ve Alperenler
16 Temmuz Perşembe 2009
Sarayı’nın önünde Alperen Ocakları’ndan bir grubun yaptığı kaba hareketi eleştiren yazıma iki türlü tepki aldım. Sayıları azdı ama ‘uç’larda nasıl düşünüldüğünü gösteren örneklerdi bunlar:
* Bazı okurlarım eylemcileri savunuyor, onları eleştirdiğim için beni eleştiriyorlardı. Ben de milliyetçi değil miydim; milli ve manevi değerleri savunan bu gençleri nasıl eleştirirdim! Hele ‘lumpen’ nitelemesi yapmama bayağı içerlemişlerdi.
* Öbür okurlarım, bu eylemi yapanların Sivas katliamını yapanlarla “aynı güruhtan” olduğunu, bunlara “hayta, barbar” falan demek gerekirken benim “yumuşak eleştiri” yaparak bunları mazur gösterdiğimi falan yazıyorlardı!
Fakat niye böyle uçlarda dolaşalım? Hakaret başka, eleştiri başkadır. Eleştiri ölçülü olduğu zaman düşündürücü olur. Lumpen demem de bir hakaret değil, bir analizdir.
http://www.gazeteoku.com/popup.php?id=98&url=http://www.milliyet.com.tr/Yazar.aspx?aType=YazarDetay&ArticleID=1118097&AuthorID=62&Date=16.07.2009
İdil Biret ve Alperenler
16 Temmuz Perşembe 2009
Sarayı’nın önünde Alperen Ocakları’ndan bir grubun yaptığı kaba hareketi eleştiren yazıma iki türlü tepki aldım. Sayıları azdı ama ‘uç’larda nasıl düşünüldüğünü gösteren örneklerdi bunlar:
* Bazı okurlarım eylemcileri savunuyor, onları eleştirdiğim için beni eleştiriyorlardı. Ben de milliyetçi değil miydim; milli ve manevi değerleri savunan bu gençleri nasıl eleştirirdim! Hele ‘lumpen’ nitelemesi yapmama bayağı içerlemişlerdi.
* Öbür okurlarım, bu eylemi yapanların Sivas katliamını yapanlarla “aynı güruhtan” olduğunu, bunlara “hayta, barbar” falan demek gerekirken benim “yumuşak eleştiri” yaparak bunları mazur gösterdiğimi falan yazıyorlardı!
Fakat niye böyle uçlarda dolaşalım? Hakaret başka, eleştiri başkadır. Eleştiri ölçülü olduğu zaman düşündürücü olur. Lumpen demem de bir hakaret değil, bir analizdir.
http://www.gazeteoku.com/popup.php?id=98&url=http://www.milliyet.com.tr/Yazar.aspx?aType=YazarDetay&ArticleID=1118097&AuthorID=62&Date=16.07.2009
En son Admin tarafından Perş. Tem. 16, 2009 12:42 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
OLAY BÜYÜTÜLDÜ MÜ?
EERTUĞRUL ÖZKÖK
Geçen cumartesi akşamı yazı işlerinden aradılar.
Topkapı’daki konser sırasında, bazı kişiler dışarıda gösteri yapıyorlardı.
CNNTürk, olayları canlı yayınlamaya başlamıştı.
Arkadaşlarımız da bu haberin büyütülmesinden yanaydı.
"Dışarıda kaç kişi var" diye sordum.
150-200 kişi varmış.
"İçeri girdiler mi" diye sordum.
Hayır girmemişler.
"Öyleyse büyütmeyin, içerden gösterin" dedim.
Biraz sonra Yalçın Bayer aradı.
Yalçın, bizim 24 saat nöbetçi haber muhafızımız gibidir.
Sabaha karşı 3’te önemli bir şey öğrense beni arar.
Her zamanki gibi heyecanla konuşuyordu.
Onun olayı anlatışına bakılırsa neredeyse yeni bir Madımak olayı patlamıştı.
Yalçın’ı dinlersem bunu manşet yapmamız gerekirdi.
O an, 1990 yılında genel yayın yönetmeni olduğum günü hatırladım.
* * *
22 Mart 1990 günü Hürriyet’in genel yayın yönetmeni olduğumda verdiğim ilk iki talimat şuydu.
"Cuma günleri cami önündeki sakallı kişilerin gösterilerini bana haber diye getirmeyin."
İkincisi de şuydu:
"Her gördüğünüz türbanlıyı irticai faaliyet diye haber yapmayın."
Topkapı Sarayı önündeki olayı da biraz cuma günleri camilerin önündeki sakallı sarıklı kişilerin gösterilerine benzettim.
Böyle olayları manşete taşıdığınız zaman tam aksi etki yaratıyor ve ikinci hafta o kalabalığın iki katı toplanıyor.
O sahneleri düşünüp kararımı verdim ve "Haberi büyütmeyin" dedim.
Ama bu haberin büyüyeceğinden ve Türkiye’nin gündemine yerleşeceğinden kendim kadar emindim.
Nitekim öyle oldu.
* * *
Peki bir hafta geçtikten sonra bu karar hakkında ne düşünüyorum?
Kararım doğru muydu, yanlış mı?
Samimi görüşüm şu.
Bilmiyorum.
Doğru da olabilir, yanlış da...
Genel yayın yönetmenliği bazen böyle doğru yaptığınızdan emin olamayacağınız kararları da almaktır.
Ortak aklın sorumluluğunu da, yalnızlığınızın sorumluluğunu da siz taşırsınız.
Geçen cumartesi akşamı yazı işlerinden aradılar.
Topkapı’daki konser sırasında, bazı kişiler dışarıda gösteri yapıyorlardı.
CNNTürk, olayları canlı yayınlamaya başlamıştı.
Arkadaşlarımız da bu haberin büyütülmesinden yanaydı.
"Dışarıda kaç kişi var" diye sordum.
150-200 kişi varmış.
"İçeri girdiler mi" diye sordum.
Hayır girmemişler.
"Öyleyse büyütmeyin, içerden gösterin" dedim.
Biraz sonra Yalçın Bayer aradı.
Yalçın, bizim 24 saat nöbetçi haber muhafızımız gibidir.
Sabaha karşı 3’te önemli bir şey öğrense beni arar.
Her zamanki gibi heyecanla konuşuyordu.
Onun olayı anlatışına bakılırsa neredeyse yeni bir Madımak olayı patlamıştı.
Yalçın’ı dinlersem bunu manşet yapmamız gerekirdi.
O an, 1990 yılında genel yayın yönetmeni olduğum günü hatırladım.
* * *
22 Mart 1990 günü Hürriyet’in genel yayın yönetmeni olduğumda verdiğim ilk iki talimat şuydu.
"Cuma günleri cami önündeki sakallı kişilerin gösterilerini bana haber diye getirmeyin."
İkincisi de şuydu:
"Her gördüğünüz türbanlıyı irticai faaliyet diye haber yapmayın."
Topkapı Sarayı önündeki olayı da biraz cuma günleri camilerin önündeki sakallı sarıklı kişilerin gösterilerine benzettim.
Böyle olayları manşete taşıdığınız zaman tam aksi etki yaratıyor ve ikinci hafta o kalabalığın iki katı toplanıyor.
O sahneleri düşünüp kararımı verdim ve "Haberi büyütmeyin" dedim.
Ama bu haberin büyüyeceğinden ve Türkiye’nin gündemine yerleşeceğinden kendim kadar emindim.
Nitekim öyle oldu.
* * *
Peki bir hafta geçtikten sonra bu karar hakkında ne düşünüyorum?
Kararım doğru muydu, yanlış mı?
Samimi görüşüm şu.
Bilmiyorum.
Doğru da olabilir, yanlış da...
Genel yayın yönetmenliği bazen böyle doğru yaptığınızdan emin olamayacağınız kararları da almaktır.
Ortak aklın sorumluluğunu da, yalnızlığınızın sorumluluğunu da siz taşırsınız.
ZEKAKÜBÜ :: FIKRALAR :: MÜNAZARA BÖLÜMÜ :: POLİTİKA :: KÖŞE YAZILARINDAN
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz