ZEKAKÜBÜ
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Azerbaycan’ın Nasrettin Hocası: Karagan Usup

Aşağa gitmek

Azerbaycan’ın Nasrettin Hocası: Karagan Usup Empty Azerbaycan’ın Nasrettin Hocası: Karagan Usup

Mesaj  Admin Perş. Ekim 07, 2010 1:28 am

Karagan Usup

Karağan Usup, Daşkesen İlçesi’nin Kabaktepe kasabasına bağlı Tapan Köyü’nde 1886 yılında doğar. Asıl adı Yusuf olup, halk arasında Usup denmektedir.

Hem fiziki yönden iri yarı, hem de yeri geldiğinde her pahasına olursa olsun lafını esirgemediği için, Karağan lakabı ona yöre halkı tarafından verilmiş ve bu adla tanınmıştır.

Kelimenin patavatsız anlamı da vardır. Fazla tahsili yoktur. İri yarı, güçlü kuvvetli olduğu için, orman idaresinde bekçi sıfatıyla çalıştırılır. On beş çocuk babasıdır. Doğduğu köyde 1958’de vefat eder.

Saza, söze meraklı olduğundan çağdaşı Âşık Esed, Âşık İslam, Âşık Beski gibi âşıkların meclislerine zaman zaman iştirak edermiş. Saz çalmasını bilir ve en çok Dilgamı, Ruhanî, Başsarıtel gibi makamları/havaları çok severmiş.

Tabiat âşığı bu latife ustası görevi gereği hem bölgeyi hem de bölge insanını çok iyi tanırmış. Tabiatıyla bölge halkı da onu çok yi tanır ve meclislerinde baş köşeyi bu hazırcevap “el ağsakkalına” ayırırmış.

Karağan Usup, bu gibi dem meclislerinde halka sadece kendi latifelerini değil, başta Nasrettin Hoca olmak üzere, Bameze Musa ve Unnu Ağca gibi fıkra ustalarının latifelerini de anlatırmış.

Onun özellikle rejimi cesaretle tenkit ettiği latifelerinde kolhoz müdürü olan kardeşi Hamid’in de payı vardır. Ancak, yine de özellikle çizmeyi aşarken zaman zaman dikkatinin çekildiği de bir gerçek. Elimizde Karağan Usub’a ait seksen civarında latife bulunmaktadır. Ancak, araştırmalarımız devam etmektedir.

Bunlardan “Seni Yandıran Baldır”, “Tekce Seni Yandırmasın”, “Kazanınız Varsa”, “Erik Bülbülü”, “Sen Ondan (eşek) Ola Ola”, adıyla bilinen latifelerin benzerlerine Anadolu’da rastlanmaktadır. Onun, bizzat damgasını vurduğu mesleği ve sistemi, yöneticileri nezih bir üslûpla yerdiği latifelerdir...”

(Zeynelâbidîn Makas, Azerbaycan’ın Nasrettin Hocası: Karağan Usup, İpek Yolu Uluslar arası Halk Edebiyatı Sempozyumu Bildirileri)

Karagan Usup fıkraları

Yerden Çoh Ne Var!


Azerbaycan’ın dağ köylerinde eskiden kalan şöyle bir âdet vardır: Hastalanan kimse sabahın erken saatlerinde nuranî bir ihtiyarı mezarlığa gönderir, sonra da yorgana bürünerek kendisi gider ve ihtiyara; “Burada bir ben-i insan var mı?” diye sorar. İhtiyar da “var” der. Hasta “Kabristan’da yer yoktur öyle mi, Azrail gitsin mi” diye sorar. Nuranî ihtiyarın hastaya cevabı genellikle şöyle olur: “Kabristanda yer yoktur, dolmuştur, Azrail’e söyle gitsin. Sana da Allah şifa versin, git, yaşa.”

Fakat Karağan Usub, bu kaideyi bozar. İhtiyar sıfatıyla onu kabristana gönderirler. Karağan yorganına bürünüp gelen hastanın yaramaz, ispiyoncu birisi olduğunu görür. Hasta “Kabristanda yer yoktur, dolmuştur, öyle mi” diye sorunca Usub şu cevabı verir: “E, yerden çoh ne var! Odu bah, Ağ dağların dibinecen kabristanlık boşdur.”

Evimizin Kulağı Yoktur

Orman İşletme Müdürü atla Karağan’ın evine gider ve seslenmeye başlar. Ancak kimse ses vermez. Adam sinirlenir; tam döneceği sırada Karağan evden çıkar. Müdür, “Sabahtan beri bağırıp duruyorum, Niye kimse ses vermiyor?” Karağan soğukkanlılıkla “Bağışla bey, evimizin kulağı yoktur” der. Bu cevap karşısında daha da sinirlenen müdür, “Anlaşılan sen benimle dalga geçiyorsun. Hiç evin kulağı olur mu?” der.

Karağan “Olur bey, Evimizin kulağı –yani itimiz- olmadığı için seni duyamadık. Şayet itimiz olsaydı, havlardı, biz de seni duyardık”, der.

Biraz Gün Gör

Karağan Usub, evlendirdiği yeğeninin durumunu öğrenmek için bir süre sonra onların evine gider. Yeğeni ve gelini onu gayet iyi karşılar. Bir ara yeğenini bir kenara çekip, gelininin durumu hakkında bazı şeyler sorar. Delikanlı; “Emi, her şeyi iyi, güzel de gelinin, evlendiğimiz günden itibaren, “Bu eve geleliden beri bir gün görmedim” deyip durmaktadır. Karağan, biraz düşündükten sonra, “Onu getir şu direğe bağla” der. Delikanlı amcasının dediğini yapar. Gelin “Bak emi, görüyor musun, bu yeğenin ne yapıyor, beni güneşin bu kavurucu sıcağına bıraktı” deyince Karağan “Ne yapsın evladım, bu eve geldiğinden beri bir gün görmemişsin, bari biraz gün gör” der.

Selam Koltuğa Çatır

Usub, orman idaresine gelir. Müdürden başka herkes yerindedir. Karağan müdürün oturduğu koltuğa selam verip, kendi işine koyulur. Bir süre sonra müdür gelir ve Karağan’ın yaptığını söylerler. Buna sinirlenen müdür, Karağan’ı çağırıp azarlar. Karağan “Niye acığın tutur direktör? Men bu idarede işleyenden beri sekiz on dene müdür değiştirilipdi. Amma bu koltuk heç deyişmeyipdi. Ona göre de selam, vefasız müdürlerden çoh, vefalı bu koltuğa çatır” der.

Özü Yığmış Olar...

Seher seher cevan bir oğlan gelip Usub kişiye der: Ağsakkal, yegin ki, menim böyük kardeşimi yahşı tanıyırdın? Ömrü boyu rayonda rehber işinde olup. Üstünüze yügüllük, dünen rehmete getdi, defn eyledik. Size bir meslehete gelmişem. Bilirsen ki, kardeşim hatırı sayılan biri idi. Ona eza (yardım) toplayak, ya yoh? Karağan soğukkanlılıkla, “A bala, onun eza pulu çohdan yığılmış olar” der. Oğlan “Yoh Usub emi, dünen defn olunu, ezası bugündür.” Karağan “Onu demirem a bala. Rahmetlik kardeşin elden iti idi. Bugünün işini sabaha koymazdı. Yegin ki, eza pulunu da sağlığında başka rüsumlarla birlikte yığmış olar.”

Müfettiş Başı Bomba Ha Deyil!

Bir gün Usub’un sorumlulğundaki ormana bir müfettiş gelir. Ormanı gezdikçe Usub deyir, “Müfettiş gardaş, senin başın üçün bu gördüğün ağaçlara hele bir balta bile değmemiştir. Buna sinirlenen müfettiş “Usub kişi, ormana öylesine bir bakıp gidecektim ama, olur olmaz şeyler için ikide bir benim başıma ant içtiğin için her tarafı iyice tetkik edip, hakkında rapor tutacağım.” Karağan “Gadan alım müfettiş başı bomba ha deyil, el deyince patlaya.”

Atanın Oğulsuz Goru Hakkı

Bir genç, Karağan Usub’un yanına gelip deyir: “Emi, bilirsen ki, men ata-ananın yegane evladıyam. Allah geçmişlerine rahmet eylesin, validelerim dünyadan köçüpler. Bağışlayın, Gence’de (Azerbaycan’da bir şehir, b.n.) bir kızla nişanlanmışam. İstiyerem köydeki evimi satıp, şehere yerleşim, bu fikrime ne deyirsen? “Atanın oğlusuz goru hakkı bir söz diyebilmerem.” “Usub emi, o nece sözdür, bes men atamın oğlu deyilem mi?” “A bala, ata yurdunu satandan heç oğul olar mı?”

Eğri Kalan Sadece Bu Ağaçtır

Karağan Usub, orman bekçisi idi. Onu işten çıkarmak için bahane arıyorlardı. Bir gün birkaç yetkili gelip, ormanda kesilen ağaçların kütüklerini arar. Ancak Karağan, kesilen ağaçlardan bir iz geriye koymamıştı. Partinin bölge sorumlusu eğri bir dal görünce, “Bunun altından bir destek vurulsaydı, bu dal bu şekilde hiç eğilir miydi?” Bu sanki Usub’un aradığı sual idi: “Düz deyirsiniz yoldaş kâtip, rayonda bütün işleri düzeltmiştik, sadece bu ağaç eğri kalmıştı.”

Kolun Kurusun Taş Atan

Köyde huzuru bozan bir delikanlı varmış. Bir kavga esnasında iri bir taş delikanlının omuzuna isabet eder ve delikanlı ağır yaralanır. Usub delikanlının yarasına bakıp der: “Kolun kurusun taş atan, azıcık yukarı atsaydı, köyü bir beladan kurtarmış olurdu”.

Kırılmasaydı

Kendisini büyük bir kabilenin lideri olarak gören bir delikanlı Karağan’dan soruşur: “Emi, kendimizde (köyümüzde) hangi kabile daha büyüktür?” “A bala, akılsızlık edip kırılmasalardı, sizin kabile hepsinden kalabalık olurdu.”

Arvad Utanır

Kolhoz toplantılarına herkesin hanımıyla gelmek mecburiyeti vardı. Fakat bu kaideyi Usub kişi bozardı. Hanımını getirmeyen ise, toplantı salonundan çıkarılırdı. Yine öyle oldu, Karağan yalnız gelip, bir dul kadının yanına oturur. Umumi kaide üzere, konuşma sırası gelen, hanımıyla birlikte ayağa kalkardı. Söz sırası Usub’a geldi. Başkan “Arvadın hanı?” Karağan, eliyle yanındaki kadını gösterir. Kadın ise utancından yüzünü kapatır. “Arvadın ayağa kalksın!” Karağan “Utanır; çoh üsteleme sonra çıhıp geder. Kadın toplantı salonunu terk eder. Karağan ise “E sedr, yaptığınızı beğendiniz mi? Size dedim ki, utanır. Gırh ilin başında bir defe iclasa arvadınla gelirsen, ona da sedler mani olur.”

Bes Sen Tanıyırsan

Usub kişi Gence pazarında yağ satarmış. Bir müşteri gelip soruşur: “A kişi, bu yağı hardan almısan? Usub kişi elini göğe uzatıp deyir: “O göydeki Allah hakkı öz ineyimin yağıdır.” “A kişi, dağ adamı bilir mi ki, Allah nedir?”, “Gadan alım, Allah göydedir, yohsa yerde?”, “Elbette göktedir!”, “Yahşı, onda menim sene bir sualım var. De görüm, Goşgar Dağı mı göğe yakhın olar, yohsa burası mı?”, “Elbette Goşgar Dağı.” “Bes nece olur ki, men dağın başında ola ola Allah’ı tanımıram, sen derenin dibinde olduğun halde Allah’ı tanıyarsan?”

Gözüm Yahşı Seçir

Karağan, kanunsuz ağaç kesen bir çocuğu döver. Çocuk okur, yüksek tahsilini tamamlar ve âlim olur. Yediği dayağı hazmedemediği için, yanına bir eşek alıp ormana gider ve uzaktan Usub kişiye seslenir: “Uy Usub emi, meni tanımadın mı?”, “Tanıdım ay bala, ne geder gocalsam da sarraf gözlerim adamla eşeyi birbirinden yahşı seçir!”

Hayıf Ala Kilime

Karağan’ın arvadı Güneykend’in Eyri deresinde kilim yıkar. Kilimi derenin kenarında ıslatır ve bilahare yıkamak için eve döner. Ancak ani bir yağmur ve ardından sel kilimi götürür. Karağan eve gelince, hanımı üzülerek: “Ay Usub, bugün ala kilimi sel apardı”. Karağan, iki elini dizlerine vurup der: “Hayıf ala kilime...” “Üzülme ay Usub, ipimiz var; yahın vahtda üç dört kilim daha tohuyaram”, “Onu demirem ay arvad, hayıf ala kilime, darıhacak; onunla geden olmadı”.

Memmed Ölen

İki kabile arasında çayır üstünde dava düşer. Olay yerine Karağan da gelir. Haksız olan taraf Usub’dan sorar: “Usub emi, bir el ağsakkalı kimi düzünü sen söyle. Bu yerin adı nedir?” “Memmed Ölen!” “Oldu atan rahmetlik”. “Memmed kimdir?” “Sizin ulu babanız.” “Oldu atan rahmetlik”. “Ele ise bu arazi kimindir?” “Elbette bu arazi sizin değil! A bala, bu balaca düşünün de... Bura yol kenarıdır; burada Memmed de ölebiler, hele yoldan gelip geçen Memmedveli de. Bunun meseleye ne dahili var? Atanıza deyeydiniz başkasının arazisinde yoh, öz toprağında öleydi de...”.



Yegin Cıhacak

Delikanlılardan biri Karağan’la kafasını düzeltmek ister: “Usub emi, dünennendi sağ gözüm yaman geğirir, bundan senin ağlın ne kesir?” “Ağlım ne kesecek a bala. Yegin yerini sevmir, çıhacak.”

Züy(dem) Tutanlar

Kabaktepe’de düğün varmış. Karağan, zurnacılara yaklaşıp sorar, “A bala, kimi gözleyirsiniz? Çalın şenlik başlasın.”, “Usub emi, dem tutanlar gelip, hele asıl hava çalanlar gelmeyip.” “A bala, nedendirse bu züy(dem) tutanlar her yerde herkesten önce gelirler.”

Allahkulu Koymaz

Karağan Usub görür ki, yeğeni bir römork taş getirip bahçeye döktü. Oğlanı yanına çağırıp sorar, “Hayır ola, o ne taşdır?”, “Emi, Allah goysa (Allah izin verirse) orda ev yapacağım.” “Oğul Allah koyar, amma Allah kulu koymaz. Orada başkalarının da hakkı vardır.”

Demeli Adın Goçu’dur

Usub kişi, Helperenk ormanında balta sesi duyar. “Kim var arda?”, “Goçuyam, goçu...”, “Aye, goçusan diye ormanı mı doğrayacaksın?”, “Usub emi, adım Goçu’dur!”, “Demeli bele de, adın Goçu, özün de ağaç oğurçusu.”

Gadan Alım A Ganan

Karağan Usub hissedir ki, ambar müdürü buğday tohumunu kadeşi ile birlikte çalıp, değirmende öğütür. Bir gün kolhozda toplantı yapılır. Usub iki söz alıp der: “Teklifim budur ki, ambar müdürü çok eziyet ekir, ona birkaç çuval buğday verin, öğütsün. Çünkü onun çok misafiri gelir. Ambar müdürü yerinden, “Gadan alım, a ganan” der. Usub kişi sözünü deyişmir: “A bala, tohumluk buğdayı indi yediniz, sonra toprağa ne ekeceksiniz?” Ambar müdürünün kardeşi deyir, “Bunu ganan (anlayan) var mı ki?”, “Bunu ganmayan bir sensen, bir de gardaşın. Özünüz düz tohumdan emele gelmediyiniz üçün, cemaatın tohumluk buğdayını da oğurlayacaksınız.”

Başını Berk(sert, hızlı) Silkeleyip

Karağan görür ki, baba-oğul bir keçinin başında bekliyor. Keçi ise can çekişmektedir. Fakat kimsede baçık yoktur. Keçinin sahibi Usub’a “Ay Usub, keçi elden gedir, ne fikirleşirsen?”, “Sen keçiyi kucağına al, oğlun da başından tutup silkelesin ve tezlikte köye yetişin, iyi olur inşallah.” Baba oğul Usub’un dediği şekilde keçiyi köye getirirler. Keçiyi yere koyunca bakarlar ki keçi ölmüş. Keçinin sahibi “Ay Usub keçi ölüp. Karağan “Yegin (herhalde) oğlun keçinin başını berk silkeleyip.”

Çorabı Elceyi (eldiven) Neynir

Muharebe vahtı komşuya cepheden bir mektup gelir. Mektubu, cephede savaşanın küçük kardeşine verip, okumasını isterler. Çocuk mektubu okumaya başlar. “Ana, düşman govur, biz gaçırıg. Her gün yüz yüz elli kilometre gerileyirik. Havalar çok soğuktur. Bana bir çift yün eldivan gönderin.” Sinirlenen Usub kişi “A bala, gardaşın bu hızla bir haftaya kalmaz eve gelir; yün çorapla yün eldiven onun neyine gerektir?”

Göy Dana Beli de Çullu

Birinin danası kaybolur. Adam danayı araya araya Dağyanus’un karrine varır ve Karağan’la karşılaşır, danasını ondan sorar. Meğer Karağan Usub kaybolan danayı tanıyormuş. Başlar danayı tarif etmeye: “Göy dana...”, “Beli”, “Beli de çullu, boynunda bir kara ip. Hem de üç gün önce kaybolmuş”, “Beli beli. Tamam düzdür. Hardadır?” “Görmedim, daha arama!”

Yolda Banlayar (öter)

Karağan, Gedebey’de bir dostunun evine misafir gider. Evde tanımadığı iki misafir daha vardır. Yemek içmekten sonra sıra uyumaya gelir. Üçüne de aynı odada yatak hazırlarlar. Karağan, diğer misafirlerin ev sahibinin horozundan bahsettiklerini duyar. Yarı gece horozu çalan misafirler gitmek istediklerini söylerler. Ev sahibi: “Canım bu aceleniz niye? Bekleyin hiç olmazsa horozlar banladıktan sonra gidersiniz” der. Karağan soğukkanlılıkla (cevabı yetiştirir,b.n.) “Ziyanı yoktur, bırak gitsinler, horoz yolda da banlar!”

Seni Yemiyecek ki!

Karağan’a çok samimi bir dostu misafir gelir. Ancak köpek acı acı havlamaya başlar. Bunu gören Usub, köpeğe, “Aye, ne özünü yırtıp tökürsen! Tanış adamdır gelen. Seni yemiyecek ki...”

Senin İki Yüzlü Olduğunu İndi Bildim

Gedebey’de orman idarecilerinin toplantısı varmış. Müdür, Karağan’ı kaldırıp der, “Usub kişi, duyduğuma göre Tapan meşelerini kesip kurtarmışlar. Görevli gönderip inceleme yaptıracağım. Anlaşılan sen menim sadece yumuşak üzümü görmüsen, sert üzümü görmemisen. Karağan, “Müdür incime, senin iki yüzlü olduğunu indi öyrendim.”

Tamah Dişi Çıhır

Oldukça cimri birisi elini sol çenesine koyup, oflaya sızlaya köy meydanına gelir. Orada bulunanlar sorar, “Ne olup, ele oflayıp-puflayırsan?” “Dişim ağrıyır!” Usub kişi adamın dişine bakıp der, “Önemli bir şey değil. Akıl dişinin yanından bir de tamah dişi çıhır.”

Vatanı Seven Tapılar (bulunur)

Muharebe zamanı Usub kişi köyde aylak aylak dolaşan bir delikanlıya rastlar. “Bana senin akranların cephededir. Vatanı sevirsen mi?” “Elbette Usub emi. Canım vetene gurban olsun”, “Madem ki eledir, burada ne işin var, cepheye gitsene!”, “Usub emi, bir kör kurşunla ölüp getsem, vatanı kim sevecek?” “Bala vatanı senden evvel de sevenler olup, senden sonra da sevenler tapılar.”

Yeter ki Başın Aşağı Olmasın

Usub kişi görür ki, tanıdığı bir delikanlı, komşunun ineğini çalıp, pazarda satmaya götürür. Delikanlı, Karağan’ı görünce, utancından başını yere eğer. “Usub emi, elim aşağıdır” (ihtiyacım var.) “Bala, goy elin aşağı olsun ama, başın aşağı olmasın.”

Çocuk Pulundan da Bahşiş Olur

Sovyet’te çoh uşağı olana ilave pul (para) verilirdi. Karağan’ın da on beş çocuğu olduğundan, bu haktan o da istifade ederdi. Bir gün biriken paralarını bir heybeye doldurup gelirken, parti başkanı heybesinde ne olduğunu sorar. “Uşag puludu, gada alım...” “Ondan biraz ver hercleyek de...” “Bir ölkeyi taladınız doymadınız, indi de növbe (sıra) geldi uşag puluna hee!... Uşag pulundan da bahşiş olur?”

Bu Canavar O canavardan Deyil

Karağan Usub, köylerine birçok silhalı insanın geldiğini görünce, yaklaşıp geliş nedenlerini sorar, “Emi, haber verdiler ki, buralarda hayli canavar türemiş, kolhozun koyunlarını yiyormuş. Onları temizlemek için geldik.” “Bala, o canavarlar sizin bildiyiniz canavarlardan değil, onlar vazifeli, mühürlü canavarlardır. Onları kolay kolay temizleyemezsiniz.”

Senin de Evin Altüst Olsun

“Karağan iki katlı ev yaptırır. Bunu duyan bölge polisi reisi gelip, “Usub kişi, eşitmişem iki mertebeli ev yaptırmısan. İşler necedir?” “Beli, a neçennik; özüme alt-üst ev tikdirmişem, Allah senin de evini altüst elesin.”

Kartal Deresi

Kartal, keçinin yavrusunu götürmek ister. Ancak keçi kartalı öldürür. Fakat olayın geçtiği yerin adı Kartal Deresi olarak kalır. Bu hadiseyi duyan bir çocuk Karağan’a, “Emi, burada gâlip gelen keçi olmuştur. Niye Keçi Deresi demeyipler de Kartal Deresi deyipler?” “Bala, ne de olsa kartal kartaldır, onun bir adı yüz keçiye deyer.”

(Zeynelâbidîn Makas, Azerbaycan’ın Nasrettin Hocası: Karağan Usup, İpek Yolu Uluslararası Halk Edebiyatı Sempozyumu Bildirileri)

Admin
Admin

Mesaj Sayısı : 5221
Kayıt tarihi : 27/01/08

https://zeka.yetkinforum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz