ZEKAKÜBÜ
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

P.D . OUSPENSKY

Aşağa gitmek

P.D . OUSPENSKY Empty P.D . OUSPENSKY

Mesaj  Admin Çarş. Mart 03, 2010 5:42 am

P.D . OUSPENSKY


P.D . OUSPENSKY 399px-10

P. D. Ouspensky (1878-1947)
Born Pyotr Demianovich Ouspenskii
March 4, 1878 (1878-03-04) Moscow, Russia
Died October 2, 1947 (aged 69) Lyne Place, Surrey, England
Nationality Russian
Ethnicity Caucasian
Religion Christian

Peter D. Ouspensky (March 4, 1878–October 2, 1947), (Pyotr Demianovich Ouspenskii, also Uspenskii or Uspensky), a Russian philosopher, invoked euclidean and noneuclidean geometry in his discussions of psychology and higher dimensions of existence.

Ouspensky has a reputation for his expositions of the early work of the Greek-Armenian teacher of esoteric doctrine George Gurdjieff, whom he met in Moscow in 1915. He was associated with the ideas and practices originating with Gurdjieff from then on. In 1924, he separated from Gurdjieff personally, and some, Rodney Collin among others, say that he finally gave up the (Gurdjieff) "system" that he had shared with people for 25 years in England and the United States, but his own recorded words on the subject ("A Record of Meetings," published posthumously) do not clearly endorse this judgement nor does Ouspensky's emphasis on "you must make a new beginning" after confessing "I've left the system"; all this happened in Lyne Place, Surrey, England in 1947, just before his demise. While lecturing in London in 1924 he announced that he would continue independently the way he began in 1921. All in all, Ouspensky studied the Gurdjieff System directly under Gurdjieff's own supervision for a period of ten years, from 1915 to 1924. Ouspenky's book In Search of the Miraculous is a recounting of what Ouspensky learned from Gurdjieff in those years between 1915 and 1924.

Admin
Admin

Mesaj Sayısı : 5221
Kayıt tarihi : 27/01/08

https://zeka.yetkinforum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

P.D . OUSPENSKY Empty Gurdjieff ve Dördüncü Yol

Mesaj  Admin Çarş. Mart 03, 2010 10:16 am

Ouspensky’den

Derleyen: Sibel Atasoy

İnsanlar uyumaktadırlar ve bunu kabul etmezler. Bütün insanlar sadece makinedirler, bütün faaliyetleri mekaniktir. Psikoloji insanlarla ilgilidir, makinelerin incelenmesi için psikoloji değil mekanik bilimi gerekir. Bir makine kendini tanıyamaz, tanıdığında makine olmaktan çıkar. İnsan hareketlerinden sorumludur, makine değildir.
İnsanın başlıca yanılgısı, yapmaya muktedir olduğuna dair inancıdır. Ancak bunu insanlara söylediğinizde inanmayacaklardır ve onlara düşmanca ve nahoş gelecektir. Özellikle de gerçek olduğu için düşmanca gelir. Herkes hiç bir şeyin yapılması gerektiği gibi yapılmadığını iddia eder. Aslında her şey yapılabileceği tek şekilde yapılmaktadır, eğer tek bir şey değiştirilebilseydi her şey buna bağlı olarak farklı olabilirdi. Her şey başka şeylerle bağlantılıdır.
İnsan birçok BEN sahibidir. Her insanın içinde 5–6 bazen daha çok ama sınırlı sayıda BEN vardır. Bunlardan her biri yönetimi ele aldığında kendinin asıl BEN olduğunu yani EFENDİ olduğunu sanır ve diğer benlere ait en ufak bilgisi olmaz. İnsanda bu BEN değişimlerini kontrol edecek hiç bir şey yoktur. İnsan&makine bu durumu fark etmemekte, bilmemektedir. Benler, rastlantıların gücü ile veya mekanik olan dış dürtüler tarafından yaratılmışlardır.
Eğitim, taklit, okuma, dinin uyuşturuculuğu, sınıflar, gelenekler, yeni sloganların cazibesi dış tesirlerdendir. İnsanın bireyselliği yoktur, bir tek büyük BEN sahibi değildir, birçok kendini ben sanan benlere bölünmüştür. Her bir küçük ben kendini BÜTÜN adına çağırmaya yetkilidir; anlaşmaya, anlaşmamaya, söz vermeye, kararlar almaya muktedir ki, sonradan bütün diğer benler bunların sonuçlarıyla uğraşmak zorunda kalacaklardır. Her küçük ben'in imzaladığı çeklerin ve akitlerin sorumluluğunu yüklenecek olması, insanın yani Bütün'ün trajedisidir.
Çoğu zaman insanın ömrü küçük tesadüfî benlerin imzaladığı akitlerin gereğini yerine getirmek yükümlülüğü ile geçer. Her insanın sınırlı "rol" repertuarı vardır ve bunun dışında bir role zorlandığında kendini kısa sürede huzursuz ve rahatsız hisseder ve kendi repertuarındaki herhangi bir role dönmek için büyük çaba harcar. Döndüğünde gerilim biter ve rahatlık (uyuma hali) başlar. İnsan repertuarı dışındayken "üşür, utanır ve herkesten kaçmak ister." Burada SEÇİM zorunluluğu gelir! İnsan rahatı mı seçecektir yoksa kendi üzerinde çalışıp huzursuzluğu mu?
İnsan hapishanededir ancak bunun farkında değildir. Farkına varan her aklı başında kişi hapishaneden kaçmak ister, kaçmak için tünel kazmak lazımdır. Bunun dört gerekli şartı vardır; a) Özgür olmadığını, hapishanede olduğunu kabul etmek. b) Evvelce hapishaneden kaçabilmiş kimselerden yardım almak. c) Kaçış organizasyonu asla tek kişi olarak gerçekleştirilemez. Bir grup çalışması elzemdir. d) Büyük bir çalışma ve çaba gereklidir : "belirli bir amaca yönelik şuurlu çabalar"
İnsan yeterince yöntemli ve kararlı ise bir alışkanlığını değiştirebilir. Ancak; Bir kimse kendi üzerinde çalışıyorsa o kimse mümkün olabilecek ek değişiklikleri hesaba katmalı ve bunları önceden düşünmelidir. (Kendi üzerinizde değişikliğe muvaffak olduğunuz her husus, değişmesini belki de arzu etmediğiniz alışkanlık ya da karakter özelliklerinizi etkiler ve siz farkına varmadan devreden çıkar ya da beklemedikleriniz devreye girer.) Ya da! Değişmek isteyen fazlalıklarını "terk" etmelidir.
İnsanların feda etmeleri gereken en önemli şey "ıstıraplarıdır". İnsan öyle yapılmıştır ki; ıstıraba olduğu kadar asla başka şeye o kadar çok bağımlı değildir. Zevklerden daha kolay feragat edilir. Istırap olmadan bir şey kazanılmaz ama ayni zamanda insan ıstırabını feda ederek işe başlamalıdır. Kaynaşma ve içsel birlik (vahdet); sürtüşme ile "evet" ve "hayır" arasındaki mücadele ile elde edilir. (evet ya da hayır seçeneklerinden biri doğru cevap değildir, mücadele doğru yolda oluşun işaretidir.) Ancak bu mücadele yanlış bir taban üzerinde cereyan edebilir ve bu yanlış ve natamam bir kristalizasyondur. Bu insan daha fazla gelişme imkânına sahip olamayacaktır.
Gelişme imkanını yeniden sağlamak için o insan tekrar eritilmelidir; bu ise sadece korkunç ıstırap ile mümkündür. Evet ve hayır arasındaki mücadele "hemen değerli bir şeyi feda etmekle" başlatılabilir. Bununla beraber sonsuza kadar değil! Kristalizasyon elde edildikten sonra "feragatler, mahrumiyetler ve feda etmeler" artık gerekmez. Bundan sonra insan neyi isterse ona sahip olabilir. Artık onun için yasalar yoktur, o kendi başına bir yasadır. Yollar (tekâmüle giden), gündelik hayatın karşısında olup başka ilkelere ve yasalara dayanmaktadır.
Dördüncü yolda imana gerek yoktur, aksine her çeşit iman dördüncü yolun karşısındadır. Yolu arayan insan, yolu bilen ilk insana rastladığı ana "ilk eşik" ya da ilk adım denir. İlk eşikten itibaren "merdiven" başlar. Merdiven süresince kişi her şeyden; yoldan, rehberden ve kendinden şüphelidir, hiç bir şey sabit değildir. Bazen aşağılara düşer ve yeniden başlaması gerekebilir. Fakat son basamağı geçtiği anda yola girdiğinde rehbere karşı şüpheleri ortadan kalkar ama aslında ona ihtiyacı eskisinden çok azalır. Birçok bakımdan bağımsız olur ve nereye gittiğini bilebilir. Çalışmasının sonuçlarını artık kolaylıkla kaybedemez. Yolu terk etse bile başladığı yere dönmeyecektir.
Dördüncü yolda merdiveni çıkmak için koşul; İnsanın kendi yerine bir başkasını yerleştirmeden bir üst basamağa geçemeyeceğidir. Böylece insan yükseldikçe kendini izleyenlere daha da bağımlı olur. Onlar durursa O da durur. Öğrenci ne derece yüksekse, öğretmen de o derece yüksek olabilir. Aslında öğrenci öğretmenin seviyesini hiç göremez ve ne derece aşağıda iseler o derece yüksek bir öğretmen isterler.(Genellikle insanın kendisi beş para etmediği halde İsa'nın öğretmenliğinden başkasını istemez.) daha aşağısına razı değildir. Öğretmen ve öğrenci birbirine muhtaçtır. İnsan aldığını derhal vermelidir, ancak bu şekilde daha fazlasını alabilir. Aksi halde kendisine verilmiş olanda ondan alınacaktır.
Sübjektif yol, okul yolundan geçer. Objektif yol, sade vatandaşın yoludur. Onlarda tekâmül eder, ne var ki onların yolu çok gereksiz tekrarla dolu olarak çok uzun olabilir. Kendi kendini inceleme, kendini bilmeye götüren çalışma veya yoldur. Bilgi herkesin yolu olamaz ve çoğunluğa mal edilemez. Kanun böyledir. Bilgi de maddedir ve daima sınırlıdır. Eğer bilgi madde ise; "Belli bir yerde ve belli bir zamanda belirli miktarda mevcut demektir. Belli bir devre süresince örneğin 100 yıl boyunca insanlığın tasarrufunda belirli miktarda bilgi vardır.
Bilgi ve varlık seviyeleri dengeli olmalıdır; insanın gelişmesinin üzerinde cereyan ettiği iki çizgi vardır: "bilgi" ve "varlık" çizgileri. Doğru tekâmülde her iki çizgi birbirlerine paralel olarak, birbirlerine yardımcı olarak gelişirler. Bunlardan biri daha uzun olursa insanın gelişmesi yanlış olur; er ya da geç gelişme durur. Eğer bilgi varlığı aşarsa, o insan bilir ama yapma gücüne sahip değildir. Bu yararsız bilgidir. Varlık bilgiyi aşarsa, o insanın yapma gücü vardır ama neyi yapacağını bilemez. Kazandığı varlık gayesiz hale gelir ve onu kazanmak için gösterdiği çabaların yararsız olduğu görülür.
Bilgi başka şeydir anlama başka şeydir. Anlama bilginin varlık ile ilişkisine bağımlıdır. Anlama, bilgi ve varlığın bileşkesidir. İnsan sadece kendini incelemenin ve müşahedenin değil fakat kendisini değiştirmek amacıyla kendi üzerinde çalışmanın gerekli olduğunu anlamalı "her şeyi bir bütün halinde BAŞKALARININ ONU GÖRDÜĞÜ GİBİ kendisini bütünüyle görmelidir." Bu amaçla insan, hayatının farklı anlarına, farklı duygusal durumlarına ait kendisinin "mental fotoğraflarını" çekmeyi öğrenmelidir. Eğer bir insan bir şeyi hatırlarsa onun için hatırlanması daha önemli olan diğer on şeyi unutur. Ve özellikle kendisi ile ilgili olan şeyleri, belki evvelce çektiği o "mental fotoğrafları" kolaylıkla unutur.
Dünyada cereyan eden büyük çaplı her olay dışardan yönetilir; Ya tesirlerin rastlantı eseri olan bileşimleri veya genel kozmik kanunlar tarafından yönetilir. İnsanların her şeyden çok sessizlikten korktukları, konuşma eğilimimizin kendini savunmadan kaynaklandığını ve daima bir şeyleri görmekten, kendine bir şeyleri itiraf etmekten kaçınma temeline dayandığı açıkça görülmelidir. Gerçek sanatta rastlantı eseri olan hiç bir şey yoktur. Gerçek sanat matematiktir. Ondaki her şey hesaplıdır ve önceden bilinebilir. Sanatkâr, vermek istediğini bilir ve anlar; Eseri, ayni seviyedeki insanlar üzerinde daima ve matematiksel bir kesinlikle bir ve aynı izlenimi doğuracaktır.
İnsanlara yardımcı olmak için, kişi önce kendine yardımcı olmayı öğrenmelidir. Pek çok insan başkalarına yardım etme düşünce ve duygularına, sadece tembellikten dolayı kapılmaktadır. Onlar kendileri üzerinde çalışamayacak kadar tembeldirler ve ayni zamanda başkalarına yardım etmeye muktedir olmak onlara büyük zevk vermektedir. "kendi kendine samimiyetsizlik"
İnsan hak etmeden haz elde ederse, insanın bunu muhafaza edememesi ve bu hazzın ıstıraba dönüşmesi sebebiyle gereklidir. Ama bütün mesele, hazzı elde edebilmek ve onu muhafaza edebilmektir. Bunu yapabilen bir kimse için öğrenecek hiç bir şey yoktur. Ancak bu yol ıstıraptan geçer. Hazdan istifade edeceğini sanan kimse çok yanılır ve eğer kendisine karşı samimi olabilirse, bunu göreceği an gelecektir. Duygular alanındaki vicdan kavramı, düşünce alanındaki şuur kavramının muadilidir.
Âlemin ve insanın böyle paralel biçimde incelenmeleri, öğrenciye, her şeyin temeldeki birliğini gösterecek ve onun farklı düzenlerin fenomenlerinde analojiler bulmasına yardım edecektir. Gerek âlemde, gerekse insandaki bütün süreçleri yöneten temel kanunların sayısı çok azdır. Az sayıdaki basit kuvvetlerin farklı sayısal bileşimleri, olayların görünen çeşitliliğini yaratmaktadır.
Evrenin mekaniğini anlamak için, karmaşık fenomenleri, bu basit kuvvetlerle çözümlemek gerekmektedir. Sübjektif insan için kötülüğün hiç mevcut olmadığı, sadece farklı iyilik kavramlarının var olduğu söylenebilir. "Hiç kimse herhangi bir şeyi kasıtlı olarak kötülük için, kötülük olsun diye yapmaz." Herkes iyilik uğruna, onu anlayışına göre hareket eder. Fakat iyiliği farklı şekillerde anlar.
Uyanma, insanın hiç bir yere varamayacağını ve nereye gideceğini bilmediğini idrak etmesiyle başlar. Birliğin çokluğa dönüşüm kanunlarını incelemeden önce, bütün evrenlerin tüm çeşitlilikleri veya birlikleri içerisinde bütün olayları yaratan temel kanunu incelemeliyiz. Bu, "Üç prensip" ya da "Üç kuvvet" kanunudur. Bu kanun, hangi mikyasta olursa olsun, hangi âlemde cereyan ederse etsin, molekül seviyesindeki olaylardan kozmik olaylara kadar, farklı ve birbirlerine karşı "Üç kuvvetin bileşimi ve karşılaşmasıdır." İlk kuvvete aktif veya müspet, ikinciye pasif ya da negatif, üçüncüye ise etkisiz kılan kuvvet denilebilir.
İlk iki kuvvet çağdaş düşüncenin bildiği kanunlardır. Fakat genelde üçüncü kuvvet müşahedeyi ve anlayışı yöneltmek için kolayca ulaşılabilir değildir. Bunun nedeni, insanın mutat psikolojik faaliyetinin fonksiyonel sınırlanmasında ve olaylar dünyasına ait algımızın temel kategorilerinde, yani "mekân" duygumuzda ve söz konusu sınırlamalar sonucunda doğan "zaman" duygumuzda aranmalıdır. Üçüncü kuvvet, gerçek âlemin malıdır. Müşahedemize giren sübjektif âlem veya olaylar âlemi, sadece nispi olarak gerçektir, her halde tamam değildir.
Evrenin bundan sonraki temel kanunu yedi kanunu veya oktavlar kanunudur. Bu kanunun anlamını kavramak için, evreni titreşimlerden meydana gelmiş olarak kabul etmek gerekir. Bu titreşimler, evreni oluşturan maddenin, en incesinden en kabasına kadar, bütün çeşit, safha ve yoğunluklarında faaliyet göstermektedir. Çeşitli kaynaklardan çıkmakta ve birbirleriyle kesişerek, çarpışarak, güçlendirip, zayıflatarak, durdurarak çeşitli yönlerde ilerlemektedirler. (Hoca burada sanırım Kuantum fiziği yani dalga/parçacık fonksiyonunu tarif etmektedir.) Fiziğin temel görüşlerinden birisi "Titreşimlerin sürekliliğidir". Bu konuda kadim bilginin görüşü farklıdır; Zira kadim bilgi, titreşimler anlayışının temeline "Titreşimlerin süreksizliği" ilkesini yerleştirmiştir.
Eğer oktavlar kanunun bütün anlamını kavrayabilirsek, bu, bize bütün hayatın, tarafımızdan müşahede edilen evrenin tüm fenomenlerin yeni bir açıklamasını verir. Bu kanun, doğada niçin doğru çizgiler bulunmadığını, niçin düşünemediğimizi ya da yapmaya muktedir olamadığımızı, niçin bize ait her şeyin düşünüldüğünü, niçin bizimle ilgili her şeyin varit olduğunu ve niçin genellikle istediğimize ve beklediğimize zıt bir yönde cereyan ettiğini açıklar. Bütün bunlar, 'entervallerin' açık ve dolaysız sonuçları, ya da titreşimlerin gelişmesindeki gecikmelerdir. Titreşimlerin gecikmeleri anında kesinlikle olan nedir? Asıl istikametten bir sapma meydana gelir. Oktav önce doğru istikamette ilerlemeye başlar;
Oktavlar Kanununun yardımı ile şeylerin ilerlemelerini, yön değiştirmelerini her şeyde müşahede edebiliriz. Belli bir enerjik veya güçlü duygu ya da doğru anlayış devresinden sonra, bir tepki oluşur, çalışma sıkıcı ve yorucu hale gelir. Duyguda yorgunluk ve ilgisizlik anları belirir, doğru düşünme yerine, uzlaşma yoluna gitme çabaları, baskı ve güç sorunlardan kaçış başlar. Fakat çizgi şimdi ayni istikamette değil ama gelişmeye devam etmektedir. Çalışma mekanikleşmekte, duygu gittikçe zayıflamakta, günün genel olayları seviyesine inmektedir. Sonra tekrar duruş ve farklı ilerleme, kırgınlık, nefret, önemsememe gibi ayni düşünce ve duygular arasında dönüp durur. Ve bulunmuş olan çıkış yolu giderek daha ve daha kaybolur.(bilim, sanat, felsefe, din ve fertlerin günlük faaliyetlerinde ayni şeyleri kolayca görmek mümkündür)
Şayet oktav arası titreşimlerin azaldığı anlarda ilave şoklar yaratılabilirse doğru, yön değiştirmeden devam edebilir. Herhangi bir yerden kendiliklerinden gerekli anlarda gelen tesadüfî 'şoklar' ümitleri ile avunmak, doğaldır ki mümkün değildir. Böyle bir durumda, insana iç eğilimlerine 'inançlarına ve eğilimlerine ters düşse bile' yel nereden eserse oraya gitme, 'nehrin akışı içinde yüzme' ya da başarısızlığı ile kendini uzlaştırarak yeniden yapmaya başlama seçeneği kalmaktadır. Veya faaliyetinin bütün çizgilerinde 'entervallerin' zamanını tanımayı ve 'ilave şokları' yaratmayı, diğer bir ifade ile kozmik kuvvetlerin gerekli anlarda, 'ilave şokları' yaratmada faydalandıkları yöntemi kendi faaliyetlerine uygulamayı öğrenebilir.

Admin
Admin

Mesaj Sayısı : 5221
Kayıt tarihi : 27/01/08

https://zeka.yetkinforum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

P.D . OUSPENSKY Empty BEŞİNCİ YOL

Mesaj  Admin Çarş. Mart 03, 2010 12:16 pm

(LIGHT Dergisi, Cİlt 115, Sayı 3, Kış 1995)
Tam aydınlanmayı amaçlayan üç geleneksel yol, yani Fakirin Yolu, Keşişin Yolu ve Yoginin Yolu; Gurdjieff'in çalışmaları ve Dördüncü Yol adlı eseri ruhsallık yolu için klasik bir rehber olan Ouspensky tarafından Batılı okurlara tanıtılmıştı.
Kova çağına doğru yol alırken, Ian Bowerman şuurda genişleyişimizi incelemekte ve sadece birkaç seçilmiş için değil, bütün insanlık için açık olan bir Beşinci Yol'un artık ortaya çıktığını ileri sürmektedir.
VİZYON olmazsa, insanlık mahvolur. Güneşin yörüngesinde kendi ekseni etrafında dönen Dünya gezegeninin yüzeyine tehlikeli biçimde tutunduğumuzdan, birçoğumuz bedenlenişimizin ana amacının, kişilik yerine "olma" üstünde çalışarak ruhlarımızı şuurlu biçimde tekamül ettirmek fırsatını değerlendirmek olduğu gerçeğini unutmaktayız.
Ruhlarımızı kaybettikten sonra bütün Dünyayı kazansak ne fayda? Ve ruhlarımızın karşılığında alacağımız nedir? Bu sorular, meselenin özünü oluşturmaktadır.

Birçokları etten ve kemikten daha fazla bir şeyler olduğumuzdan şüphelenmeye başladıklarında psişik gelişmeye bir bakıma körlemesine yaklaşırlar. Ruhları, kişiliklerinin kendilerini hapsettiği dar hücrenin dışındaki özgürlüğü aramaya başladığında ve süptil bedenleri yıllar süren uykudan uyanmaya başladığında, bu kişiler içlerinde bir yerde bir kıpırdanma hissederler. Bu olduğunda ise bazıları psişik fenomenlerin peşine düşer, diğerleri ezoterizm çalışmaya başlar ve pek azı da, aydınlanmaya giden yoldaki adımlarına rehberlik edeceğini umdukları gizli dernekler ve tarikatların izini sürerler.
Geçmişte, özgürlüğe ulaşma görüşüne sahip insanların Tanrıya ulaşmak için kullandığı üç geleneksel yol vardı. Bu üç yolun hepsi de bir insanın; ailesini, özel hayatını terk ederek kendisini bir üstat veya gurunun disiplini altına soktuğu geri dönüşü olmayan fedakarlıkları gerektirmekteydi.

Fakirin Yolu en yavaş ve en acılı olandı; inisiyenin bedenini yenmesini amaçlardı. Bu uzun süreç gönül ve zihnin dengeye getirilmesi için çok az zaman bırakırdı. Keşişin Yolu daha hızlıydı; amacı gönlü fethetmekti ve başarılı olduysa beden ve zihni hizaya getirmek üzere daha fazla zaman sağlamaktaydı. Üç geleneksel yolun en hızlısı, zihni fethetmek üzere yola koyulan Yoginin Yolu idi; eğer başarılı olursa gönül ve bedeni uyumlu hale getirmek için daha da fazla zamana sahip olurdu.
Üç yolun hepsi de, seçilmiş bir üstada mutlak boyun eğişi ve demir gibi bir disiplini talep eden ezoterizmin kurallarına uyarak gizlilik yemini altında uygulanırdı. Böyle okullara, aşramlara ve gizli derneklere giriş; müritlerini o belirli kurumun amacına uyacak biçimde seçen üstadın kabulüne veya reddine bağlıydı. Yazılı tarih boyunca bu şuur gelişimi okulları, bilhassa Mısır, Hindistan, Tibet ve Çin'de her zaman mevcut olmuşlardır.
Arayış içinde olan kişi için ana sorun, bir çok kurum ve kuruluşun dış yüzü ardında gizlenmekte olan gerçek gizli okulu bulmaktır. Kader ve talih eseri böyle bir okula yönlendirilmediği takdirde, seçilme ve kabul edilme; bu bir piyango kazanmak gibidir. Bir mürit kabul edilmiş ve bir okula alınmış olsa bile tam aydınlanmayı sağlama şansı zayıftır.
Geleneksel olarak inanıldığına göre tam şuurlu bir adam çıkarma olasılığının ortaya çıkması için bir okuldan on bini aşkın müridin geçmesi gerekmektedir. Çok kişi çağrılmakta ama pek azı seçilmektedir. Modern zamanlarda Hindistan, Tibet ve Çin'de kaç tane gerçek şuur gelişimi okulunun kaldığını tahmin etmek pek zor olmasa gerek ama insan ancak içindeyken emin olabilir. Zen Budizm'de bir bakıma özelleşmiş okullar mevcuttur ve Çin ve Japonya'dan çıkmaktadırlar.

RUHSAL BİLGİLERİ ODAKLAŞTIRAN OKULLAR
Ancak, tarih içinde, müritlerinden en büyük fedakarlığı yapmalarını değil, çeşitli okullarda arada sırada düzenlenen inzivalara karşın hayatın içinde kalmalarını bekleyen bir Dördüncü Yol vardı. Bu okulların izleri eski Yunan'da ama özellikle Avrupa'nın Karanlık Çağlarda ortaya çıktığı, bilginin yeniden doğduğu bir zaman olan Rönesans sırasında görülebilir.
Birdenbire özel bilgi çiçek açtı o devirde; eğer o zamanlarda yaşamış olsaydık, Floransa ve diğer yerlerdeki resim okullarını görebilirdik. Bütün bunlar; bilgiyi kitlelere ulaşmak üzere serbest bırakan ve gücü, eğitimli ruhban ve aristokrat sınıfın elinden alan Caxton ve Gütenberg'in matbaa makinesi tarafından da desteklenmekteydi.
Tüm bunlar kazara olmadı. Zaman bir bütün halindeki insanlık için uygun olunca, bilgi; yüksek planlardan insanlığın zihnine, şuurlu tekamüldeki bir sonraki fırlayışı hızlandırmak üzere serbest bırakılmaktadır. Bu türden özelleşmiş bilginin serbest kalışı; amacı, on bin küsur giren insanın çabalarını temel alan en azından bir adet tam şuurlu kişi ortaya çıkarmak olan bir Dördüncü Yol okulu yoluyla projekte edilmektedir. Bu tip okullar ancak belirli bir amaca hizmet edileceğinde ortaya çıkarlar ve ancak bu yüksek planlarla doğrudan bağlantılı iseler gerçek değere sahiptirler.
Eğer bu bağlantı kopuk ise bir kaç okul, kurulmuş oldukları ruhsal ilham olmaksızın öğretilerinin propagandasını yapmaya devam edebilirler. Çoğu Dördüncü Yol okulu, yapı olarak ezoteriktir ve bir dereceye kadar bir gizlilik örtüsü altında çalışmaktadır. Yani bunun anlamı, bir dış okulun içinde bir iç okulun bulunduğudur. Daha yakın zamanlarda bazı Dördüncü Yol okulları, bu kategoriden başkalarının da mevcut olmasına rağmen Gurdjieff ve Ouspensky'nin öğretilerini işlemişlerdir. Amaçları, kafa, kalp ve beden üzerinde eşzamanlı biçimde çalışarak kişisel şuurun tekamülünü hızlandırmaktır. Eğer başarılı olursa, üç geleneksel yoldan çok daha hızlı olur.

Böyle okulları bulmak zor olabilir çünkü halkın ve medyanın davetsiz misafirliğinden kaçınmak için yanıltıcı bir görüntü çizmektedirler. Bir Dördüncü Yol okulunda geçen zamana özel hayat denir ve bildik hayat içindeki dengesini korumaya çabalarken şuurunu genişletmek üzere çalışan mürit için bu bir hayli baskı yaratabilir. Geleneksel olarak, bu tip bir okuldan on binden fazla kişi geçtiğinde ve eğer bu okul da sağlam temellere dayanıyorsa, başarılı bir inisiye yüksek şuurun bir türünü alacak ve doğal eğilim gereği, kazanılan bilgiyi hayatın kendisi içinde yeniden yaratmak üzere hayatın girdabına geri fırlatılacaktır.
Balık yılları olarak bilinen uzun astrolojik zamanın sonuna yaklaşırken; felsefe okulları, gizli dernekler, aşramlar, masonlar ve Dördüncü Yolun, amaçlarını gerçekleştirdikleri görülecektir. Önemlerini yitirmeye devam edecekler, taraftarlarını avuçları içinde tutmaya çabalasalar da müritleriyle bağları gevşeyecek ve modası geçmiş ve geçersiz hale geleceklerdir.

İlk uyarı atışı, on dokuzuncu yüzyılın sonunda, Madam Blavatsky'nin iki büyük eseri, yani "Açıklanan İsis" ve "Gizli Doktrin" yayınlandığında duyulmuştu, bu kitaplar ezoterizmin kapılarını ardına kadar açmıştı. Hindistan ve Tibet'ten kaynaklanan gizli bilginin çoğu ilk kez halka serbestçe sunuluyordu. Böyle gizli bilgilere ulaşabilmek için gizlilik yemini etmek artık gerekli değildi. Madam Blavatsky'nin ilk başkanı olduğu Teozofi Derneği, Himalayalı üstatlarla olan bağlantısını ilan etti. Önceden sadece gizli ve ezoterik dernek ve topluluklarla sınırlı olan ezoterik bilginin yayılması için bu, bir hazırlık safhasıydı.
Alice Bailey Tibetli üstat Djwal Khul'un anlattıklarını kağıda geçirdiğinde ve içinde Madam Blavatsky'ye ilham veren üstatları da içeren güneş sistemi ve gezegensel hiyerarşilerin yapılarını ilk kez açıklayan ve üstat tarafından yazdırılan kitapları yayınladığında bu yayılışın ikinci safhası başlamış oldu. Alice Bailey'nin erken ölümü ile sona eren ve çalışmaya hasredilen yirmi beş yılı aşkın bir sürede ezoterik bilginin çoğu halka mal oldu ve 1920'den 1945'e kadar, Üstat Djwal Khul tarafından en başından beri beklenen ara safha başarılmış oldu.
Artık bizler hem Teozofi Derneğinin hem de Arcanf Okulunun 1975'Ier civarı ortaya çıkacağı öngörülen, ezoterizmin yayılışındaki ifşa safhasının son sahnesindeyiz.

EZ0TERİK İFŞAATLAR DEVRİ
Son birkaç yüzyıl sırasında bilim ve mühendislikte enerji kaynaklarımız buhardan kömüre, petrolden elektriğe ve gaza ve şimdi de atom gücüne kadar değişti. İnsan şuuru, doğal enerjinin açığa çıkışındaki engin gelişmelere ayak uydurmalıdır ama bilimsel ilerleme her zaman pürüzsüz ve dosdoğru olmamıştır.
Einstein'a Rölativite Teorisinin bilgisi ilham olarak verilmişti ve bu teori, mekanik bir evren öngören Newton kanunlarına dayanan önceki bütün kavramları tamamen değiştirmiştir. Elektroniğin kontrol edilebilmesi ve telefon, radyo ve televizyonun günlük hayatımıza girişi toplumu sarsmıştır ve iletişimde çok daha yeni ve daha geniş alanlara uzanan icatların eşiğinde olduğumuz da açıktır. Atomun parçalanması, Kuantum teorisi, DNA ilkesi ve son Kaos teorisi; geniş ve genişlemeye muktedir bir elektronik çağda yaşadığımızı vurgulamaktadır. Bilimsel bilgideki bu devasa ilerleyişi içine alabilmesi için, insan şuurunda da buna denk bir gelişme olmalıdır ki bu gelişme kötüye değil iyiye kullanılabilsin.
Balık Çağı yerini Kova Çağına bırakırken, Dünya gezegeninin enerjide bir kuantum sıçrama yapabilmesi için kitlesel şuura "Beşinci Yol" sunuluyor. Bu yol bireysel ve sadece varlığın gelişimi amaçlıyor.
Zaten ölümsüz oldukları ve kişiliğin zincirlerinden kurtulmayı hedefleyen bir ruha sahip olduklarına dair gizli bilgiler, hakikate uyanmaya başlayan bütün insanlara açık olacaktır. Hem kişiliğin hem de akademik eğitim örtüsünün yerine "varlığın" gelişmesini teşvik eden ikinci bir öğrenimin sunulması için metotlar bulunacaktır. Meditasyon yoluyla, hakikati arayan kişiler kendilerine sezgi, telepati ve kehanet güçlerini verecek olan üçüncü gözün açılmasını hedefleyeceklerdir.

Şakralar bilimi, çeşitli süptil bedenlerle ilgili eğitimlerinin bir parçası olarak çocuklara öğretilecektir. Beşinci Yol'da herhangi bir özel üstat veya guru aramak gerekli olmayacaktır. Bunun yerine bu kişiler amaçlarını kendi kendilerini keşfetme, kendi kendilerini disipline etme kendi kendilerini arındırma ve tefrik etme yoluyla gerçekleştirip, ruh bedenlerini gereken yeni izlenimlerle besleyerek ve artık kişiliğe, yani ölümde un ufak olan maskeye daha fazla dikkat sarf etmeye gerek kalmadan kendi kendilerinin üstadı haline geleceklerdir.
Dünya üzerindeki organik hayatı çevreleyen şuur zarfının içinde var olan ek güç ile, artık herkesin Beşinci Yol'a yaklaşabileceği ortaya çıkacaktır. Eğitimli eğitimsiz, ayrıcalıklı ayrıcalıksız, herkes şuur alanında başarıya varmak için eşit şansa sahip olacaktır. Artık bir tanesinin başarılı olabilmesi için on bin müridin başarısız olması gerekmeyecektir. Bunun yerine ezoterizmin kapıları ardına kadar açılacaktır ki herkes tanrısallığı gerçekleştirme yolunda başarı iddialarını öne sürebilsinler. Yarış başlamıştır ve ruhsal gücü suistimal etmeyi amaçlayanların gayretlerini boşa çıkaracak koruyucular da mevcuttur.
İnisiyeler Bilimi olarak da bilinebilecek bu yeni yol; bazı durumlarda bir engel oluşturabilen akademik eğitim ve zeka ile ilgili değildir.
Kabul için tek nitelik; koşulsuz sevgi atmosferinde iş gören saf bir itilim, amaç olacaktır. Bu iyi haberlerin bilinebilen bütün medya araçlarıyla duyurulabilir hale gelene kadar geçecek süre içinde normal psikoloji sahibi her insanın artık, dilerse, şuurunu sınırsız derecede genişletebileceği açık hale gelecektir.
Böylece ezoterizm demokratize olacak ve şuur devrimi, hakikati arayan herkesin ona ulaşmasını mümkün kılacaktır. Bilim ve akademik eğitim, gurur duydukları yerlerini Beşinci Yol olarak bilinir hale gelecek olan bir ruhtan doğacak ikinci bir eğitime bırakacaklardır.

Admin
Admin

Mesaj Sayısı : 5221
Kayıt tarihi : 27/01/08

https://zeka.yetkinforum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz