ZEKAKÜBÜ
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

ÇÖLAŞAN YAZDI

Aşağa gitmek

ÇÖLAŞAN YAZDI Empty ÇÖLAŞAN YAZDI

Mesaj  Admin Salı Eyl. 28, 2010 3:03 am

Cumhurbaşkanınız!!!
Devletin başında bulunan, Cumhuriyet rejiminin ilkelerini korumakla yükümlü olan Abdullah Gül isimli bu zat, yakın geçmişte acaba neler söylüyordu? Şu anda Çankaya’da oturan zat, oraya MHP’nin AKP’ye stepne olmasıyla, yol vermesiyle ve “Dindar Cumhurbaşkanı” kimliği ile çıkmıştı. Rüyasında görse hayra yormayacağı devlet kuşunu da onun başına MHP kondurmuştu. Ancak konumuz bu değil. Devletin başında bulunan; Cumhuriyet rejiminin ilkelerini korumakla yükümlü olan Abdullah Gül isimli bu zat, yakın geçmişte acaba neler söylüyordu? Cumhuriyet rejiminin ilkeleri, özellikle laiklik, kendisine hangi ölçüde emanet edilebilir? Bu soruların yanıtlarını onun ağzından dinleyelim. Elimde ‘’Türkiye’nin Milli Bütünlüğü ve Güvenliği’’ isimli bir kitap var. Yakın geçmişte düzenlenen bir seminerdeki konuşmalar banttan çözülmüş ve kitap olarak basılmış. Konuşmacılardan biri de Abdullah Gül. Yani bugünkü Cumhurbaşkanı. O günlerde Refah Partisi milletvekili. Necmettin Erbakan hocasının emrinde ve hizmetinde.
NASIL BİR SİSTEM ?
Şimdi bu kitaptan, yani kendisinin sözlerinden alıntılar yapalım. Bakalım Beyefendi ne inciler döktürmekle meşgulmüş: “Bugün Türkiye’de bir sistem bunalımı var. Kendi bünyesine uygun düşmeyen, kendi değerlerine zıt ve zoraki uygulanmaya çalışılan ve halka zorla diretilen bir sistem.” (Yani laik Cumhuriyet rejimi.) “Halkına zıt, halkı ile barışık olmayan, ona düşman bir sistem bu sistemdir ki...70 senedir böyle bir sistem içerisindeyiz doğrusu...” “Türkiye’nin bu resmi ideolojisinin tabii karakterleri, bu sistemi kuran tek partinin altı sloganı ile ortaya çıktı. Cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devrimcilik, devletçilik ve laiklik adı altında. Ama bu milletin halkı bir araya gelip de biz devletçi olalım, laik olalım, milliyetçi olalım diye böyle bir karar vermemişler. Bu ilkeler hep bu halka bir zorlatma şeklinde dayatılmış...”
BU NASIL BENZETME?
Konuşmasının bir yerinde çok ilginç bir keşfini (!) daha anlatıyor: “Türkiye’nin bir Irak’a, Libya’ya benzeyen çok yanları var. Neden? Aynı TEK ADAM pozisyonu. Bugün gidin Irak’ta, Libya’da, Suriye’de de tek insanın resimleri vardır her yerde. Tek insanların heykelleri vardır”. (******’ten söz ediyor ve ******’ü Saddam, Kaddafi, Esad gibi hırsız soytarılarla, katillerle kıyaslamaya kalkışıyor.) “Milliyetçilik öyle olmuş ki, Türkçülük şeklinde alınmış ve bu ister istemez aksini de bazı insanların aklına getirmiştir. Mesela ‘NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE’ lafını tutup her yere yaza yaza, Türkiye aslında İLKEL bir hale dönmüştür...Bu laflar aslında Türkiye’nin bütün insanları İSLAM KARDEŞLİĞİ altında toplayan bütünlüğünü tehdit eder anlama gelmiştir.” ******’ün sözünü aşağılamaya yeltenen, bunu ilkellik olarak gören, tarih bilgisinden yoksun şahıs şimdi Cumhurbaşkanı! Beyefendi devam ediyor: “Şimdi ne gariptir ki, seyahat ederseniz Doğu ve Orta Anadolu’ya geldikçe ‘ÖNCE VATAN’ yazdığını görürsünüz, batıya gittiğinizde ise hiç rastlamazsınız bunlara. Yani bunlar tek parti devrinden kalan ve zorla, halkın kendi inanç değerleriyle bütünleşmeyen bir dünya sistemini halka zorla kabul ettirmektir.” (İnsaf yahu!)
HANGİSİNE İNANALIM
Sonra laiklik ilkesinden dem vurmaya başlıyor! “Şu da bir gerçek ki, en kalıcı ve birleştirici unsur DİN olmuştur. Ama Türkiye’deki resmi ideoloji tarafından devamlı tehdit altına alınmış. Türkiye’nin bütünlüğünü tehdit eden, en ziyade tahribatı vermiş olan, sistemin ilkelerinden birisi de LAİKLİK ilkesidir. LAİKLİK olayıdır.” (Cumhurbaşkanı olurken laikliği koruyacağına namusu üzerine yemin eden zat, geçmişte böyle buyuruyor. Hangisine inanacağız, geçmişteki sözlerine mi, namus yeminine mi?) Devam ediyor: “Din düşmanlığını esas alan ve hukuk tanımayan uygulama, İslam inancı ve ahlakıyla yoğrulmuş olan halkımızı da tabii dışlamıştır.” Sözlerinin bu bölümünü özellikle askerlerin okuması gerekiyor: “Dindar olan bir subaya siz eğer kendi ordunuzda hayat hakkı vermiyorsanız, onu çeşitli dolaylı yollarla bunu açıkça söylemeden onu eğer saf dışı ediyorsanız, sanki safra atar gibi, sanki ajan yakalamış gibi onları eğer ayıklıyorsanız, siz o zaman bu ülkenin bütünlüğünü, devamını nasıl temin edersiniz?” Bay Abdullah Gül, konuşmasında üniversitedeki sıkmabaşlara da değinmeyi ihmal etmiyor: “Üniversitelerde bugünkü durum. Şimdi siz bunu hangi demokrasiyle, hangi hukuk nizamıyla, hangi insan haklarıyla bağdaştırabilirsiniz? Sadece kılık kıyafetinden dolayı, sadece dini inançlarından dolayı üniversite kapılarından geri çevrilen, diplomaları verilmeyen bir sürü Türkiye’nin genç kızları...” Bu arkadaş, birkaç yıl önce karısı üniversiteye sıkmabaşla alınmayınca, Türk devletini Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde dava edip tazminat istemiş, ancak Mahkeme bu davaları reddetmeye başlayınca, karısı adına açılan davayı geri çektirmek zorunda kalmıştı! Bakalım, şimdi sıkmabaş konusunda yapılan Anayasa değişikliğine onay verecek mi, vermeyecek mi ?
CUMHURİYET REJİMİ Türkiye Cumhuriyeti’nin en tepesindeki kişi, Cumhuriyet rejimine bağlı olmak ve ilkelerini korumakla yükümlüdür. Ancak yukarıda sözün ettiğim konuşmasında, İkinci Cumhuriyet’ten ve daha da ötesi, tarihin karanlığına gömülmüş olan Osmanlılıktan söz etmektedir. “Bu açıdan İkinci Cumhuriyet, yeni Osmanlıcılık kavramlarının ve bu tartışmaların ortaya gelmesini ben çok sağlıklı olarak görüyorum ve geleceğe çok ümitle bakıyorum.” Osmanlıcılıktan söz edebilen, bu kavramların gündeme gelmesinden mutlu olduğunu söyleyen bir Cumhurbaşkanı! Bu şahıs geçmişte söylediklerinin bugün de arkasında ise o makamda oturamaz. Yok eğer o makama oturmadan önce namus ve şerefi üzerine ettiği yemin geçerli ise, mutlaka bir açıklama yapmalı ve “Hiç kimse endişe etmesin, ben artık değiştim. O sözlerim değil, yeminim geçerlidir” demelidir. Der mi? Demez, diyemez. Derse inanır mıyız? İnanmayız. Hiç kimse inanmaz! Gazeteciler kendisine bu soruları sorabilir mi? Soramaz... Çünkü Abdullah Bey bocalar, sonra medya patronu bozulur, bunu soran gazeteci fırça yer! İşin şakası yok. Çankaya’daki tablo çok vahim. Beyninde laiklik karşıtlığı, İkinci Cumhuriyet, Osmanlılık gibi kavramları taşıyan, siyasetini ve yaşamını bunlar üzerine oturtan, ******’ün “Ne Mutlu Türküm Diyene” sözünü ilkellik olarak gören biri o makamda –değiştiğini kanıtlayana kadar- oturamaz. Başta CHP olmak üzere tüm ilgili kurum ve kuruluşlar bu konuyu ve Çankaya’da kimin oturmakta olduğunu dibine kadar irdelemeli, sürekli gündemde tutmalıdır.

Admin
Admin

Mesaj Sayısı : 5221
Kayıt tarihi : 27/01/08

https://zeka.yetkinforum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

ÇÖLAŞAN YAZDI Empty KEMAL BEY'E AÇIK MEKTUBUMDUR

Mesaj  Admin Salı Eyl. 28, 2010 4:05 am




MERHABA Kemal Bey, nasılsınız, iyi misiniz? İyi olmanızı dilerim… Çünkü milyonlarca insanımız umudu sizin omuzlarınızda. Bu umudu boşa çıkarmaya hakkınız yok. Bu nedenle, ağzınızdan çıkacak her söze, atacağınız her adıma dikkat etmek zorundasınız.



Bu iktidarın Türkiye'yi nasıl açmazlara sürüklediğini, insanlarımızı çeşitli yöntemlerle nasıl baskı altına aldığını, siz hepimizden iyi biliyorsunuz. Bunlara karşı koyacak en büyük demokratik güç şu anda sizin ve partinizin elinde. Kemal Bey, bugüne kadar sizinle bir kez olsun yüz yüze gelemedik. Çeşitli zamanlarda birbirimize aracılar kanalıyla selam söyledik, saygılar sunduk, iyi dileklerimizi ilettik ama yüz yüze hiç konuşmadık. Benden de böyle bir talep gelmedi.



Sizi CHP'nin başına geçtiğiniz andan itibaren ilgiyle izliyorum. Bireysel olarak elimden gelen desteği vermeye çalıştım. Ben gerek yaradılış, gerekse gazetecilik açısından, övgü düzmeyi sevmeyen biriyim. O nedenle de,yazılarımda isminizi birkaç cümle dışında hiçbir zaman anmadım ama yüreğim her zaman sizinleydi…



Çünkü siz, bu hukuksuz iktidara karşı çıkabilecek en büyük gücü temsil ediyorsunuz. Şimdi efendim, eğri oturup doğru konuşalım. Şu kısa süre içerisinde yaptığınız olumlu işlere karşın, bir de olumsuzlara bakalım. Ben eğer bunları yazmasam, kendime olan saygımı yitiririm.



Lütfen okuyunuz. Ben yanılıyor olabilirim, o takdirde “Amma da cahilmiş” deyip geçersiniz, olur biter!



Kemal Bey, ****** olayından sonra CNHP Genel Başkanı olacak tek kişi sizdiniz ve bileğinizin hakkıyla oldunuz…



Ve kamuoyunda çok önemli bir rüzgar yakaladınız.



Toplum moral, partiniz güç kazandı. Hemen kısa süre sonra referandum mitinglerinde konuşmalar yapmaya başladınız. Çok da güzel şeyler söylediniz. Ancak birkaç hatanız oldu. Bunlar çok önemli hatalardı. Tek tek saymak isterim.



1- Genel af istediğinizi, fırsat olursa çıkarılmasına yardımcı olacağınızı söylediniz. Oysa Öcalan'ı kapsayan genel af, bizlerin haklı olarak AKP'ye karşı kullandığımız bir kozdu. Görüyorsunuz, bunlar Abdullah Öcalan, PKK ve Kürtçü kesimi bu af masalı ile uyutuyorlar. Son referandum öncesinde de bunu el altından ve gizlice kullandılar, evet çıkarsa genel af çıkaracaklarını, Öcalan'ı bırakacaklarını ve Güneydoğu'ya özerklik vereceklerini yaydılar… Ve bu yöntemle, o yörelerde ortalama yüzde 93 oranında Evet çıkmasını sağladılar.



Kemal Bey kusura bakmayın ama, genel af vaatlerinde bulunmak sizin ve CHP'nin işi değildi. Sorun bakalım size ve CHP'ye gönülden destek veren yurtsever, laik, ****** milliyetçisi milyonlarca insanımıza, acaba böyle bir şeyi istiyorlar mı!



2- Bir başka gafınız daha oldu. Durup dururken, yine referandum mitinglerinizden birinde, CHP olarak türban sorununu çözeceğinizi söylediniz. Oysa türban olayı Türkiye'nin gündeminde yoktu. O kadar ki, Tayyip'in gündeminde bile yoktu ve tartışılmıyordu. Ama siz bunu durup dururken gündeme taşıyıp çözeceğinizi söyleyince, Tayip işin üzerine balıklama atladı. Ben olsam, ben de atlardım!.. En büyük silahını onun ellerine siz teslim ettiniz Kemal Bey. Bunun nasıl olduğunu anlamak mümkün değildi. Şimdi sorayım:



Size ve partinize destek veren milyonlarca insanımız, acaba size türban sorunu ille de çözülsün diye baskı mı yapıyordu? Elbette ki hayır. O halde hangi nedenle, bu konuyu durup dururken kaşıyıp toplumun önüne getirdiniz? Şimdi, bu koz eline sizin tarafınızdan verildikten sonra, Tayip doğal olarak bastırıyor… “Gel Bakalım Sayın Kılıçdaroğlu, maden sen istedin, bu konuyu görüşmeye başlayalım” diyor. Ne diyeceksiniz, ne yapacaksınız? Bu dipsiz kuyuya atlayacak mısınız?



3- Son olay, Anayasa! Anayasa'da yine değişiklik yapılmasını istiyorsunuz ve bunun 2011 seçiminden önce yapılmasında ısrar ediyorsunuz. Tayip ise seçimden sonra yapmak istiyor.



Kemal Bey, siz deneyimli bir siyasetçisiniz… Ve bir süredir ille de yeni anayasa diye bastırıyorsunuz. Eğer seçimden önce yeni bir anayasa hazırlanacaksa, siz zannediyor musunuz ki, o anayasa sizin istediğiniz maddeler ve hükümler konulacaktır? Asla!



Meclis çoğunluğu onlarda. Yine kendi arzu ve keyiflerine göre değişiklik yapacaklar, istedikleri biçimde bir anayasayı çıkarıp millete sunacaklar.



O halde Kemal Bey, bu aceleniz nedendir?



Haaa, sizin bu konuda somut öneri ve istekleriniz olabilir. Diyebilirsiniz ki “Gel bakalım Tayip, biz şunları şunları istiyoruz…” Ve bunları kamuoyuna açıklarsınız.



Ama bunlar ortada yok ki! (Ya da ben bilmiyorum!)



İstediğiniz sadece “Anayasayı değiştirelim, bunu ille de seçimden önce yapalım…”



Bu durumda Tayip size “Kardeşim sen neyi değiştirmek istediğini önce kamuoyuna bir açıklasana” derse, ona ne söyleyeceksiniz?



Benzer soruyu bir kez daha sorayım: Size oy veren, size destek veren milyonlarca insanımızdan, size böyle talepler mi geliyor? Herkes işini gücünü bırakmış, mutlaka yeni bir anayasa yapılsın mı istiyor? Yok böyle bir şey.



Kemal Bey, isminiz ve kişiliğinizle çok iyi bir rüzgar yakaladınız. Ancak bu rüzgarın sürekli esip yelkenlerinizi doldurması gerekiyor. Bunu sağlamak artık sizin ve birkaç hata yaparsanız rüzgar kesilir, yelkenleriniz söner!



Bakınız, Tayyip'in emrinde danışman kadroları var. Onun atacağı nutukları onlar yazıyor ve Tayip, önündeki aygıtları okuyor. Size tavsiyem, mümkünse aynı şeyi yapmanızdır.



Özellikle genel af, türban, yeni anayasa gibi konuları mutlaka, ama mutlaka, çevrenizdeki danışmanlarınıza önceden sorun. En azından, konuşmalarınızın ana hatlarını birlikte hazırlayın. Neleri söyleyeceğiniz kadar, neleri söylemeyeceğinizi de iyi bilin.



Meydanlar ve kamuoyunun karşısına lütfen hazırlıksız çıkmayın, aklınıza gelen her şeyi söylemekten kaçının. O takdirde, ağzınızdan çıkacak en küçük hatalı bir sözü, size ve CHP'ye karşı dibine kadar kullanıp sizi yıpratırlar. Bu oyuna düşmeyin.



Dahası Kemal Bey, size destek veren kitleleri yakından tanıyın. Onları türban, yeni anayasa, Öcalan'ı da kapsayacak biçimde çıkarılması iktidar tarafından öngörülen genel af gibi konularda bir istekleri, talepleri olup olmadığını lütfen iyi değerlendirin.



Bu açık mektubu size dostça, içtenlikle yazdığımı herhalde tahmin edersiniz. Öyle bir Türkiye'de yaşamak zorunda bırakıldık ki, şaşırmamak, “Benim ülkem bu iktidarın elinde bu durumlara mı düşecekti, böyle korku ve baskı ülkesi mi olacaktı” diye hayıflanmamak mümkün değil.



Bu ortamda size düşen görev, topluma öncülük edip gerektiğinde yol göstermektir. Bunu yapmak için de, ağzınızdan çıkacak her sözü birkaç kez düşünmeniz gerekiyor.



Sizin zor durumda kalmanızı istemeyiz.



Size buradan gönderdiğim bu açık mektubun sadece benim değil, size, Mustafa Kemal ******'ün partisine ve laik Cumhuriyet rejimine gönül vermiş milyonlarca insanımızın da duygularını yansıttığına inanıyorum. Eğer yanılmışsam, sizden ve bu mektubu okuyan herkesten özür dilerim.



Size başarılar diliyor ve en içten saygılarımı iletiyorum Kemal Bey.

Admin
Admin

Mesaj Sayısı : 5221
Kayıt tarihi : 27/01/08

https://zeka.yetkinforum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz