ZEKAKÜBÜ
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

BAZI RESSAMLARIMIZIN KISA BİYOGRAFİLERİ

Aşağa gitmek

BAZI RESSAMLARIMIZIN KISA BİYOGRAFİLERİ Empty BAZI RESSAMLARIMIZIN KISA BİYOGRAFİLERİ

Mesaj  Admin Çarş. Tem. 07, 2010 1:27 pm

ŞEKER AHMET PAŞA:

1841’de İstanbul’da doğdu, 1970’de İstanbul’da öldü. Asıl adı Ahmet Ali’dir. Küçük yaşta Tıbbiye Mektebine girdi (1855). Resim yeteneği nedeniyle bu okulda resim öğretmenliği yardımcılığına getirildi. Daha sonra okuldan ayrılarak Harbiye’ye geçti. Abdülaziz’in ilgisini çekince, resim öğrenimi için Paris’e gönderildi (1864). Önce Mektebi Osmani’ye devam etti. Paris Güzel Sanatlar Akademisi’ne geçti ve G. Boulanger, J. L. Gerome gibi öğretmenlerden dersler aldı. Paris Uluslararası Fuar sergisinde resimleri sergilendi (1867). Resimleri Salon’a kabul edildi (1869, 1870) Abdülaziz, Avrupa gezisi sırasında sergideki resimleri gördü ve Ahmet Ali’yi resim seçip almakla görevlendirdi. 1870’te akademiyi bitiren Ahmet Ali, ^^Prix de Rome^^u kazanarak, üç ay süreyle Roma’ya gönderildi. Yurda dönünce kolağası rütbesiyle Sultanahmet’teki Sanat Mektebi’ne resim öğretmeni olarak atandı (1871). Uzun hazırlık ve çalışmalardan sonra, Türk ve yabancı ressamların eserlerinden oluşan bir resim sergisi açmayı başardı (27-Nisan-1873). Bu sergi, Türkiye’de açılan ilk resim sergisiydi. İkinci sergiyi 1 Temmuz 1875’te Darülfünun binası salonunda açtı. Bu sergide kendi resimleri, başka Türk ressamların eserleri, çoğunlukla Hıristiyan ve yabancı ressamların eserleri yer aldı. Ahmet Ali, Abdülaziz’in takdirini kazanarak, padişah yaverliğine atandı. Bu görevi sırasında manzara resimlerinden uzaklaştı ve Mercandaki konağındaki atölyesinde natürmort çalışmaları yaptı. 1884’te mirliva (tuğgeneral), 1890’da da ferik (tümgeneral) rütbesine yükseldi.

Başlıca eserleri: Karpuz Dilimli ve Üzümlü natürmort, Ağaçlar Arasında Karaca, Manolya ve Meyveler, Talim Yapan Erler, Manzara, Tepe Üzerindeki Kale.
Şeker Ahmet Paşa, çağdaş Türk Resim Sanatı’nın temel taşlarından biri olarak değerlendiriliyor. Batıdaki deneyimleri özümseyen bir istemle, peyzaj temasına yaptığı dünya çapındaki üslup katkısı, sanatçının mekan derinliği ve atmosfer ilişkilerini yorumlayan duyarlığının ürünü olarak görünür. Şeker Ahmet Paşa’nın düzen anlayışına mal olan lirizm, özgün bir şema geometrisiyle dengeleniyor.






SÜLEYMAN SEYİD:

1842 yılında İstanbul’da doğdu, 1913 yılında İstanbul’da öldü. Maltepe ve Maçka askeri rüştiyesinde okudu. İdadi ve Harbiye’de resim yeteneğiyle öğretmenleri Chirans ve Kess’in dikkatlerini çekti. Paris’e gönderilerek, Abdülaziz tarafından Türk öğrenciler için açılmış olan Mektebi Osmani’de öğrenim görmeye başladı. Önce Rolrobens’le, Mektebi Osmani’ye kapatılınca da A. Cabanel ile çalıştı. Paris Güzel Sanatlar Okulu’nu bitirdi. Bazı kaynaklara göre de bir yıl Roma’da kaldı. 1875’te yurda döndü ve Osman Nuri Paşa’nın yardımcılığını yaptı. Harbiye’ye resim öğretmeni olarak atandı. Fakat Şeker Ahmet Paşa ile resim anlayışı konusunda ters düşünce, Kuleli Askeri Lisesinde öğretmenliğini sürdürmek zorunda kaldı. Ayrıca uzun yıllar da Askeri İdadisi’nde resim öğretmenliği yaptı (1884-1910). Süleyman Seyyid’in İstiklal ve Osmanlı gazetelerinde yazı ve çevirileri de çıkmıştır. Bazı okullarda Fransızca öğretmenliği de yapmıştır. Fenn-i Menazır adlı basılmamış bir eseri vardır.

Natürmort temasına karşı yoğun ilgisiyle bilinen Süleyman Seyyid, peyjaz ve figür alanında da üstün yeteneklerini kanıtlıyor. Süleyman Seyyid özellikle resim düzeninin içerdiği yön zıtlıklarında ifadesini bulan üslup dinamizmi ile özgün yerini kazanıyor.




İBRAHİM ÇALLI:

1882 yılında Denizli’nin Çal kasabasında doğdu, 1960 yılında İstanbul’da öldü. İlk ve orta öğrenimini kasabasında, lise öğrenimini İzmir’de yaptı. Askeri okulda okumak için İstanbul’a geldi. Burada parasını çaldırıp zor durumda kalınca çalışmaya başladı. Bir resim öğretmeninden ve ressam Roben Efendiden resim dersleri aldı. Şeker Ahmet Paşa’nın oğlu İzzet Bey ile tanıştı ve arkadaşının yardımıyla Sanayii Nefise Mektebine girdi (1906). Altı yıllık okulu üç yılda bitirdi ve devlet tarafından Paris’e gönderilerek, Fernand Cormon’un atölyesinde öğrenimini sürdürdü (1910-1914). 1. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla yurda döndü. Sanayii Nefise Mektebinde Vallaury’nin yardımcısı oldu. Atölye öğretmeni olduktan sonra, 1947’de emekli oluncaya kadar bu görevde kaldı. Devlet Resim ve Heykel sergilerine aralıklı olarak katıldı. Ölümünden bir yıl sonra, Ankara Türk-Amerikan Derneği’nde son toplu sergisi açıldı (1961). Güzel Sanatlar Birliği’nin kurucularından biriydi.

En tanınmış eserleri: Türk Topçularının Mevzie Girişi, Tefli Kız, İstiklâl Savaşında Zeybekler, Manolyalar, ****** Portresi, İnönü Portresi, Yahya Kemal Portresi, Mevleviler Dizisi.

İbrahim Çallı, kendi kuşağı içindeki sanatçılar arasında uçarı denilebilecek bir üslup dinamizmiyle karşımıza çıkar. Resimlerine yerel bir atmosferin tadını kazandırmakta, izlenimci sınırları aşan bir duyarlığa sahiptir.




NAMIK İSMAİL:
BAZI RESSAMLARIMIZIN KISA BİYOGRAFİLERİ 10356310
1890’da İstanbul’da doğdu, 1935 yılında İstanbul’da öldü. Galatasaray Lisesinde okurken okul müdürü Tevfik Fikret’in kurduğu resim atölyesinde resim çalışmalarına başladı. Daha sonra Sanayii Nefise Mektebi’ni bitirdi. Ailesi tarafından Fransa’ya gönderildi. Burada Julian Akademisinde, Ecole Nationale des Arts Dêcoratif’te ve Cormon’un atölyesinde çalışmalarını sürdürdü. Yurda dönünce 1. Dünya Savaşı yıllarında Kafkas cephesinde yedek subay olarak görev yaptı. Bu sırada savaş resimleri çizdi. Bu resimleri daha sonra Viyana ve Berlin’de (Celâl Esat Arseven ile birlikte) sergiledi. Bir süre Berlin’de Liebermann ve Corynth’in atölyelerinde çalıştı. Yurda dönünce İstanbul’da resim öğretmenliğine başladı. Güzel Sanatlar Akademisinde çalıştı. Paris’e gidip döndükten sonra, Güzel Sanatlar Akademisine müdür olarak atandı (1928). Lâle Devri, Tifüs Girdabı, Harman en tanınmış eserleridir.

Namık İsmail, Türk resim sanatında kişisel üslup ayrımının belirginlik kazanmasını sağlayan büyük ustalardan biridir. Temalara biçimsel yaklaşımı belli sınırları aşmayan bir deformasyon eğilimi yansıtır.




MALİK AKSEL:

1903’te Selanik’te doğdu. İlkokulu Serez’de ve İstanbul’da okudu. Darülmuallimin’de öğrenimini sürdürdü. Burada Şevket Bey resim öğretmeniydi. Aksel’in çalışmalarını Şevket Bey yönlendirdi. 1921’de öğretmen olan Aksel, 1928’de sınav kazanarak Almanya’ya gitti. Berlin Yüksek Öğretmen Okulunda Prof. Grossmann’ın atölyesinde çalıştı. Yurda dönünce Ankara’da açılan Resim Öğretmen Okulunda görev yaptı (1932). Gazi Eğitim Enstitüsü’nün kuruluşuna katkıları oldu ve uzun yıllar bu okulun Resim-İş Bölümünde yöneticilik ve öğretmenlik yaptı. 1951’de İstanbul’daki Çapa Enstitüsüne atandı. 1968’de emekli oluncaya kadar burada görev yaptı. ^^Suluboyacı Malik^^ diye de anılıyordu.

Başlıca eseleri: Halı Önünde, Şu Karalı Kızlar, Çingeneler, Kız Çocuğu, Kardeşler. Ayrıca resim sergisinde Otuz Gün, İstanbul Minaresinde Kuş Evleri, Anadolu Halk Resimleri, Türklerde Dini Resimler, Sanat ve Folklor, İstanbul’un Ortası adlı kitapları da vardır.

Geniş bir folklor bilgisine sahip olan Malik Aksel, hem eğitici ve araştırmacı, hem de resim uğraşları içinde gündelik yaşam kesitlerinin bazen dramatik, bazen mizahi içerik değerlerine ulaşbilmektedir.




EŞREF ÜREN:

1897’de İstanbul’da doğdu. 1984’te Ankara’da öldü. Bursa Ziraat Okulu’ndan sonra Güzel Sanatlar Akademisi’nde okudu. Burada İbrahim Çallı ve Hikmet Onat atölyelerinde çalıştı. Bir süre Paris’te Andrê Lhote ve Othon Griesz’in atölyelerine devam etti(1928-1929). Yurda dönüşünde çeşitli illerde resim öğretmenliği yaptı. ^^D Grubu^^na katıldı. Resimleri bu grubun sergilerinde ve Galatasaray Sergilerinde yer aldı. Katıldığı Devlet Resim ve Heykel sergilerinin bazılarında ödül aldı(1942’de üçüncülük, 1945’te ikincilik, 1964’te birincilik). Ayrıca Venedik Bienaline, Paris (UNESCO), San Francisco ve Atina sergilerine katıldı.

En tanınmış eserleri: Ankara’da Kış, Gençlik Parkı, Beynam Ormanları, Karadeniz Kadınları, Paris.

Özellikle kent oluşumundan kesitleri işleyen peyzajlarında, Eşref Üren’in düzene açık ve sınırsız bir ifade boyutu getiren duyarlılığın canlı titreşimlerine tanık olunabilir.




NURULLAH BERK:

1906’da İstanbul’da doğdu. 1982 yılında İstanbul’da öldü. İlkokulu Heybeliada’da, orta okulu Nişantaşı’nda okudu. Galatasaray Lisesi’ni bitirdikten sonra, Sanayii Nefise’ye girdi. Burayı Hikmet Onat ve İbrahim Çallı atölyelerinde öğrenim görerek bitirdi (1924). Daha Paris’e giderek, Paris Güzel Sanatlar Yüksek Okulunda Ernest Laurent’nin öğrencisi oldu. Yurda dönüşün de İstanbul’da arkadaşlarıyla birlikte ^^Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliği^^ni kurdu(1928). 1933yılında tekrar Paris’e gitti. Andrê Lhote ve Fernand Lêger‘in yanında çalıştı. Aynı yılın sonunda yurda dönünce, arkadaşlarıyla^^D Grubu^^topluluğunu kurdu. 1939’da İstanbul Güzel Sanatlar Akademisinde öğrenim üyesi oldu. 1962’de de İstanbul Resim ve Heykel Müzesi müdürlüğüne getirildi. Berk, UNESCO’ya bağlı ^^Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Türkiye Komitesi^^ni Suut Kemal Yetkinle birlikte kurmuş, Paris, Moskova, Bükreş, Leningrad ve Brüksel sergilerinde komiserlik yapmıştır. Sao Paolo ve Venedik bienallerine katıldı.1967’de de Ankara devlet Resim ve Heykel Sergisi’nde birincilik kazandı.

En tanınmış eserleri: İskambil Kağıtlı Natürmort, Ütü Yapan Kadın, Çömlekçi, Dikenler.

Nurullah Berk’i kübizmen A. Lhote^tan esinlenen ve oldukça dekoratif bir yön tutturan uygulamaları içinde görüyoruz.




ADNAN VARINCA:


1918’de İstanbul’da doğdu. Saint-Josephe Fransız Erkek Lisesini bitirdikten sonra, Güzel Sanatlar Akademisinde Lêopold Lêvy ve Bedri Rahmi Eyüboğlu atölyelerinde öğrenim gördü. Bu okulu 1948’de bitirdi. Bir süre resim öğretmenliği yaptı. 1957-1973 yıllarında, Paris’te çalıştı. Besançon’da açılan ^^Paris’te Altı Türk Ressamı^^ sergisinde ve İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’ndeki ^^Paris’teki Türk Ressamları^^ sergisinde yer aldı. Yurda döndükten sonra kişisel sergiler açtı. 4. Sedat Simavi Vakfı Görsel Sanatlar Ödülü’nü Turan Erol’la paylaştı(1980).

Resimsel oluşuma iç dünyasının kişisel yorum güçleriyle yaklaşan Adnan Varınca’yı ^^pentür^^ alanında az rastlanır bir üslupçu olarak kavrıyoruz.




NURİ İYEM:

1915’te İstanbul’da doğdu Güzel Sanatlar Akademisinde Nazmi Ziya Güran, Hikmet Onat, İbrahim Çallı ve Lêopold Levy atölyelerinde öğrenim gördü (1933-1937). Arkadaşlarıyla birlikte İstanbul’da ^^Liman Resim Sergisi^^ni düzenledi (1940). 1941’de Ferruh Başağa, Avni Arbaş, Selim Turan, Fethi Karakaş, Mümtaz Yener, Turgut Atalay, Nejat, Agop Arad, Haşmet Akal’la birlikte ^^Yeniler Grubu^^da yer aldı. Bu grubun her yıl iki kez açılan sergilerine katıldı(1941-1951).
1946-1983 yılları arasında yaklaşık kırk kadar kişisel sergi açtı. Paris’te, Hollanda’da, Venedik’te, Sao Paolo’da resimlerini sergiledi.

Başlıca eserleri: Nalbant, Halk Şairi, Çeşme Başı, Aile, Orkestra, Ana Şefkati, Kardeşler.

Nuri iyem, figüratif ve soyut çalışmalarının tümünde özenli bir işçiliğin giderek ustalık katına ulaştığı bir gelişme içinde görülür.




SAMİ YETİK:

1878’de İstanbul’da doğdu. 1945’te İstanbul’da öldü. İlköğrenimini Taşmektep’te, ortaöğrenimini Çiçekpazarı Rüştiyesi’nde ve Mülkiye İdadisi’nde yaptı. Askerliğe ilgi duyduğu için Kuleli’ye geçti. 1898’de de Harbiye’yi bitirdi. Okul dönemimde Osman Nuri Paşa’dan ve Hoca Ali Rıza Bey’den resim dersleri gördü. Subay olunca, Eyüp Askeri Baytar Rüştiyesine resim öğretmeni olarak atandı. Bu arada Sanayii Nefise Mektebine de devam ederek, burayı da bitirdi (1906). 1910-1912 yılları arasında Paris’te resim çalışmaları yaptı. Yurda döndükten sonra, Balkan Savaşına katıldı ve Bulgarlara esir düşerek, bir süre esaret hayatı yaşadı. 1. Dünya Savaşı sırasında da görev yaptı. 1933’te binbaşılıktan emekli oldu. 1918’de Berlin ve Viyana sergilerine katılan Yetik’in, daha çok Balkan Savaşı ve Milli Mücadeleyle ilgili resimleri vardır (Cepheye Cephane Nakli).

Eğitici etkinliğinin yanı sıra, izlenimciliğe yakın doğrultuda bir üslup çabası göstermiş olan Sami Yetik, renkçi değerler yönünden ölçülü bir uyum davranışı ortaya koymaktadır.




HALE ASAF:


1905 yılında İstanbul’da doğdu, 1938 yılında Paris’te öldü. Resim öğrenimine Almanya’da Berlin Akademisi’nde başladı. Sonra İstanbul’da İnas Sanayii Nefise Mektebinde Ömer Adil’in ve Feyhaman Duran’ın öğrencisi oldu. Maarif Vekaleti’nin bursuyla tekrar Almanya’ya gönderildi(1924). Buradan Fransa’ya geçerek, Paris’te resim çalışmalarını sürdürdü. Seramikçi İsmail Hakkı (Oygar) ile evlendi. Paris’teki Grande Chaumiêre atölyesinde çalıştı. Matisse ve Dufy’den dersler aldı. Yurda dönüşünde ^^Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliğin^^nin çalışmalarına katıldı (1928). Bu topluluğunun Ankara (1928) ve İstanbul (1929) sergilerinde yer aldı. Bir süre sonra Bursa Kız Öğretmen Okulu’nda resim öğretmenliği yaptı. İstanbul’a döndü. Sonra da Paris’e giderek bu kente yerleşti(1930). Bir yandan yakalandığı hastalıkla mücadele ederek resim çalışmalarını sürdürdü. İtalya’daki Faşist yönetimden kaçan yazar Antonio Ariante ile birlikte bir süre ^^Jeune Europa^^ galerisini yönetti. Hale Asaf’ın İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’nde bulunan resimleri dışındaki eserleri bilinmemektedir.

Türk resim sanatında akonstrüktif üslup anlayışına uygun dramatik içerikler kazandırma yolunda olan bir ressamın, Hale Asaf olduğu söylenebilir.


En son Admin tarafından Çarş. Mayıs 14, 2014 11:08 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi

Admin
Admin

Mesaj Sayısı : 5221
Kayıt tarihi : 27/01/08

https://zeka.yetkinforum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

BAZI RESSAMLARIMIZIN KISA BİYOGRAFİLERİ Empty .

Mesaj  Admin Çarş. Tem. 07, 2010 1:35 pm

ABİDİN ELDEROĞLU

Abidin Elderoğlu 1901’de Denizlide doğdu, 1974’te Ankara’da öldü. Resim sanatına olan ilgisi, İdadi'de okuduğu yıllarda gelişti. 1919'da bu okulu bitirince, resim öğretmenliği vekilliğine atandı. İstanbul Öğretmen Okulu'nda okudu. Bu yıllarda, resim bilgi ve yeteneğini geliştirici çalışmalar yaptı, Muğla ve Buca'daki öğretmenliğinden sonra, 1930'da Fransa'ya gitti. Julian'da Albert Laurens ve André Lhote'un yanında çalıştı. 1932'de yurda dönünce, İzmir'de öğretmenliğe başladı. 1955'te emekli oldu ve Ankara'ya yerleşti. İlk sergisini, öğretmen olarak bulunduğu Buca'da açtı. 1956'da, Ankara'da düzenlediği kişisel sergisini, birer ikişer yıl arayla başka sergileri izledi. Yağlıboya resimler yanında, suluboya çalışmalara ağırlık verdi. 1964'te Paris'te, 1965'te Venedik'te açtığı sergiler ilgi topladı. Resim sanatının soyutluğunu sağlamak amacıyla, müziğin seslerin işlevlerine göre uygulanmasına koşut olarak renk, biçim, açık-koyu ve yarım-koyuluk gibi plastik öğelerin etkinliklerine dayatılmış bir anlayışı benimsediğini belirten Elderoğlu, Türkiye'de, 1950'li yıllarda belirgin bir çizgi oluşturmaya başlayan soyutçu eğilimin, 1960'lı yıllardaki temsilcileri arasında yer alır Resimlerinde kaligrafik değerleri, belirli bir plastisiteye göre düzenler, çizgi ile renk arasındaki oluşumları, süreçsel bir etkinlik düzeyinde işleyerek geliştirir.



HİKMET ONAT

1882 yılında İstanbul'da doğan Hikmet Onat, ilk öğreniminden sonra, Heybeliada Deniz Harp Okulu'nu 1903 yılında bitirdi. Bahriye'den ayrılarak İstanbul Sanayi-i Nefise Mektebi'ne girdi. 1910 yılında mezun olup, resim üzerine açılan bir yarışmaya katılarak Paris Güzel Sanatlar Akademisi'nde Fernaed Cormon Atölyesi'nde dört yıl çalıştı. i. Dünya Savaşı'nın çıkması üzerine yurda döndü ve Nişantaşı Sultaniyesi'nde öğretmenlik yapmaya başladı.

Öğretmenliğine Güzel Sanatlar Akademisi'nde de devam eden Hikmet Onat, 1922 yılında Güzel Sanatlar Cemiyeti'ne kurucu üye olarak katıldı. Hikmet Onat, ilk dönemlerinde İstanbul'un deniz ve kır görünümlerini renk ve ışık parlaklığıyla canlandıran resimleriyle tanındı.



BEDRİ RAHMİ EYÜPOĞLU

1911 yılında Trabzon, Görele'de doğdu. Ailesinin beş çocuğundan ikincisidir. Trabzon Lisesi'nde okurken, 1927'de bu okula resim öğretmeni atanan Zeki Kocamemi'nin öğrencisi oldu. Onun derslerinin etkisi ve okul müdürünün özendirmesiyle 1929'da İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi'ne (şimdi Mimar Sinan Üniversitesi) girdi. Burada Nazmi Ziya ve İbrahim Çallı'nın öğrencisi oldu. 1930'da eğitimini bitirmeden, ağabeyisi Sabahattin Eyüboğlu'nun yanına Paris'e gitti. Orada André Lhote'un yanında resim çalıştı. Daha sonra evleneceği Rumen asıllı eşi Eren Eyüboğlu ile de burada tanıştı.

Yurda döndükten sonra 1934'te D Grubu'nun dördüncü sergisine otuz resmi ile katıldı. İlk kişisel sergisini de aynı yıl Bükreş'te açtı. 1934'te katıldığı Akademi'nin diploma yarışmasında üçüncü oldu. Bu derece ile mezun olmak istemediği için bir yandan diploma yarışmasına yeniden hazırlanırken, bir yandan da bir süre Çerkeş demiryolu yapımında çevirmenlik yaptı, Tekel Genel Müdürlüğü'nde çalıştı. 1936'daki diploma yarışmasında Hamam adlı kompozisyonuyla birinci oldu. Aynı yıl Moskova'da düzenlenen Çağdaş Türk Sanat Sergisi'ne katıldı. 1937'de Cemal Tollu'yla birlikte Akademi'nin Resim Bölümü Şefi Léopold Lévy'nin asistanı oldular. Bedri Rahmi birçok ressamın katıldığı CHP'nin kültür programı çerçevesinde resim yapmak için 1938'de Edirne'ye, 1941'de de Çorum'a gitti. Bu dönem resimlerinde köy manzaraları, köy kahveleri, faytonlu yollar, iğde dalı takmış gelinler gibi Anadolu'ya özgü görünümler egemendir.

1940'lardan sonra duvar resimlerine yöneldi. İlk duvar resmini 1943'te İstanbul'da, Ortaköy'deki Lido Yüzme Havuzu için yaptı. 1947'de İstanbul'da özel bir atölye ve galeri açtı. 1950'de Ankara'da sanatının o güne kadarki bütün dönemlerini kapsayan bir sergisi düzenlendi. Bedri Rahmi aynı yıl bir kez daha Paris'e gitti ve İnsan Müzesi'nde (Musée de I'homme) ilkel kavimlerin sanatını inceledi. Bu incelemeleri "güzel"in aynı zamanda "yararlı"da olabileceği, "yararlı" olmanın "güzel"in gücünü eksiltmeyeceği düşüncesine ulaşmasına yol açtı. Bu düşünce ise onun bundan sonraki sanat görüşünü tümüyle etkiledi, yönlendirdi. Mozaik çalışmalarına 1950'de başladı. 1958'de Uluslararası Brüksel Sergisi için 272 m²'lik bir mozaik pano gerçekleştirdi ve bu yapıtıyla serginin büyük ödülü olan altın madalyayı kazandı. Bundan bir yıl sonra Paris'teki NATO yapısı için, şimdi Brüksel'de bulunan, 50 m²'lik bir mozaik pano hazırladı. 1960 ve 1961'de iki kez ABD'ye gitti. Orada birçok geziye katıldı, konferanslar verdi ve resim çalışmaları yaptı.1969'da Sao Paulo Bienali'nde (iki yıllık sergi) onur madalyası kazandı. Ayrıca 1940'ta Devlet Resim ve Heykel Sergisi'nde resim dalında üçüncülük, 1943'te aynı serginin 4.sünde ikincilik ve 1972'de de 33. sergide birincilik ödülünü aldı. Ölümünden sonra 1976'da Ankara'da "Yaşayan Bedri Rahmi" adıyla bir sergisi düzenlendi. Aynı yıl İstanbul'da da Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nde adına düzenlenen bir sergiyle anıldı. 1984'te İstanbul'da "Bedri Rahmi-Her Dönemden" adlı bir toplu sergisi açıldı.

Bedri Rahmi Akademi'deki ilk yıllarından sonra temel bilgilerini Paris'te André Lhote'un akademisinde edinmesine karşın onun kübist ve yapımcı (konstrüktif) yaklaşımını benimsememiş, Dufy ve Matisse'i kendine daha yakın bulmuştur. Paris'ten döndükten sonra Anadolu ve Trakya gezilerinde yaptığı resimlerle İstanbul görünümlerinde Dufy'nin renk ve çizgi anlayışının etkileri görülür. Zamanla bu etkiden sıyrılan Bedri Rahmi halk sanatını sağlam bir kaynak olarak görmeye başlamıştır. Halk sanatından yola çıkarak yeni anlatım biçimleri aramıştır. Minyatürlerden de esinlenmiştir. Anadolu kilimlerinin geometrik, soyut biçimleri, çini, cicim, heybe, yazma ve çorapların bezeme düzeni ve renk uyumlarını kaynak olarak kullanmış, motifin ağırlık kazandığı süslemeci bir tutumla resimler yapmıştır. Ancak, yalnızca motifleri resme uygulamakla yetinmemiş, renk ve malzeme araştırmalarına da girmiştir. Çeşitli teknikleri deneyerek gravür, mozaik, heykel ve seramik alanlarında birçok ürün vermiştir. Yine bir halk sanatı olan yazmacılığa da yönelmiş, kumaş üstüne baskılar yapmış, bu çalışmalarını öğrencileriyle birlikte de yürütmüştür.

İki yıl kadar süren ABD gezisinden sonra değişik malzemelerden yararlanarak soyut resimler ve renk düzenlemelerine yönelmişse de son yıllarında yeniden eski konularına dönmüştür. Kemençeciler, gecekondular, hanlar, kendi portreleri, balıklar ve kahvelerle, yeni renk ve doku deneyimlerinden de yararlanarak, doğaya eğilişin ustaca ve yetkin örneklerini vermiştir. Çağdaş resim öğelerini de içeren bu çalışmalarında, konu soyuta yaklaştığı oranda, resmin de bir tür "nakış"a dönüştüğü izlenir.

Bedri Rahmi 1927'de başladığı resim öğretmenliğini ölümüne değin sürdürmüş, Akademi'deki atölyesinde sayısız öğrenci yetiştirerek, çağdaş Türk resmi için bu açıdan da etkili ve yararlı olmuştur.

Bu resim yeniden boyutlandırıldı. Resmin özgün boyutunu görmek için buraya tıklayın.


FİKRET MUALLA

1903’de İstanbul’da doğdu, 1967’de (Nice) Fransa’da öldü. Bir süre Saint Josepth Fransız Okulunda, bir süre de Galatasaray Lisesinde okudu. Mühendislik Eğitimi yapmak üzere Almanya’ya gönderildi. Resim çalışmalarına burada başladı ve kısa sürede başarıya ulaştı. Daha sonra Fransa’da André Lhote atölyesinde çalıştı.

Parasızlık nedeniyle Türkiye’ye dönünce Ayvalık Orta Okulunda resim öğretmenliği yaptı. Bir süre Bakırköy akıl Hastanesinde gözetim altında tutuldu.

1976’da çeşitli yerlerden sağlanan resimleriyle Ankara’da bir sergi düzenlendi.
En tanınmış eserleri;

Sevişenler
Sokak
Kafe
Haliç ve Süleymaniye
Baloncu



HAKAN ŞİMŞEK

1967 yılında doğdu. 1987-1990 yılları arasında İ.Ü bünyesinde ressam Gülseren Südor'un derslerini takip etti.

1990 yılında İ.Ü. Resim Kulübü'nü Ergin Bilgin ile birlikte kurdu. Burada ressam Erol Deneç ve Feride Binicioğlu ile birlikte çalıştı, aynı dönem Remzi Köklü yönetimindeki Mizah Müzesi Baskı Atölyesi'nde özgün baskı üzerine çalışmalarını sürdürdü.

Arada derede 10 kadar karma resim ve özgün baskı sergisine katıldı, 1996 yılında ****** Kitaplığı'nda ilk kişisel sergisini açtı. Pekçok ressam gibi hiç onaylamasa da ara sıra yarışmalara katıldı, sergilenme ve ödüle layık görüldüğü de oldu görülmediği de.

Buradaki kıstasa inanmadığı için kaybettiğinde de kazandığında da sanatsal olarak kendine bir pay çıkarmayı doğru bulmadı. Bir başka sanat dalı yarışmasında, örneğin kazanan şarkının veya filmin sanatçının elinden alındığına şahit olmadığı için, resim yarışmalarında ödül verildikten sonra resmin niye ressamdan alındığına anlam veremedi. Yarışmaları, fiyatını düzenleyici kurumun belirlediği seçmeli bir satın alma yöntemi olarak gördü.

Bir üslubum olmazsa resim piyasasında adımı duyuramam kaygısıyla iki aylıkken zorla bir üslup yaratmaya çalışmadı, bunun zamanla olacağını veya olmayabileceğini düşündüğü için resmi hep bir öğrenme süreci olarak gördü ve denemeler yaptı. Çok değişik alanlara ilgi duyduğu için resimlerinin de birbirinden çok farklı anlatım biçimleri oldu.

Resimde dehaya inanmadı, resmin tanımını yapmaya da hiç çalışmadı. Yer yer figüratifmiş izlenimi veren sembollerin sunduğu diyalektikten doğan dinamizmin, fırçanın tuvaldeki devingen serüveniyle buluştuğu noktada bambaşka bir varoluşun yaratıldığını görüyoruz türünden resim yazılarını, o da pekçok kişiyle birlikte anlamakta güçlük çekti ve yine pekçok kişi gibi o da güldü.

Eserleri Resim ve Heykel Müzesi ile özel koleksiyonlarda bulunan sanatçının başlıca yapıtları şunlardır:
"Kandilli Sırtlarından"
"Siperde Mektup Okuyan Askerler"
"Savaşa Giderken Veda"
"Kabataş'tan Manzara"
"Dikiş Diken Kadın"
"Derede Sandal"
"Salacak"
"Topkapı Sarayı"
"Kıyıda Gemi"

Admin
Admin

Mesaj Sayısı : 5221
Kayıt tarihi : 27/01/08

https://zeka.yetkinforum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz