ZEKAKÜBÜ
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

MUhalalet 'Bertaraf' Olduğunda

Aşağa gitmek

 MUhalalet 'Bertaraf' Olduğunda Empty MUhalalet 'Bertaraf' Olduğunda

Mesaj  Admin Ptsi Ağus. 23, 2010 3:13 am

NİLGÜN CERRAHOĞLU
I. "Belediyeler, parlamento ve hükümetten sonra; AKP cumhurbaşkanlığnı da aldı. Bu işi demokratik süreçle oldu. Ama muhalefet silindi.

Basın gözler önünde zapturapt altına alındı...

%75'in türbanlı cumhurbaşkam eşini yadırgamadığı, Ahmedinejad Iran 'ına sempatinin arttığı bir Türkiye bu ... " (28 Ağustos 2007) .

AKP artık görülmemiş bir güç tekeline sahip. Mutlak çoğunluk, meclis başkanllğı, cumhurbaşkanlığı ellerinde.
Bugün tarihi bir gün. Laik değerlerin üç direğinden (cumhurbaşkanlığı, ordu, Anayasa Mahkemesi biri yıkıldı. Aleni bir İslamcı, Cumhurbaşkanı oldu. Başlangıçta tepki alan büyük hareketler, deklarasyonlar yapılmayacak. Geçiş yumuşak olacak ...

Yürünen yolda devam etmek kafi. Bir sonraki hedef, kalan iki kale; Anayasa Mahkemesi'yle Silahlı Kuvvetler'e içten nüfus etmek elecek: Final belli .... " (29 Ağustos 2007)

Bu satırlar, Erdoğan' ın sağdıçı . Berlusconi'nin gazetesi "II Giornale"nin; GüI'ün cumhurbaşkanlığına çıktığı günlerde
yayımladığı makalelerden alınma.
Müneccim olmaya gerek yoktu. Yaşadıklanrmz göstere göstere "geliyorum!" diyerek geldi.
Gül'ün Çankaya'ya Çıktığı 2007 yazında, bugün yaşanan baş döndürücü tüm baskıcı tırmanışların kaçınılmazlığı; kilometreler ötesinden görüş bildiren köşe kadılarınca ay ve gün gibi teslim edildiği üzere belli olmuştu.

Arkadan dananın kuyruğunun kopacağı; "başlangıçtaki yumuşak geçiş" sonrasında; "kılıçların çekileceği" devam roundlarının geleceği .. ; kuşkuya yer vermeyen bir açıklıkla kestirilebilir olmuştu: "(Cumhurbaşkanlığı aşamasından sonra) Hedef, kalan iki kale; Anayasa Mahkemesiyle Silahlı Kuvvetler'e içten nüfuz etmek olacak" sözleriyle olacaklara mim koyan; bugün herkesin malumu olan hamlelerin kaçınılmazlığı da bir tarafa not edilmişti:

"Final artık belli oldu!" denmişti; "Bundan sonra Türkiye'de tehlikeli bir hesaplaşma başlıyor!" (La Stampa, 29 Ağustos 2007 başyazısı.)

Cumhurbaşkanlığı niye dönüm noktası oldu?

Ayrıntılarıyla geçmişte bu sütunda aktardığım bu tür yazıların hepsi aklımda.
Hiçbirini unutmadım. Anayasa Mahkemesi'nin henüz AKP için aldığı "laiklik karşıtı eylemler odağı" (Ağustos 2008) kararı ortada yoktu.

Ve "özel mahkemelere" dönüşen "Ergenekon davaları" başlamamıştı.

Ancak senaryonun finali; Türkiye'ye dışardan bakanlarca belli olmuş, üç yıl öncesinden ilan edilmişti.

"Liberal aydmlanmız" burada, vatan sathı mailinde AKP'ye alkış tutup; sözü edilen her aşamada:

"Oh ne ala!Demokrasi geliyor!':

korosu yaparken Ankara'yı kaygıyla izleyen gözlemciler; "Türkiye çatışma ortamma gidiyor, hesaplaşma dönemine giriyor, laik kaleler düşüyor!" diyorlardı.

Bunu darbeci oldukları için mi söylüyorlardı?

Erdoğan'ın yakın arkadaşı Berlusconi'nin gazetesinde darbe şakşakçılığı mı yapıyorlardı? .

Hayır. Ama

1.) Basının zapturapta almdığ ve muhalefetin etkisiz kaldığı; iktidar partisini görülmemiş bir güç tekeline sahip olduğu ülkede "demokrasi"den bahis açmanın abes olduğunu;

2.) Bu itibarla gelişmelerin sadece "laik rejim" ve Cumhuriyet Türkiyesi'nin tasviyesi anlamına geldiğini

3.) Tasviyenin eli mahkum bir hesaplaşma ortamı getireceğini görüyor; objektif manada bu gerçeği teslim
ediyorlardı.

12 Eylül kalan son sigortalar üzerinde Zarların Türkiye için sil baştan atıldığı tarih; böylece 2007 Ağustosu olarak tespit edilmişti:

O tarihten itibaren Türkiye için artık bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmadı.

"Bitaraf olma" marjının daraldığı ...

"Bitaraf olanlarm, bertaraf edilmekle uluorta tehdit edildiği" ortama böyle geldik.

14 Temmuz 1996'da yaptığımız bir söyleşide bana dobralıkla "Demokrasi amaç değil, ereçtırl" diyen Erdoğan'ı, bundan böyle kolayına durdurabilecek hiçbir karşıt denge gücü yok... .

Cumhurbaşkanlığı başta olmak üzere; demokrasilerde "checks and balances" sözleriyle ifade edilen tüm denge ve fren mekanizmalarının sigortaları atmış durumda ...

Curnhurbaşkaru Sezer veya Demirel döneminde -mlsall- özel sektörün yarısını temsil eden bir "lşadamları derneği";
Başbakan tarafından -devlet içinde herhangi bir fren tepkisi görmeden- böyle açıkça "bertaraf edilmekle" tehdit edilebilir miydi?

2007 yazı ardından, Türkiye için değişmiş olan şey budur.

12 Eylül referandumuyla noktalanacak 2010 yazı sonunda da, "Evet"lerin galip gelmesi durumunda; iktidardan artık gösterilecek "sopa" ve "tehditler" büsbütün kontrolden çıkacaktır. .
"Evet"lerin galip gelmesi durumunda hepte yürütmenin kontrolüne girecek "yargı bağımsızltğı" da tamamıyla yitirilecek; "denge ve fren mekanizma/an" arasında sayılabilecek son kale "Anayasa Mahkemesi'nin" de iktidar
üzerindeki tüm olası denetimleri yerle bir olacaktır.

12 Eylül referandumunda kullanacağınız "evet"/"hayır"lar son kertede bunun; sistemdeki son "denge ve fren mekanizmalarının" da yitirilip/yitirilmemesi; yani kısaca "bertaraf olup/olmamak" üzerinedir.
nilgun@cumhuriyet.com.tr

Admin
Admin

Mesaj Sayısı : 5221
Kayıt tarihi : 27/01/08

https://zeka.yetkinforum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz