ZEKAKÜBÜ
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

BULMACA SÖZLÜĞÜ K

Aşağa gitmek

BULMACA SÖZLÜĞÜ  K Empty BULMACA SÖZLÜĞÜ K

Mesaj  Admin Çarş. Tem. 13, 2011 12:43 pm

K





KA :Mezopotamya’da kullanılmış eski bir hacim ölçüsü birimi.

KA:Eski Mısır’da üretici güç.

KAA:Mısır ve Suriye’deki geleneksel konutlarda taş döşeli,ahşap tavanlı divanhane yada yazlık sofa benzeri mekan.

KAAG : On yedinci asırdan On dokuzuncu asra kadar kıyı taşımacılığında ve iç sularda kullanılan küçük Hollanda yelkenlisi.

KAAMA : Afrika’da yaşayan İnek antilobu.

KAAN:Hanların bağlı olduğu devlet başkanı,hakan,imparator.

KAAT:Eski Türk sanatında kağıt oymacılığına verilen ad.

KAB:Eski dilde uzaklık, ara.

KABABURUN: Sazangillerden küçük bir balık.

KABADDİ:Hindistan’a özgü,güreşle ragbinin karışımı olan bir spor.

KABAK:Esrarkeşlerin kullandığı bir çeşit nargile.

KABAKA:Kimi Afrika kabilelerinde krala verilen ad.

KABAKUŞLUK:Öğleden bir iki saat önceki zaman.

KABAL (KABALA):Bir şeyi toptan ve götürü alma.

KABALA : Yahudilerde yazılı olarak konulmuş olan Tanrı kanunlarının yanında,ağızdan ağza geçen din buyruklarının İbrani felsefesinin ve efsane yazılarının bütünü .Yahudilerde Tevrat’ın gizli anlamlarını araştırma işi.

KABALAK:Birinci Dünya Savaşında Osmanlı ordusunda kullanılan bir tür başlık.

KABALAK:Geniş,etli ve tüylü yaprakları olan,kırda yada su kıyılarında yetişen bir bitki.

KABAN:Dik yokuş ya da uçurum.

KABARA:Dayanıklılık sağlamak veya kaymayı önlemek için ayakkabıların altına çakılan iri başlı çivi. Nalıncı çivisi.

KABARA:Mobilyalarda deri yada kumaşı ahşaba tutturmak için kullanılan iri,yarım yuvarlak başlı demir çivi.

KABARCIK:Gaziantep ve Şanlıurfa yöresinde yetişen beyaz bir üzüm cinsi.

KABARE :Çeşitli gösterilerin yapıldığı eğlence yeri. Meyhane.

KABAŞ:Dalsız budaksız ağaç.

KABAŞ:Kısa boynuzlu hayvan.

KABATASLAK:Bir şeyin ayrıntılarına girmeden ana çizgilerini belirten.

KABAYEL:Halk dilinde Lodosa verilen ad.

KABİNET:Yüksek ayaklı,kapaklı ve çekmeceli bir dolap türü.

KABİR: Mezar.

KABLELVUKU:Olmadan önce.

KABOTAJ:Bir ülkenin iskeleleri arasında gemi işletebilme hakkı.

KABRİYOLE:Üstü açılabilen otomobil.

KABUKİ:Son derece stilize bir üslupla oynanan,şarkılı ve danslı,geleneksel Japon halk tiyatrosu.

KABUNE:Et,üzüm ve soğanla yapılan pirinç yada bulgur pilavı.

KABZ: El ile tutma,kavrama.

KABZA:Silah,kılıç vs şeylerde tutulacak yer. Tutak,sap.

KABZIMAL:Meyve ve sebze toptancısı.

KACARA:Halk dilinde mızıkçı, yaygaracı, gürültücü anlamında kullanılan sözcük.

KAÇ:Batı Hindistan’da eski bir Hindu devleti.

KAÇABURUK:Bir ayakkabıya ağaç veya metal çivi çakmak için delik açmaya yarayan ayakkabıcı aleti.

KAÇAMAK:Mısır unundan yapılan yağlı bir yemek.

KAÇARLAR: İran’da 1779-1925 yılları arasında hüküm süren bir Türkmen boyu.

KAÇARULA:Büyük saplı tencere.

KAÇİKOROZ:Karagöz balığının yavrusu.

KAÇİVAZAKİ: Japonya’da kurulu olan,dünyanın dördüncü büyük nükleer santralı.

KAÇKAR:Doğu Karadeniz dağlarının en yüksek doruğu.

KAÇPARAKAÇ: Reha Erdem’in bir filmi.

KAD:Eski dilde boy,endam.

KADA:Halk dilinde kardeş.

KADANS :Müzikte bir cümlenin yada bütün bir bestenin sonunu belirten formül.

KADASTRO:Bir ülkedeki her çeşit arazi ve mülklerin yerinin,alanının,sınırlarının ve değerlerinin devlet eliyle belirlenip plana bağlanması işi.

KADE:Oturuş.Namazda, rekat sonlarında belli bir süre oturma.

KADEM:Ayak, adım.

KADEM:Metrenin üçte biri kadar olan eski bir uzunluk ölçüsü.

KADEMİYE:Ayak bastı parası.

KADET :En küçük boylu yarış yelkenlisi.

KADI : İslam hukukuna göre hüküm veren mahkemelerin başkanlarına verilen ad. Tanzimat’a kadar her türlü davaya,Tanzimat ile Medeni Kanun arasındaki dönemde ise yalnız evlenme,boşanma,nafaka,miras davalarına bakan mahkemelerin başkanları.

KADI:Erzincan ilinde bir göl. İslam hukukuna göre hüküm veren mahkemelerin başkanlarına verilen ad.

KADIBOĞAN:Un ve tereyağı ile yapılan bir çeşit tatlı.

KADINBUDU:Yumurtaya bulanarak yağda kızartılan bir tür pirinçli köfte.

KADIRALAK:Trabzon’un Tonya ilçesinde bir yayla.

KADIRGA : Trabzon ilinde bir yayla.

KADIRGA: Gümüşhane ilinde bir yayla.

KADIRGA:Eskiden hem yelken hem de kürekle yürütülen bir savaş gemisi türü.

KADIYORAN:İnatçı,dik kafalı.

KADIZADERUMİ:On dördüncü yüzyılda yaşayan ünlü astronomi ve matematik bilginimiz.

KADİM :Eski, ezeli. Başlangıcı bilinmeyen zaman.

KADİNA:Doğu Karadeniz’de içine peynir bastırılan ve çam ağacından yapılan fıçıya verilen ad.

KADİRİLİK:Şeyh Abdülkadir Geylani tarafından on birinci yüzyılda kurulan bir tarikat.

KADİRŞİNAS :Değerbilir,iyilikbilir.

KADİT:Çok zayıf.

KADİT:Güneşte veya hafif alevde kurutulmuş et.

KADMİYUM:Gümüş beyazlığında bir element.

KADRAN:Saat,pusula gibi araçlarda,üzerinde yazı rakam veya başka işaretler bulunan düzlem.

KADRİL:Eski salon danslarından biri ve bu dansın müziği.

KADRO:Edirne yöresine özgü bir yemek.

KADÜK:Geçerliliği son bulmuş bir hukuk işlemi için kullanılan sözcük. Değerini,önemini yitirmiş,eskimiş.

KADYA:Sida adlı bitkiden elde edilen ve dokumacılıkta kullanılan lif.

KAFAKARIŞ:Bir misket oyunu.

KAFAKOL: Güreşte bir oyun.

KAFEİN:Kahve ve çayda bulunan,hekimlikte kullanılan,kasları sinirleri uyarıcı,mide salgısını ve metabolik hızı artırıcı etki yapan bir madde.

KAFES: Ahşap ve çubuklarla yapılan ve pencerelere takılan siper.

KAFETERYA:Müşterilerin kendi kendilerine servis yaptıkları lokanta.

KAFFE:Hep,bütün.

KAFİLE:Birlikte yolculuk eden topluluk. Aynı yöne giden taşıt ya da yolcu topluluğu.

KAFKAS DAİRESİ: Kafkas dağlılarının geceyi geçirmek için seçtikleri yerin çevresine akrepler ve yılanlardan korunmak için büyük bir yünlü ip ve naftalin ile çizdikleri çember. (Akrepler ayakları yünlere takıldığı için,yılanlar naftalin kokusu nedeniyle çemberden içeri girmezdi.)

KAFKASÖR:Artvin ilinde, geleneksel boğa güreşlerinin yapıldığı ünlü yayla.

KAFTAN:Eskiden giyilen kolsuz,önden açık,uzun ve geniş kesimli çoğu ipekten yapılan süslü astarsız bir üst giysisi türü..

KAFUR (KAFURU):Aynı isimli ağaçtan elde edilen,hekimlikte kullanılan,beyaz ve yarı saydam,kolaylıkla parçalanan,güzel kokulu bir madde.

KAGERE:Orta Afrika’da bir ırmak.

KAGİR:Taş veya tuğladan yapılmış olan.

KAGU:Yeni Kaledonya ormanlarında yaşayan,kül rengi tüylü,iri,gagalı ve ayaklı kırmızı kuş.

KAGURA:Çok eski bir geçmişi olan ve kimi Şinto törenlerinde yapılan dinsel Japon dansı.

KAĞIT:Hamur durumuna getirilmiş türlü bitkisel maddelerden yapılan,yazı yazmaya,baskı yapmaya,bir şey sarmaya yarayan kuru, ince yaprak.

KAĞNI :İki tekerlekli,tekerlekleri tek parça,dingili tekerlekle birlikte dönen öküz arabası.

KAĞŞAMAK:Gevşemek,ek yerlerinden ayrılmak,oynamak. Eskimek,dağılmaya yüz tutmak.

KAHA:Ankara yöresine özgü bir tür puf böreği.

KAHA:Ordu iline özgü bir tür hamur tatlısı.

KAHHAR:Çok kahreden,acımayan.

KAHIR:Derin üzüntü veya acı.

KAHİL:Erişkin.

KAHİLANE:Tembelce.

KAHİR:Baskın gelen,ezici.

KAHKAHA ÇİÇEĞİ : Gündüz sefası.

KAHKE:Gaziantep yöresine özgü halka yada küçük pide şeklinde bir cins çörek.

KAHVE:Meyvesinin çekirdeği kavrulup dövüldükten sonra suda kaynatılarak içilen bir ağaç türü.

KAHYA: Bir kimsenin mülkünü yönetmekle görevli olan kişi.

KAİKEİ:Budacı heykelin geleneksel kalıplarının oluşturulmasında önemli rol oynamış Japon sanatçı.

KAİL: Aklı yatmış. Söyleyen.

KAİM :Ayakta duran, var olan

KAİMELİK:Kağıt para koymaya yarayan cüzdan.

KAİMMAKAM: Kaymakam

KAİN:Bulunan, olan.

KAİNAT:Evren.

KAJU:Anakardiyum ağacının böbrek biçimindeki meyvesine verilen ad.

KAK:Kaya ve ağaç kovuklarında su birikintisi.

KAK:Meyve kurusu.

KAKA: Yeni Zelanda’da yaşayan bir papağan türü.

KAKAA:Eskiden silahların, kılıçların birbirine çarpmasından çıkan ses, şakırtı.

KAKAÇ:Manda pastırması. / Tuzlanıp kurutulmuş yiyecek

KAKADU:Avustralya ve Yeni Gine’de yaşayan papağana benzer bir kuş. Tepelikli papağan.

KAKAKİ:Nijerya müziğine özgü,bir tür uzun trompet.

KAKALAK :Hamam böceği.

KAKAO:Amerika’nın sıcak bölgelerinde yetişen bir ağaç,hint bademi.

KAKAPO:Yeni Zelanda’nın nemli ormanlarında yaşayan,yeşilimsi papağan.

KAKAPOEN: Bir tür papağan.

KAKAVA :Edirne yöresinde yaşayan Çingenelerin geleneksel bahar eğlencelerine verilen ad.

KAKAVAN:Kendini beğenmiş.

KAKAVİ:Kutuplarda yaşayan küçük yabani ördek.

KAKEMONO:Japon sanatında,duvara asılmak için yapılan rulo resim.

KAKINÇ:Eski dilde hiddet, öfke, kızgınlık.

KAKIRCA:Fındıkfaresi adıyla da bilinen Avrupa’da yaşayan küçük memeli.

KAKIRDAK:Kuyruk eritilip yağı alındıktan sonra geri kalan gevrek posa,kıkırdak.

KAKİ:Trabzon hurması da denilen,parlak sarı renkte etli meyveler veren tropikal bir ağaç.

KAKLIK:Yağmur suyunun biriktiği taş yada ağaç oyuğu.

KAKNEM:Çirkin, huysuz. Kuru, sıska.

KAKNUS:Gagasındaki 360 delikten güzel sesler çıkardığına inanılan bir efsane kuşu.

KAKOKRASİ:Kötü iktidarların egemen olduğu toplum düzeni.

KAKTÜS:Yaprakları yayvan ve dikenli,güzel,parlak renkte çiçekler açan bir bitki,atlas çiçeği.

KAKULE:Hindistan’da kendiliğinden yetişen bir bitkinin tohumlarından elde edilen hoş kokulu baharat. Tadı ve kokusu karabibere benzeyen bir tür baharat. Zencefilgillerden,sıcak iklimlerde yetişen ıtırlı bir bitki ve bu bitkinin bahar olarak kullanılan tohumu

KAKÜL:Alnın üzerine dökülen kısa kesilmiş saç.

KAL:Bir alaşımdaki madenlerin erime derecesi farkından yararlanarak bunları birbirinden ayırma işlemi. Maden külçelerinin eritilip arındırılması.

KAL:Laf, söz.

KALA:Eski dilde kumaş.

KALA:İri ve boru biçiminde beyaz veya sarı renkli çiçeği olan bir süs bitkisi. Gelin çiçeği.

KALAAZAR:Hayvandan insana tatarcık sineğinin ısırmasıyla geçen kronik enfeksiyon hastalığı. Malta humması.

KALABALIK:Hoşkin de denilen bir iskambil oyunu.

KALACUŞ(KALECOŞ) :Anadolu’nun birçok yöresinde tiride benzer bir yemeğe verilen ad.

KALAÇLAR: Oğuzlarla akraba olan eski bir Türk kabilesi.

KALAFAT :Geminin kaplama tahtaları arasını üstüpü ile doldurup ziftleyerek su geçirmez duruma getirme işi. Tekne ziftleme.

KALAFAT :Aşağısı dar, yukarısı geniş bir çeşit yeniçeri başlığı.

KALAK: Tezek yığını.

KALAK:Eski dilde burun ucu. Hayvanların burun ucu.

KALAK:Gelin tacı.

KALAMAKİ:Aydın ilindeki Dilek yarımadası ulusal parkının bir başka adı.

KALAMAR :Botanikte (Loligo vulgaris) olarak tanımlanan,mürekkep balığının bir türü. Eti yenen bir çeşit mürekkep balığı.

KALAMATA:İri taneli bir zeytin cinsi.

KALAMAZO:Cilt kapakları özel bir düzen ve anahtarla gevşetilip sıkıştırılabilen bir tür defter. Bir tür sıralaç.

KALAMIŞ:Deniz kıyısında bulunan kamışlık ve sazlık.

KALAN:Tunceli ilinin eski adı.

KALANCO:Demetçik de denilen,etli yapraklı ve pembe,kırmızı,turuncu çiçekli bir süs bitkisi.

KALANTOR:Gösterişi seven, varlıklı kimse.

KALAO:Tropik bölgelerde yaşayan iri gagalı bir kuş.

KALAR:Uçurum.

KALAS :Kalın biçilmiş uzun tahta.

KALASTRA:Gemilerde can kurtaran filikalarını oturtmak için güvertelere konulan sehpa.

KALAVRA:Bir tür ökçesiz ayakkabı, yemeni. Deriden yapılmış eşya.

KALAY:Argo’da sövme,sövgü.

KALAY:Atom numarası 50,atom ağırlığı 118,7 olan,gümüş beyazlığında,232 C’de eriyen, 7,29 yoğunluğunda,kolay işlenebilen,yumuşak bir element.

KALBUR:Büyük ve seyrek telli elek.

KALBURABASTI: Bir tür hamur tatlısı.

KALÇETE:Elle örülerek yapılan yassı halat.

KALDERA: Çapı birkaç yüz metre ile birkaç kilometre arasında değişen,iç kenarları uçurumlarla çevrili volkanik çöküntü.

KALDIRIM : Trabzon ilinde bir yayla.

KALEB:Musa’nın gönderdiği 12 kaşiften biri.

KALECİKKARASI: Adını Ankara’nın bir ilçesinden alan ve kaliteli bir şarap veren siyah üzüm cinsi.Ankara ve Kırıkkale yöresinde karasal bir iklimde yetişen kırmızı üzüm.(Bu üzümden elde edilen şarabın aroması zengindir).

KALEİÇİ:Antalya kentinde,yat limanını da barındıran ünlü tarihi ve turistik mekan.

KALEKAPISI:Yaşar Kemal’in bir romanı.

KALEMBEK: Bir cins kokulu sandal ağacı,yalancı öd ağacı.

KALEMBEK: Bir cins mısır.

KALEMİS :Bir tür misk Afrika faresi.

KALENDER: Kağıdı perdahlamada kullanılan makine.

KALENDER:Gösterişsiz,sade yaşamaktan yana olan.

KALENSÖVE :Koni biçiminde,uzun ve kenarları kıvrık başlık. Sivri tepeli külah.

KALESKA:Dört tekerlekli,hafif,bir tür gezinti arabası.

KALEŞ:Yaylı, dört tekerlekli ve üstü açık binek arabası.

KALEVALA:Fin milli destanı.

KALEVİ: Alkalik.

KALGAY:Tarihte Kırım Hanlığında veliahda verilen unvan.

KALIÇ:Orak.

KALIK:Evde kalmış kız.

KALIN:Gelin olacak kıza erkeğin verdiği para yada armağan,ağırlık.

KALIN:Kars yöresine özgü tandırda pişirilen bir tür pide.

KALINKAYA:Çorum ilinde ünlü bir höyük.

KALİ:Hinduizm’de,ortalığı yakıp yıkan,önüne geleni yutan kötü bir tanrıça.

KALİ:Odun külünden özümlenen potasyum karbonat.

KALİA: Okyanusya adalarına özgü bir tür hafif tekne.

KALİBRE:Mermilerde ve ateşli silahlarda çap.

KALİGRAFİ:Harfleri güzel biçimler vererek yazma sanatı,güzel yazı sanatı.

KALİK:Erzurum yöresinde “saya” törenine verilen ad.

KALİKO: Bir cins pamuklu kumaş.

KALİNA:Karayip Adalarında yaşayan yerli bir halk.

KALİNİS : Su tavuğu. Yağmur kuşu.

KALİNOS:Levreğe benzer bir balık. Tatlı su levreğine verilen bir başka ad.

KALİPSO:Jamaika’dan yayılmış iki zamanlı bir dans ve bu dansın müziği. Antil adalarına özgü halk şarkısı.

KALİTE :On dokuz ya da yirmi dört kürekçisi olan, çektiri türünden savaş gemisi.

KALİTEA:Şeker kamışından elde edilen sert bir içki.

KALİTEA:Türk sinemasının perdede öpüşen ilk kadını olan ve “Madam” lakabıyla da tanınan sinema oyuncusu.

KALK:Bir dilden başka bir dile olduğu gibi çevrilen deyim.

KALKAN:Antalya’nın Kaş ilçesine bağlı turistik bölge.

KALKER:Kireç taşı.

KALKOLİTİK:Bakırın kullanılmaya başlamasıyla nitelenen tarih öncesi dönemi.

KALLAVİ:Vezir ve sadrazamların giydikleri bir çeşit kavuk.

KALOMA:Demir atmış bir geminin zincirinin su içindeki bölümü.

KALOMEL:Cıva bileşimlerinden,hekimlikte kullanılan zehirli bir madde. Tatlı sülümen.

KALORİ:Normal atmosfer basıncında,ısınma ısısı 15 santigrat derecelik suyunkine eşit olan bir cismin,bir gramının sıcaklığını 10 derece yükseltmek için gerekli ısı miktarına eşit olan ısı birimi.

KALOŞ(GALOŞ):Tabanı tahtadan yapılmış deri bir ayakkabı türü.

KALPAK:Deri,kürk veya kumaştan yapılmış sipersiz.bir başlık türü.

KALPAK:Hayvan postundan başlık.

KALPKAPO:Antalya ilinde,Türkiye’nin en derin mağaralarından biri.

KALSİT:Billurlaşmış doğal kalsiyum karbonat.

KALTABAN:Namussuz,yalancı,şarlatan.

KALTAK: Eyerin tahta bölümü. Üzeri meşin,halı gibi şeylerle kaplanmamış olan eyerin bölümü

KALUBELA:Ezelden. Tanrı ile insanların ruhları arasında yapılan anlaşmayı simgeleyen evet dediler anlamındaki deyim.

KALVİL:Sarı renkli bir elma cinsi.

KALYA:Yağda kavrularak pişirilen bir tür kabak yada patlıcan yemeği.

KALYON:Eskiden kullanılan,yelkenle ve kürekle yol alan en büyük savaş gemisi.

KAM:Eski dilde dilek. Farsca da zevk,mutluluk,tat.

KAM:Şamanizm’in din adamlarına verilen ad.

KAMA:Hint inanışında aşk tanrısı.

KAMA:Madencilikte açılmış olan boşluklardan tavan ve yanlardan taş veya cevher parçalarının düşmesini önlemek amacıyla tahkimat elemanları üstüne veya arkasına yerleştirilen bir tahkimat parçası.

KAMA:Oyunda kazanılan her parti.

KAMA:Topun gerisini kapayan kapak.

KAMAKURA:Japonya’da derebeylik dönemi.

KAMANÇO:Argo’da yükleme,aktarma,elden ele geçirme.

KAMARİLLA:Bir büyük yetke (güç) sahibini perde arkasından yöneten kimse.

KAMAROT:Gemilerde yolcuların hizmetine bakan görevli.

KAMASUTRA:Hint klasikleri arasında yer alan erotizm kitabı.

KAMAYÖ:Aynı rengin çeşitli tonlarıyla yapılan resim.

KAMBER:Sadık köle.

KAMBRİYEN:Birinci çağın ilk dönemi ve bu dönemde oluşmuş yer katmanları.

KAME:Değişik renkli üst üste iki katmandan oluşan ve üstteki katmanına kabartma bir desen yapılan değerli bir taş.

KAMELYA: Çaygillerden,büyük beyaz pembe veya kırmızı renkte çiçekler açan,dayanıklı yapraklı bir bitki türü,Japon gülü,Çin gülü.

KAMERA:Görüntüleri çekmeye yarayan aygıt.

KAMERAMAN: Alıcı yönetmeni.

KAMERİYE:Bahçelerde yazın oturmak için yapılan kafes biçiminde kubbeli , üstü yeşilliklerle sarılan süslü çardak.

KAMET :Boy, endam.

KAMET:Camide namaza kalkmak için okunan dua. Farz namazından önce okunan özel dinsel sözler.

KAMGA:Halk dilinde yonga.

KAMIŞ KEMİK:Baldırın arka tarafında yer alan ince uzun kemik.

KAMIŞ:Buğdaygillerden,sulak nemli yerlerde yetişen,boğumlu,sert gövdesi olan bitki.

KAMIŞÇIN:Yurdumuzun sulak alanlarında da yaşayan ötücü bir kuş.

KAMİ:Japonca yaratıcı anlamında sözcük. Şinto dininde tapınma konusuna verilen ad.

KAMİKAZE:Japon intihar uçağı.

KAMİL:Yetkin,olgun.

KAMİLEN:Eksiksiz olarak, bütünüyle.

KAMİNETO:Küçük ispirto ocağı.

KAMİS:Gömlek.

KAMKAT:Sıcak bölgelerde yetiştirilen ve portakalı andıran meyveleri olan bir ağaç.

KAMPALA: Uganda’nın başkenti.

KAMRAN:İsteğine kavuşmuş olan, mutlu.

KAMUS:Sözlük.

KAMUTAY:Türkiye Büyük Millet Meclisi. (1930’larda).

KAN: Plazma ve yuvarlardan oluşmuş kırmızı renkli sıvı.

KANA:Geminin çektiği suyu belirtmek için baş ve kıç bodoslamaları üzerine konan işaretler.

KANA:Güzel çiçekli bir süs bitkisi.

KANADİYEN:Kanadalı tuzak avcılarının ceketlerine benzeyen içi kürklü yada pamuklu,şal yakalı,kemerli kruvaze ceket. Yaz aylarında giyilen bol ve geniş dikimli astarsız hafif ceket.

KANAGAVA:Japonya’nın Honşu adasında bir il.

KANAMİSİN: Bakteri öldürücü bir antibiyotik. Tüberküloz tedavisinde kullanılır. KANARA:Kasaplık hayvanların kesilip yüzüldüğü yer,kesim evi,mezbaha.

KANAS:Bir suikast tüfeği.

KANASTA :Bir tür iskambil (kağıt) oyunu.

KANAT:İki katı cisim veya parçayı birbirine bağlayan demir veya telden bağ.

KANATA :Ağzı geniş tek kulplu su kabı.

KANAVİÇE (KANAVA):Çuval olarak kullanılan kendirden veya kenevirden yapılmış el işleri için kullanılan seyrek dokunmuş keten bezi.

KANCABAŞ :Altı veya sekiz çift kürekle çekilen dar,uzun bir çeşit kayık

KANÇILARYA:Elçilik ve konsolosluklarda,bunlara yardım eden Dışişleri Bakanlığı memurlarının resmi hizmet yaptıkları yer.

KANDELA:Işık şiddeti temel birimi.

KANDİL:Argo’da çok sarhoş anlamında sözcük.

KANDİL:Bir kap içinde sıvı yağ ve fitilden oluşmuş aydınlatma aracı.

KANDİLİSA:Denizcilikte yelkenleri yerlerine çekmekte kullanılan halatların genel adı.

KANEPE:Birkaç kişinin oturabileceği genişlikte koltuk.

KANEPE:Genellikle çay ve kokteyller için hazırlanan,peynir,sucuk,salam gibi şeylerle süslenen çok küçük ekmek.

KANEŞ:Kayseri ilindeki Kültepe höyüğüne verilen bir başka ad.

KANGAL.:Bir köpek cinsi.

KANGAL:Tel,kurşun boru gibi uzun ve bükülebilir şeylerin halka biçiminde sarılmasıyla yapılan bağ.

KANIRMAK: Bir şeyi eğip zorlayarak yerinden çıkarmak ya da çıkarmaya çalışmak.

KANIRTMAK:Büküp zorlayarak yerinden oynatmak.

KANİŞ:Uzun,kıvırcık tüylü bir cins köpek.

KANKA:Argo’da yakın arkadaş, dost anlamında sözcük. Kan kardeşi.

KANKİ:Argo’da kız arkadaşa verilen ad.

KANLI BASUR :Dizanteri.

KANO:Kürekle yürütülen dar, uzun, hafif tekne.

KANOLA: Son yıllarda ülkemizde de yetiştirilen bir yağ bitkisi.

KANON:Bir başlangıç melodisinin belirli bir zaman aralığında tekrar edilmesine dayanan müzik biçimi.

KANOTİYE:Düz kenarlı şapka.

KANPHATAYOGİ:Büyük küpeleriyle tanınan ve dinsel inançlarında Hindu,Şiva,Tandra Budhacılığı ve Hathayoga’ya özgü ögeleri birleştiren Şivacı çileciler tarikatı.

KANSALİSA:Yelkenleri yerlerine çekmekte kullanılan halatların genel adı.

KANTALUP:Turuncu etli bir kavun cinsi.

KANTAR :Ağırlık sıfırken yatay duran bir kaldıraç koluna dik olarak tutturulmuş bir ibrenin sapmasıyla kütleleri tartan araç.

KANTAR:Kırk dört okkalık eski ağırlık birimi.

KANTARA:Taştan yapılmış kemerli büyük köprü.

KANTARİYE:Çarşıya,pazara getirilen şeylerden alınan tartı vergisi.

KANTARMA:Azılı atları zapt etmek için dillerini bastıracak biçimde yapılmış demir araç.

KANTARON:Hekimlikte kullanılan sarı çiçekli ve acı köklü otsu bir bitki. Peygamber çiçeği,belemir.

KANTAT: Kahramanlık ya da din konularında yazılıp bestelenen şiir ya da bu şiirin orkestra eşliğindeki tek ya da çok sesli bestesi.

KANTİYANE:Hekimlikte iştah açıcı olarak kullanılan bir bitki.

KANTO:Eskiden,tuluat tiyatrolarında genellikle kadın sanatçıların oyundan önce şarkı söyleyip dans ederek yaptığı gösteri. On dokuzuncu asırda İstanbul tiyatrolarında ortaya çıkan eğlendirici şarkı.

KANTON:İsviçre Konfederasyonunu oluşturan devletlerden her biri.

KANUNİ:Muhibbi’nin elif kaddin dal eyler,ağlatuben gözyaşını sel eyler diyen şair padişah.

KANYA:Halk dilinde bardak yada şişeye verilen ad.

KANYON:Bir akarsuyun kalkerli bir alanda oyarak oluşturduğu derin,darboğaz. Derin vadi.

KANZE:Japonya’da no okullarının en ünlüsü.

KAOLİN Porselen yapımında kullanılan bir çeşit beyaz ve gevrek kil.Arı kil.

KAOS:Karışıklık, kargaşa.

KAOY:Güneydoğu Asya’da yetişen,meşeye benzer bir ağaç.

KAP :Aşık kemiği.

KAP:Kadınların giydiği kolsuz üstlük. Sırta alınan,kolsuz manto veya kısa ceket.

KAPA:Ticari değer taşıyan yaprak tütünlerin düşük kaliteli olanı.

KAPADOKYA: Yurdumuzun,güzel atlar ülkesi anlamına gelen turistik yöresi.

KAPAMA:Taze soğan ve marulla pişirilmiş kuzu eti yemeği.

KAPANCA: Kuş tuzağı.

KAPANCA:Tütün fidelerini örtmek için kullanılan hasır veya ottan örtü.

KAPANİÇE :Padişah ve yüksek rütbeli din ve devlet görevlilerinin giydiği kolsuz , geniş devrik yakalı kürk.

KAPARİ (KEBERE) : Yemişinden turşu yapılan gebreotunun bir adı.

KAPARO:Peşinat. Bir kimseye, pazarlığında anlaşılmış bir paranın küçük bir bölümünü önceden vermek.

KAPAROZ:Argo’da yolsuzca veya zorla elde edilen mal.

KAPÇIK:Tahıl tanelerinde kabuk.

KAPELA:Şapka.

KAPI:Tavla oyununda pul dizilen yer.

KAPIDAĞ: Marmara Denizi’nin güney kıyısında yer alan üçgen biçimli yarımada.

KAPIKULU: Osmanlılarda ücretli askerlerden oluşan teşkilat.

KAPILGAN:Kolayca etkilenen,her şeye çabuk kapılan.

KAPINMAK :Ağrı ve sızıdan kıvranmak.

KAPIZ:Kanyon.

KAPİK:Ruble’nin yüzde biri değerindeki para.

KAPİTONE:İçi pamuk yada yün vatka ile doldurularak dikilmiş,döşemelik veya giyim eşyası yapımında kullanılan kumaş.

KAPİTÜLASYON:Yabancılara tanınan ayrıcalıklar.

KAPNİSİT:Hidratlı doğal alüminyum.

KAPO:Nazi toplama kamplarında tutuklu arkadaşlarını yönetmekle görevli ve genellikle adi bir suçtan hüküm giymiş tutuklu.

KAPORTA :Motorlu taşıtlarda bütün taşıtı örten,genellikle sacdan yapılmış örtü.

KAPOSİ: Özellikle Orta Avrupa’da ve Akdeniz çevresinde görülen bir hastalık. Sıklıkla ölüme neden olan bir kanser türü.

KAPRİ:Kısa paçalı bir tür pantolon.

KAPRİÇYO:Çalgı yada ses için bestelenmiş,serbest biçimde parça.

KAPSAİSİN:Bibere acı ve yakıcı bir tat veren azotlu organik bileşik.

KAPSÜL :Bazı bitkilerde içinde tohumları taşıyan kuru kabuk.

KAPSÜL:Şişe kapağı.

KAPTAN:Atilla İlhan’ın lakabı

KAPTANIDERYA:Osmanlı imparatorluğunda deniz kuvvetlerinin en büyük askeri ve idari amiri.

KAPTIKAÇTI: Bir iskambil oyunu.

KAPUÇİN:Amerika’nın tropikal bölgelerinde yaşayan bir maymun türü.

KAPUDANE:Osmanlı donanmasında kaptanı deryadan sonra gelen deniz subayı rütbesi.

KAPULLU: Ankara’nın Beypazarı ilçesinde bir kaplıca.

KAPULUKAYA:Kırıkkale’nin Keskin ilçesinde bir baraj ve hidroelektrik santralı.

KAPUSKA:Etli lahana yemeği.

KAPUT:Amerikan bezi.

KAPUZ :Sık orman.

KAPUZBAŞI:Kayseri’nin Yahyalı ilçesinde,Aladağlar Ulusal Parkında yer alan,doğal güzelliğiyle tanınmış şelaleler.

KAPÜŞON:Başlık.

KAR:Eskiden Dicle ve Fırat nehirlerinde kullanılan yelkenli tekne.

KAR:Orhan Pamuk’un bir romanı.

KARA:Anarşizmin rengi.

KARABACAK:Bir pancar hastalığı.

KARABAĞLAR: Ege bölgesinde yetiştirilen bir tütün cinsi.

KARABAŞ:Dağ çayı da denilen ve halk hekimliğinde kullanılan ıtırlı bir bitki.

KARABAŞ:Halk dilinde çoban köpeği.

KARABAŞ:Kışa dayanıklı sert buğday.

KARABAŞ:Rahip, keşiş.

KARABET:Hısımlık,akrabalık.

KARABİNA:Namlusu genellikle yivli,kısa ve hafif bir tüfek. Alaybozan.

KARABİNYER:İtalyan jandarmalarına verilen ad.

KARABODUR:Meyvesi iri ve yuvarlak,kabuğu koyu kırmızı olan bir kiraz cinsi.

KARABOYA:Zaç yağı,sülfirik asit.

KARABURCU:Küçük taneli,kokulu ve pekmez yapmaya uygun bir üzüm cinsi.

KARACA:Gümüşhane ilinde, dikit ve sarkıtlarıyla ünlü bir mağara .

KARACADAĞ:Şanlıurfa’nın Siverek ilçesinde, kayak merkezi olan bir dağ.

KARACEHENNEM:Kastamonu ilinde bir kanyon ve mağara.

KARAÇALI: Hünnapgillerden , kurak yerlerde yetişen , çiçekleri altın sarısı renginde , dikenli bir bitki.

KARAÇOMAK:Kastamonu ilinde bir baraj.

KARAÇOR:Daha çok Türkmen oymakları arasında rastlanan bir tür kukla oyunu.

KARAÇUVAL:Çorum iline özgü,un ve pekmezle yapılan bir helva.

KARADAĞ : Trabzon ilinde bir yayla.

KARADAM:Halk dilinde mezara verilen ad.

KARADELİK:Son derece yoğun bir kütle çekimine sahip olan ve bu nedenle çekim alanına giren hiçbir şeyi hatta ışığı bile bırakmayan varsayımsal gök cismi.

KARADUL:Sokması büyük acı veren,iri,esmer zehirli örümcek.

KARADÜZEN: Güney Anadolu’da yaşayan Türkmenler arasında yaygın olan ve ırızva da denilen telli çalgı.

KARAFAKİ (KARAF)(KARAFA):Rakı konan 15- 20 cl’lik uzun boyunlu kulpsuz küçük sürahilere verilen ad.

KARAFATMA:Hamamböceğine verilen bir başka ad.

KARAGEVREK:Bir üzüm cinsi.

KARAGİRİ:Japonların oynattığı bir kukla türü.

KARAGÖL:Artvin’in Şavşat ilçesinde,doğal güzelliğinin korunması amacıyla ulusal park kapsamına alınan göl ve yayla.

KARAGÖL:Niğde ilinde,Toros kurbağalarının yaşam alanı olan bir göl.

KARAGÖZ:İzmaritgillerden,boz renkli,beyaz etli bir balık.

KARAĞI:Ateş karıştırmaya yarayan eğri uçlu demir çubuk.

KARAHAYIT:Denizli ilinde,kaplıcasıyla tanınmış bir belde.

KARAİMLER:Çoğunluğu Türk soyundan olan ve Polonya topraklarında oturan Musevi topluluğu.

KARAİN:Antalya yakınlarında ünlü bir arkeolojik mağara.

KARAİNCİR:Bodrum ilçesi yakınında,kumsalıyla tanınmış turistik bir yöre.

KARAKAÇAN :Halk dilinde eşek.

KARAKAFES:Eczacılıkta kullanılan bir bitki,eşek kulağı.

KARAKARA:Güney Amerika’da yaşayan yırtıcı bir kuş.

KARAKAS:Güneydoğu Anadolu’nun bazı yörelerinde yetiştirilen bir koyun cinsi.

KARAKAVUK: Hindiba bitkisine verilen bir başka ad.

KARAKAVZA:Yaban havucu.

KARAKAYA:Ankara’nın Ayaş ilçesinde bir kaplıca.

KARAKEÇİ:Bir cins, sazana benzer tatlı su balığı.

KARAKEÇİLİ:Kayı boyuna bağlı olan ve Anadolu’nun çeşitli yörelerinde yaşayan büyük bir aşiret.

KARAKIŞTANİ:Siirt yöresine özgü bir halk oyunu.

KARAKO:Eskiden kullanılan, kolları ve etek uçları bazen bol ama genellikle bele oturan kadın korsajına verilen ad.

KARAKOCA:Ankara’nın Beypazarı ilçesinde çıkarılan maden suyu.

KARAKOCA:Saçı ağarmamış yaşlı kimse.

KARAKOÇ:İzmir’in Seferihisar ilçesinde bir kaplıca.

KARAKOL:Güvenliği sağlamakla görevli kişilerin içinde bulunduğu konut.

KARAKONCOLOS:Çocukları korkutmak için kendisinden söz edilen bir yaratık,umacı,hayalet.

KARAKÖSE: Ağrı ilinin eski adı.

KARAKTER:Bir edebiyat yapıtında duygu, tutku ve düşünce yönlerinden ele alınan kimse.

KARAKUCAK:Kökeni Orta Asya’ya kadar uzanan,en eski,serbest biçimdeki Türk güreşi.

KARAKUL:Yurdumuzda da yetiştirilen,tüyleri uzun ve kıvırcık bir cins koyun.

KARAKULAK: Yenilebilir bir mantar cinsi.

KARAKULAK:Kedigillerden,çakala benzer vahşi bir hayvan.

KARAKULAK:Osmanlı İmparatorluğunda emir çavuşu,haberci.

KARAKULAK:Sapı siyah ve çatallı bir tür bıçak.

KARAKUM:Türkmenistan’da geniş bir çöl.

KARAKURA:Anadolu’nun bazı yörelerinde geceleri insanların üzerine çöküp korkuttuğuna inanılan düşsel yaratık.

KARAKUŞ: Adana yöresine özgü,cevizli bir hamur tatlısı.

KARAKUŞ:Atların ayaklarında şişlik yapan bir hastalık.

KARAKUŞİ:Kanun kural mantık ölçülerine dayanmayan.

KARALAHNA: Marmara bölgesinde üretilen şaraplık bir kırmızı üzüm cinsi.

KARAMAK:Hor görmek.

KARAMANDOLA:Daha çok ayakkabı yapılan bir çeşit sağlam ve parlak kumaş.

KARAMBOL:Bilardo oyununda isteka ile vurulan bilyelerin öbürlerine dokunması.

KARAMBOL:C vitaminince zengin bir meyve.

KARAMEKE:Sakarca da denilen ve yurdumuzun sulak alanlarında yaşayan bir kuş.

KARAMEL (KARAMELA): Şekerin ısıtılmasıyla elde edilen,kimi tatlılara koku ve tat vermekte kullanılan bir madde.

KARAMIK: Afyon’un Çay ilçesinde bir göl.

KARAMİZAH:Yalnız güldürmeyi değil,daha çok düşündürmeyi ve yergiyi amaçlayan mizah.

KARAMUK:Ekin tarlalarında biten ve morumsu renkte çiçekler açan zararlı bir bitki.

KARAMUK:Koyunlarda görülen bir tür hastalık. Vücutta kara renkli kabarcıklara sebep olan bir hastalık.

KARAMUSAL:Çifte demir atıldığında zincirlerin karışmasını önlemek için kullanılan zincir düzeni.

KARANFİL:Botanikte (Tulipa gesneriana) olarak tanımlanan,zambakgillerden,yaprakları uzun ve sivri,çiçekleri kadeh biçiminde,türlü renkte bir süs bitkisi.

KARANTİNA:Bulaşıcı bir hastalığın yayılmasını önlemek için belli bir bölgenin veya yerin kontrol altında tutulup gözlemlenmesi biçiminde uygulanan sağlık önlemi.

KARAOKE:Bir televizyon ekranına bağlanan mikrofon yardımıyla,ekrandaki görüntüler eşliğinde şarkı söyleme esasına dayanan oyun.

KARAPAN:Endonezya’da düzenlenen geleneksel öküz yarışlarına verilen ad.

KARAPARMAK:Karasergi” de denilen, siyah, yuvarlak ve ekşi bir üzüm cinsi.

KARAR:Türk müziğinde taksim yaparken ana makama dönüş.

KARASAKIZ: Çanakkale,Gelibolu ve Bozcaada yöresinin kırmızı üzümü. Kuntra da denilen ve şarap üretiminde kullanılan yerli bir üzüm cinsi.

KARASİRKE:Yuvarlak taneli ve ekşi bir üzüm cinsi.

KARASİS :Adana’nın Kozan ilçesinde,MÖ 3. yüzyıla tarihlenen ünlü kale.

KARASU :Ağır akan su.

KARAŞIN :Esmer,açık kestane rengi.

KARAT (KRAT): Kıymetli taşlarda ağırlık ölçüsü.(0,2004 gr).

KARATABAN:İpek böceklerinin ölümüne yol açan kelebek hastalığı.

KARATAVUK:Zoolojide (Turdus merula) olarak tanımlanan,tüyleri kara,meyve ve böceklerle beslenen ötücü kuş.

KARATEKA:Karateci.

KARATEPE:Osmaniye ilinde, Aslantaş da denilen ve “ulusal park” kapsamına alınan ünlü Hitit yerleşmesi.

KARAVAN:Bir otomobilin arkasına takılan,insan taşımaya yarayan,tekerlekli,üstü kapalı araç.

KARAVANA:Atış taliminde hedef tahtasını vuramama.

KARAVANA:İnce yassı elmas.

KARAVAŞ:Savaşta tutsak edilen veya satın alınan ve sahibinin üzerinde tam bir kullanım hakkı bulunan kadın.

KARAVEL:Çift motorlu bir uçak türü.

KARAVELA:Gemilerde denizcilik kurallarına aykırı durum.

KARAYA:Eczacılıkta kullanılan ve çürümeyen bir bitki.

KARAYAKA :Doğu Karadeniz kıyı bölgesinde yetişen,uzun kuyruklu,beyaz renkli bir koyun ırkına verilen ad.

KARAYANIK:Şarbon.

KARAYEL:Kuzeybatıdan esen,genellikle soğuk,bazen fırtına niteliğindeki yel. Keşişleme karşıtı rüzgar.

KARAYEMİŞ :Taflan ağacının,Laz kirazı da denilen meyvesi.

KARAYER: Mezar.

KARAYLAR: Karaimler de denilen Türk soylu Musevi topluluğu.

KARBAN:Kervan.

KARBONADO :Kara elmas.

KARBÜRATÖR:Patlamalı motorlarda akaryakıtı buharlaştırıp hava ile karışmasını sağlayan cihaz.

KARCIĞAR.: Türk müziğinde bir makam.

KARDAN:Bütün yönlere hareket etme imkanı sağlayan bağlantı.

KARDELEN:Baharda çok erken çiçek açan ve eczacılıkta kullanılan soğanlı bir bitki.

KARDİNAL:Kırmızı renkli ve iri taneli bir üzüm cinsi.

KARESİ:Balıkesir’in eski adı.

KARFİÇE:Orta boy demir çivi.

KARGA:Zoolojide (corvus) olarak tanımlanan kanatları geniş,tüyleri kara renkte,tarla ve bahçelere çok zarar veren kuş.

KARGABÜKEN:İkiçeneklilerden zehirli bir ağaç ve bunun meyvesi.

KARGI :Ucu sivri ve demirli uzun mızrak.

KARGI:Kamış,saz.

KARGIN:Marangozlukta kullanılan bir tür büyük rende.

KARGIŞ:Lanet.

KARHA :Eski dilde yara,ülser.

KARIK: Kar yağmış bir alana bakma sonucu ortaya çıkan göz kamaşması.

KARIK:Bağ ve bahçe sulamak için açılmış su yolu,ark.

KARINSA:Kuşların tüy değiştirme zamanı.

KARIŞ:Baş parmak ve serçe parmağı uzaklığı.

KARİ:Okuyucu,okur.

KARİA (KARYA) :Anadolu’nun güneybatısının antik devirlerdeki adı.

KARİBU:Kuzey Amerika ve Sibirya’da yaşayan bir ren geyiği cinsi.

KARİDES:Denizlerde veya tatlı sularda yaşayan,yüzücü,orta büyüklükte kabuklu eti yenilir bir deniz hayvanı.

KARİERALAR:Avustralya’nın batısında yaşayan yerli bir halk.

KARİES:Bulaşıcı hastalıkların, özellikle veremin sonucu olarak kemik dokusunun harap olması.

KARİHA: Yaratıcı güç,bir düşünceyi ortaya koyma niteliği.

KARİHA:Felsefede düşünme gücü.

KARİN:Eski dilde yakın,az aralıklı olan.

KARİNA : Gemi teknesinin su içinde kalan dış bölümü.Gemi omurgası.

KARİNA:Düşünme gücü.

KARİNALILAR:Omurgalı hayvanlardan kuşlar sınıfının hemen bütün kuşları içine alan büyük bir bölümü.

KARİNE:Bir sorunun çözümlenmesinde benzer durumları göz önüne alarak elde edilen ipucu. Bir durumun anlaşılmasına yardım eden şey.

KARİNE:Büyük Menderes ırmağı deltasında,zengin bir kuş yapısına sahip olan göl.

KARİNİ:Konya’nın Seydişehir ilçesinde bir mağara.

KARİTAS:Hıristiyan inanışında,insanın Tanrıya ve diğer insanlara duyduğu doğaüstü aşk.

KARİYE:İstanbul’da,Bizans mozaik sanatının en güzel örneklerini barındıran yapı. Edirnekapı semtinde bir cami.

KARİYER : Meslek,uzmanlık.

KARİYER:Zırhlı taşıyıcı.

KARİZMA:Olağanüstü çekiciliği olan liderlerin kendisine ve kişiliğine yakıştırılan büyüleyici güç ve yetenek. Büyüleyicilik,etkileyicilik.

KARKARA:Turna türü.

KARKAS:Demir betonla yapılmış yapı. Kolon-kiriş sistemindeki bir strüktürün taşıyıcı öğelerin topuna verilen ad,iskelet.

KARLA:Güneş sisteminin 1993 de keşfedilen onuncu gezegeni.

KARMA:Hint felsefesinde,bir bireyin geçmiş eylemlerinin gelecek yaşamları yada yeniden doğuşları üzerindeki etkisi.Sihizm’de kişinin bu dünyada yaptıklarının öteki alemdeki hayatına tesir edeceğine inancını anlatan terim

KARMAÇ:Yapı işlerinde harcı karmaya yarayan alet,mikser.

KARMANYOL: Fransız devrimi sırasında giyilen bir giysinin ve sokaklarda oynanan şarkılı bir halk dansının adı.

KARMANYOLA:Şehrin içinde ıssız yolda ölümle korkutarak yapılan soygunculuk.

KARMIK:Çay ağzında yapılmış olan balıkçı büğeti.

KARN:Boynuz.

KARNAVAL:Hıristiyanların büyük perhizden önce et kesiminde renkli,komik ve şaşırtıcı kılıklara girerek yaptıkları şenlik ve eğlence dönemi.

KARNIKARA: Börülceye verilen bir başka ad.

KARNİ:Laboratuarda damıtma işlerinde kullanılan geniş karınlı ve eğri boyunlu cam kap.

KAROÇA(KARUÇA) :Bir çift at tarafından çekilen,üstü kapalı,yaylı ve dört tekerlekli binek arabası.

KAROSERİ:Motorlu bir taşıtın dış yapısı.

KAROT:Yerin altından özel bir burguyla çıkarılan,kabaca silindir yada havuç biçimindeki kayaç örneği.

KAROTEN :Havuca özel rengini veren pigment.

KARRA:Kuranı usulüne göre ve güzel okuyan.

KARSAK :Köpekgillerden, ,soluk kahverengi,karnı beyaz tüylü,kısa kulaklı,postundan kürk yapılan memeli bir hayvan.

KARSAMBAÇ: Kar ve pekmezle,bazen de şerbetle yapılan kar helvası.

KARST:Çoğunlukla yüzey sularından yoksun mağaralarla ve yer altı ırmaklarıyla örülü kıraç ve kayalık arazi. Kayaçların erimesiyle yer altı akıntıları olan kireç taşı ve dolomit bölgesi.

KARŞILAMA :Trakya ve Marmara bölgesinde oynanan bir halk oyunu yada bu oyunun müziği. İki yada daha çok kişinin yüz yüze gelerek oynadıkları bir halk oyunu

KARŞMAK El çırpmak.:

KARTALAĞACI:Hindistan’da yetişen,odunu öd ağacı gibi kokan bir ağaç.

KARTALKAYA:Bolu yakınlarındaki kayak merkezi.

KARTEL:Gemilerde içine içme suyu konulan ortası basık küçük fıçı.

KARTEL:Tekelci sermaye piyasasında,bir takım ticaret,üretim kuruluşlarının,genellikle kazanma veya başka kuruluşlara karşı tutunabilme gibi amaçlarla aralarında kurdukları dayanışma birliği.

KARTELA:Tombala kartı.

KARTELA:Türk tuluat tiyatrolarında oynanan oyun ve oyuncular hakkında bilgi vermek üzere kapıya asılan tanıtmalık,tabela.

KARTEPE:Kocaeli ilinde,kayak merkezi olan bir dağ.

KARTOGRAF:Haritacı.

KARTOGRAFİ:Haritacılık.

KARULA:Denizcilikte yelkenleri direğe bağlamakta kullanılan ip.

KARUM:Asurlular tarafından kurulan ticaret kolonilerine verilen ad.

KARYA:Yunan mitolojisinde Dionysos’un ceviz ağacına dönüştürdüğü Lakonia’lı genç kız.

KARYOKİNEZ:Çok hücreli canlılarda hücrenin belli evrelerden geçerek çoğalması.

KARZ:Ödünç verme veya alma.

KASA : Kanatların bağlı bulunduğu kapı yada pencere çerçevesi.

KASABA:Nuri Bilge Ceylan’ın bir filmi.

KASALAK:Kibirli. Yüksek görevli.

KASAPOĞLU : Kader, alınyazısı.

KASAR (KASTAR):Bezi beyazlatmakta kullanılan kireç kaymağı. Pamuk ipliğini yada bezini bol ve soğuk su ile yıkayarak ağartma işi.

KASARA:Geminin baş ve kıç tarafında asıl güverteden yüksek olan kısa güverte.

KASATURA :Süngü gibi , tüfeğin namlusu ucuna takılan yada bel kayışına asılı olarak taşınan bir çeşit bıçak.

KASATURA:Kırklareli’nin Vize ilçesinde,tabiatı koruma alanı kapsamına alınan orman ve körfez.

KASEM: Yemin.

KASIM GUBARİ:Sultanahmet Camisinin yazılarını yazan,ayrıca bir pirinç tanesi üzerine ihlas suresini işlemesiyle de tanınan hattat.

KASINÇ:Kramp.

KASIR:Köşk.

KASIRGA:Hızı saatte 120 km yi aşan çok güçlü fırtına.

KASİDE:On beş beyitten az olmayan,bütün beyitlerin ikinci dizeleri en baştaki beyit ile uyaklı bulunan ve çoğu kez büyükleri övmek için yazılan divan edebiyatı manzumesi.

KASİRATO(KASTRATO):Sesi kalınlaşmasın diye çocukken iğdiş edilmiş şarkıcılara verilen ad.

KASİS:Karayolunda oluşmuş çukurlar ve tümsekler.

KASKAT:Çeşitli yüksekliklerdeki havuzların birinden öbürüne akan küçük çağlayan.

KASNAK:Davul,gergef,elek gibi nesnelerin çerçevesi. Enli çember. Kalbur ve tef gibi şeylerin tahta çemberi.

KASNI:Çadır uşağı,şeytan tersi ağacı gibi bitkilerden elde edilen bir zamk.

KASR:Aruz ölçüsünde son parçanın kısaltılmasına verilen ad.

KASR:Küçük saray.

KASSAM:Mirasçılar arasında mirası paylaştıran ve yetimlerin hakkını koruyup idare eden şeriat memuru.

KASTABALA:Osmaniye ilinde antik bir kent.

KASTANYET:Parmaklara takılarak çalınan bir tür zil.

KASTANYOLA:Güverte locasının altındaki demir kol.

KASTOR:Kunduz kürkü.

KASTRASYON:Kısırlaştırma.

KASTRATO :Hadım.

KASTRO:Tekirdağ’ın Saray ilçesinde kumsalıyla ünlü turistik bir yöre.

KASUGA:Japon şinto dini tanrısı.

KASVET: Sıkıntı, dert. İç sıkıntısı.

KAŞ:Eyerin ön ve arkasındaki çıkıntılı bölüm.

KAŞA:Rusya’ya özgü,taze krema ile birlikte yada yahninin yanı sıra sunulan veya yağda pişirilmiş,ayıklanmış karabuğday irmiği. Temizlenmiş arpayı sütle pişirerek yapılan Polonya ve Rus yemeği.

KAŞAĞI:Hayvanları tımar etmek için kullanılan,sacdan yapılmış dişli araç.

KAŞALIÇ:Kütahya’nın Domaniç ilçesinde tabiatı koruma alanı kapsamına alınan orman bölgesi.

KAŞALOT:Argo’da aptal, budala anlamında sözcük.

KAŞALOT:İspermeçet balinası.

KAŞAN :İran’da bir kent.

KAŞANE:Büyük,süslü köşk,saray gibi yapı.

KAŞAR:Koyun sütünden yapılan,genellikle tekerlek biçiminde,sarımtırak,yağlı bir peynir.

KAŞE: Toz ilaçların içine konulduğu, yutulmaya uygun küçük kap.

KAŞE:Bir tür yünlü kumaş.

KAŞE:Damga, mühür.

KAŞEKSİ:Tıpta tüm beslenme işlevlerinin ağır biçimde bozulması ve zayıflaması.

KAŞER:Yahudilikte bir yiyeceğin dinsel amaçlara uygunluğu.

KAŞİGER:Çini yapan usta ve sanatçılara eskiden verilen ad.

KAŞİMAN:Amerika’nın tropikal bölgelerinde yetişen ve sığır yüreği de denilen bir meyve.

KAŞKARİKO:Argo’da oyun,dolap,tuzak.

KAŞKAVAL :Tekerlek biçiminde,sarı renkte,kaşara benzeyen bir tür peynir.

KAŞKAVAL: Argo’da aptal,sersem anlamında sözcük.

KAŞKOL:Boyun atkısı.

KAŞKORSE:Ten üzerine giyilen ince kadın fanilası.

KAŞMER:Soytarı.

KAŞMİR:Çok ince bir yün (kumaş) cinsi.

KAŞU:Boyacılık ve sepicilikte kullanılan tanence zengin bitkisel özüt.

KAT:Yemen ve Etiyopya’da yetişen, yaprakları uzun süre çiğnenince sarhoşluk veren bir ağaççık.

KATA:Hayali karate. Judo ve karatede hareketleri çabuklaştırmak içi n yapılan bir dizi egzersiz. Karate sporunda,çeşitli hareketler ve figürlerden oluşan yarışma dalı.

KATAFALK: Önünden geçilerek kendisine saygı gösterilmek istenen ölünün tabutu konulmak için yapılmış yüksek yer.

KATAKOFTİ:Klasik Türk Müziğinde bir usul.

KATAKOMP:Mezarlık yada kemiklik olarak kullanılmış olan yer altı yapısı.

KATAKULA:Balıkçılıkta ağların yanlarında bulunan takviye ipleri.

KATAKULLİ:Argo’da yalan,dolan,oyun,tuzak,düzen.

KATALAK:Tekerleğin çıkmaması için at arabasının dingiline takılan demir bilezik.

KATALİZ:Bir maddenin kimyasal bir tepkimede hiçbir değişmeye uğramadan tepkimenin olmasını veya hızının değişmesini sağlayan etkisi.

KATALOG:Fihrist.

KATALONYA:İspanya’nın kuzeyinde özerk bölge.

KATALPA:İki çeneklilerden,yaprakları çok iri ve kalp biçiminde,çiçekli bir süs bitkisi.

KATAMARAN:İki gövdeli (birbirine paralel tutturulmuş iki kütükten yapılmış) deniz taşıt aracına verilen ad.

KATAR:Asya’da bir ülke.

KATAR:Folklorik şiirde alt alta sıralanan dörtlüklerin hepsine birden verilen ad.

KATARAKT:Gözdeki billur cismin saydamlığını yitirerek ağarmasından ileri gelen körlük,aksu,göz perdesi.

KATARSİS:Trajedinin seyircide uyandırdığı arınma duygusu.

KATAVASYA:Göçücü balıkların Karadeniz’den Akdeniz’e geçmesi.

KATEDRAL:Baş kilise.

KATETER:İçine sıvı vermek amacıyla bir damara sokulan ince boru. Sonda.

KATGÜT:Ameliyatlarda yaraları dikmek için kullanılan,bağırsaktan yapılmış iplik. Ameliyat ipliği.

KATI:Taşlık,konsa.

KATIR:Atgillerden,kısrak ile erkek eşeğin çiftleşmesinden doğan melez hayvan.

KATIRTIRNAĞI:Baklagillerden,bazı türleri hekimlikte idrar söktürücü olarak kullanılan bir bitki.

KATİBİADİL:Noter.

KATİPUNAN:Filipinlerdeki İspanyol yönetimine son vermek amacıyla 19. yüzyılın sonlarında kurulan gizli örgüt.

KATKAT: Üst üste açılıp sacda pişirilen yufkalar.

KATLAMA:Mayasız hamurdan yapılan,peynirli veya peynirsiz pide,yufka.

KATMANDU:Nepal’in başkenti.

KATMER:Arasına yağ yada kaymak sürülerek katlanmış ,hafif ateşte kızartıldıktan sonra üzerine fıstık tozu serpilmiş ince yufka ekmeği. Bir tür börek.

KATNİYAZ:Doğu Karadeniz yöresine özgü,süt ve mısır unuyla yapılan bir yemek.

KATOLO:Dişi bizon ile boğanın çiftleşmesinden doğan melez hayvan.

KATOT:Bir elektroliz aygıtında eksi kutup. Negatif uç.

KATRAN:Organik maddelerden kuru damıtma yoluyla elde edilen,sıvı yağ kıvamında,kara renkte,ağır,is kokulu,suda erimeyen bir madde.

KATRANCI :Muğla’nın Fethiye ilçesi yakınlarında , doğal güzelliğiyle tanınmış bir koy ve orman alanı.

KATRE:Eski dilde damla.

KATRİLYON:Trilyonun bir milyon katı olan sayı.

KATYON:Bir çözeltinin elektrolizi sırasında katotta toplanan iyon.

KATYUŞA: İkinci Dünya Savaşı sırasında Rus ordusunca kullanılan roket ağırlıklı silah sistemi.

KAUNOS:Muğla’nın Köyceğiz ilçesi yakınlarındaki ünlü antik kent. Köyceğiz’in eski adı.

KAUR:Çölde fırtına sonucu tepecikler halinde yığılan kum kütlesi.

KAURİ: Vernik yapımında kullanılan bir cins fosil reçine.

KAV :Mantarlardan kurutularak elde edilen,çabuk tutuşan,süngerimsi madde.

KAV: Bir tür antilop.

KAV:Bazı kağıt oyunlarında,ortaya sürülecek parayı ödeyebilmek için her oyuncunun kendi önüne koyduğu toplam para.

KAV:Şarap mahzeni.

KAVA:Bir çok ülkede kuruntu,stres ve uykusuzluk ilacı olarak kullanılan bir cins karabiber.

KAVAF:Özenmeden ve ucuz ayakkabı yapan veya satan kimse.

KAVAK :Botanikte (Populus) olarak tanımlanan,söğütgillerden,sulak bölgelerde yetişen,boyu bazı türlerinde 30 veya 40 m’ye değin çıkan,kerestesinden yararlanılan bir ağaç.

KAVAL:Saçma atan av tüfeği.

KAVALA:Deniz kenarında salaş ve dam gibi barınılacak yer.

KAVALAK:Öksürük otu,farfara otu gibi adlar da verilen sarı çiçekli,ekin tarlalarına zararlı,otsu bir bitki.

KAVALYE :Erkek dans eşi.

KAVANİN:Yasalar.

KAVARA:Balı alınmış petek.

KAVAS:Elçilik veya konsolosluklarda çalışan koruma memuru.

KAVATA: Tek parça ağaçtan oyulmuş kap.

KAVATA:Bir tür sert ve fazla kızarmayan domates.

KAVATA:Oyma ağaç,kap.

KAVAZ:Halk dilinde semavere verilen ad.

KAVELA :Ağaç gemilerin omurgalarında kullanılan kesik koni biçiminde ağaç çivi. Halatların dikişlerinde kullanılan demir veya ağaç kama. Gemici kaması.

KAVELETA:Eskiden gemi demirlerini kaldırmada kullanılan zincir donanımı.

KAVEZA:Hokkabaz yardakçılarının giydiği bir tür başlık.

KAVİ:Dayanıklı, sağlam.

KAVİL:Söz, sözleşme.

KAVİM:Aralarında dil,kültür ve töre ortaklığı bulunan insan topluluğu.

KAVİS :Yay,eğmeç.

KAVİTE:Boşluk.

KAVKI:Yumuşakçaların kabuğu.

KAVLAK:Kabuğu dökülmüş ağaç.

KAVLAKTEPE:Niğde ilinde bir yeraltı kenti.

KAVSARA:Hurma dalı ya da kamıştan yapılan iki yanı kulplu meyve sepeti.

KAVSARA:Küçük sebze bahçesi.

KAVUNİÇİ:Pembeye çalan sarı renk.

KAVURGA:Buğday,mısır gibi tahılların kuruyemiş gibi yenilmek üzere kavrulmuş olanı.

KAVUŞTAK :Nakarat. Türkülerde yinelenen dizelere verilen ad.

KAVUT: Kavrulmuş ve dövülmüş tahıl ununa şeker ya da tatlı yemiş katılarak yapılan yiyecek.

KAVUZ:Buğdaygillerin başağında, başakçıkları yada çiçeği saran kabuk.

KAVVALİ:Pakistan’da müzik eşliğinde ve koro halinde söylenen şiirlerden oluşan tasavvuf musikisi türü.

KAY:Yaz yağmuru

KAYABAŞI:Kır ve köy hayatı ile ilgili bir koşma türü. Türk halk edebiyatında çoban türküsü.

KAYABOĞAZI:Sakarya ilinin taraklı ilçesinde bir kanyon ve mağara.

KAYAÇ :Yer kabuğunun yapı gereci olan kütle.

KAYAĞANTAŞI:Yaprak yaprak ayrılabildiği için evlerin damlarını örtmekte kullanılan, üzerine tebeşirle yazı yazılabilen ve taş tahta yapımında kullanılan yumuşak,mavimtırak bir taş , arduvaz.

KAYAHANİSİ:Lagos balığı.

KAYAK:Deriyle kaplı tek kişilik Eskimo kayığı.

KAYAKELERİ.:Bukalemun.

KAYALİFİ:Taş pamuğu,asbest.

KAYAN:Dağdan inen sel.

KAYAR:Hayvanların eskiyen nallarının çivilerini değiştirme işlemi.

KAYARLAMAK:Hayvanın eski nallarını yada çivilerini yenilemek,onarmak.

KAYARTO:Argo’da ahlaksız kimse.

KAYASA:Eyer kolanının tokaya geçen kayışı.

KAYASA:Yağmur sularının toprak üzerinde oluşturduğu sert tabaka.

KAYEF:Muğla yöresinde balık komisyoncularına verilen ad.

KAYEN :Acı biber.

KAYGANA:Çırpılmış yumurtayla sade olarak yapılabilen veya içine peynir,kıyma vs katılarak tavada pişirilen bir yemek türü,omlet.

KAYGIN:Gebe deveye verilen ad.

KAYILAR:Oğuzların Bozok kolundan bir Türkmen boyu olarak Selçuklularla birlikte Anadolu’ya gelen ve Osmanlı hanedanının kökenini oluşturan konar göçer topluluk.

Kayıngillerden,ılıman iklimlerde yetişen bir orman ağacı ve bu ağacın yenilebilen meyvesi.

KAYIR:Irmakların sürükleyip biriktirdiği kalın kum.

KAYIŞDİLİ:Kaba ve küfürlü konuşma.

KAYLAK:Tavşan yavrusu.

KAYMAÇİNA:Arnavut mutfağına özgü,süt ve yumurta ile yapılan bir tatlı.

KAYMAN:Amerika’nın tatlı sularında yaşayan bir timsah türü.

KAYNAÇ: Volkan bölgelerinde,belli aralıklarla su ve buhar fışkırtan sıcak kaynak.

KAYNANAZIRILTISI:Bir sap çevresinde çevrilen,çevrildikçe takırtılı bir ses çıkartan çocuk oyuncağı.

KAYNARCA: Hastalara kaynatılarak içirilen pekmez,yağ ve baharat karışımı.

KAYRA:Yüksek tutulan yada sayılan birinden gelen iyilik,lütuf,ihsan.

KAYRAK:Yassı ve düz taş.

KAYRAN:Ormandaki çıplak alan.

KAYSER:Eskiden Roma,Bizans ve Alman İmparatorlarına verilen bir unvan.

KAYSUNİZADE:Asıl adı “Bedrettin Mahmut” olup Kanuni Sultan Süleyman’ın Başhekimliğini yapmış, onun son seferinde yanında bulunmuş ve ölümüne tanık olmuş Türk hekimi.

KAYŞA:Heyelan,göçü.

KAYTAN: Elde veya tezgahta yuvarlak bir şekilde örülen eşya.(İpliklerin örülmesi).

KAYTAN:İpek sargılı ip.Pamuk veya ipekten sicim.

KAYTAZ :Hatay yöresine özgü, kıyma ve soğanla yapılan bir çeşit börek. Etli ekmek.(Antakya).

KAYTUŞA:İkinci Dünya Savaşı sırasında Rus ordusunca kullanılan roket ağırlıklı silah sistemi.

KAYYUM(KAYYIM):Cami hademesi.Cami ve mescitlerde temizlikle görevli kimse.

KAYYUM(KAYYIM):Gerçek hak sahibinin haklarını kullanamaması gibi sebeplerin varlığı halinde onun yerine (kanuni temsilci olarak) bir malı yönetmek veya bir işi görmek üzere mahkemece atanan kimse. Mütevelli.

KAYYUM: Kendiliğinden var olan.Tanrının sıfatlarından

KAZAKİ:Orta Karadeniz yöresinde dokunan kalın ve dayanıklı bir tür kumaş.

KAZAMAT:Obüslerden,bombalardan korunmak için yerin altına kazılmış siper.

KAZANKAYA:Yozgat’ın Aydıncık ilçesinde,bir çok kuş türünü barındıran ve İncesu da denilen kanyon.

KAZARATAR:Kazı makinesi.

KAZASKER:Osmanlı devletinin yargı sisteminde Şeyhülislamdan sonra gelen en yüksek görevliye verilen ad. İlmiye sınıfının yüksek derecesinde bulunan devlet görevlisi.

KAZAYAĞI :Açık turuncu renk.

KAZAYAĞI:Çok kollu çengel.

KAZAZ:Ham ipeği iplik ve ibrişim durumuna getiren,satan kimse.

KAZBOKU:Kirli sarı renk.

KAZEİN:Sütte bulunan protein.

KAZEVİ Saz ya da kamıştan örülmüş büyük sepet.

KAZGAL:Kaba ayakkabı.

KAZIK: Alışverişte aldatılma.

KAZIM:Kendini tutan,öfkesini yenen.

KAZİM:Yazı yazmada kullanılan beyaz deri.

KAZİYE:Önerme.

KAZMİR: Çözgü ve atkısı birkaç defa bükülmüş yün ipliğinden olan kumaşlar.

KAZNAKOVİ:Artvin yöresinde yaşayan ve Kafkas engereği de denilen yılan cinsi.

KAZULET:Halk dilinde kocaman.


Admin
Admin

Mesaj Sayısı : 5221
Kayıt tarihi : 27/01/08

https://zeka.yetkinforum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

BULMACA SÖZLÜĞÜ  K Empty .

Mesaj  Admin Çarş. Tem. 13, 2011 12:45 pm

anlamında benzetme öneki.

KEBABE:Kuyruklu biber’de denilen ve karabibere benzer bir tür baharat.

KEBABİYE:Endonezya’da yetişen kuyruklu biber de denilen bir karabiber türünün kurutulmuş meyvelerine verilen ad.

KEBAP:Doğrudan doğruya ateşte veya kap içinde susuz olarak pişirilmiş et.

KEBE:Kısa kepenek.

KEBERE: Akdeniz yöresinde yetişen ve çiçek tomurcukları turşu yapımında kullanılan bir bitkiye verilen ad. Sürekli yeşil kalan çalı görünümünde bir bitki,gebre otu.

KEBİKEÇ:El yazması kitapların sonuna güveden koruyacağına inanılarak yazılan ve tılsımlı sayılan sözcük.

KEBİR:Büyük,ulu.

KEBİSE:Fazlası bulunan,ilavesi olan,artık.

KEBUTER:Güvercin.

KEBZE:Halk dilinde kürek kemiğine verilen ad.

KECİSAĞAN:Geniş gagalı böcekçil çobanaldatanlara verilen genel ad.

KEÇ:Çift direkli ve yelkenli bir gemi.

KEÇE: Yere serilen halı,kilim gibi yünlü döşemelik.

KEÇE:Yapağı veya keçi kılının dokunmadan,yalnızca dövülmesiyle elde edilen kaba kumaş.

KEÇEMEN:Halk dilinde bir cins yeşil kertenkeleye verilen ad.

KEÇİ YEMİŞİ :Yaban mersini.

KEÇİ:Zoolojide (Capra hircus) olarak tanımlanan,geviş getirenlerden,eti-sütü-derisi ve kılı için yetiştirilen,memeli evcil bir hayvan.

KEÇİKIRAN:Van gölünün kuzey batısında Muradiye ovasında Urartu döneminden kalma kaleye verilen ad.

KEÇİKÖMÜRENİ:Yaprakları soğan yerine kullanılan bir tür yaban sarımsağı.

KEÇİMEMESİ:Sert kabuklu,iri taneli,uzunca beyaz yada kırmızımsı bir çeşit üzüm.

KEÇİSAĞAN:Çobanaldatan’da denilen bir kuş.

KEDİ :Zoolojide (Felis domesticus) olarak tanımlanan köpek dişleri iyi gelişmiş,kasları çevik ve kuvvetli evcil veya yabani,küçük memeli hayvan.

KEDİBALI:Erik,kayısı gibi ağaçlardan sızan bir çeşit zamk.

KEDİBASTI:Bütün yüzeye tutkal sürmeyi gerektirmeyen işlerde,fırçayı aralıklı bastırarak tutkal sürme işi.

KEDİBATMAZ:Pekmezle yapılan bir tür tatlı.

KEDİDİLİ:Genellikle dondurmanın yanında yenilen bir tatlı bisküvi.

KEDİNANESİ:Yaban sümbülü adıyla da bilinen bir kır bitkisi.

KEF: Van Gölü’nün kuzeybatı kıyısında,Urartu döneminden kalma ünlü kale.

KEF:Et haşlanırken su üzerinde biriken tortu. Köpük.

KEF:Yumurtadan yeni çıkmış civcivin ağzının kıyısında bulunan ve zamanla kaybolan sarı renk.

KEFAL :Zoolojide (Mugil cephalus) olarak tanımlanan,orta büyüklükte,çok pullu,küt başlı,gümüş renkte,beyaz etli bir balık.

KEFARET:Bir günahı Tanrıya affettirmek amacıyla verilen sadaka ya da tutulan oruç.

KEFE:Terazi gözü.

KEFEKİ:Diş diplerinde ve kaplarda oluşan kireç tabakası.

KEFEKİ:Yapılarda kullanılan açık renkli,delikli,ateşe dayanıklı bir tür taş.

KEFERE:Müslüman olmayanlar.Kafirler.

KEFİR:Özel bir maya mantarıyla keçi ve inek sütünün mayalanmasıyla hazırlanan ekşi içecek.

KEFİYE:Arapların başlarındaki serpuş.

KEFNE:Çuvaldızla iş yapanların,avuçlarını korumak için ellerine geçirdikleri demirli kayış.

KEĞE:Çam kozalağı yada meyve toplamak için dalları eğmeye yarayan ucu çengelli ağaç.

KEHEL:Tembel,gayretsiz.

KEHF:Mağara.

KEHKEŞAN:Samanyolu.Saman uğrusu.

KEHLE:Bit.

KEHRİBAR:Süs eşyası yapımında kullanılan ve bir yere sürtüldüğünde hafif cisimleri kendisine çeken fosilleşmiş reçine. Samankapan. Toprak altında kaldıktan sonra uçucu bileşenlerini yitirerek ve kimyasal değişime uğrayarak kararlı bir yapı kazanan fosil ağaç reçinesi.

KEHRİZLER: Yer altı sulama kanalları.

KEK :Yumurta,un ve şekerle,genellikle içine çekirdeksiz kuru üzüm veya kakao v.b. konularak yapılan,fırında pişirilen tatlı çörek.

KEKA:Ne güzel,ne iyi Yan gelip yatma.

KEKE:Halk dilinde kekeme.

KEKEÇ:Kekeme.

KEKİK:Ballıbabagillerden,çiçeği bahar gibi kullanılan kokulu bir bitki.

KEKLİK:Güvercin büyüklüğünde eti için avlanan kırmızı gagalı bir kuş türü.

KEKLİK:İçel ve çevresinde yaygın bir türkü ve bu türkü eşliğinde oynanan kaşıklı, karşılama türü bir halk oyunu.

KEKOVA:Türkiye’nin Akdeniz kıyısındaki en büyük adası.

KEKRE :Tadı acı ve ekşimtırak,buruk olan.

KEL:Halk dilinde dişi hindi.

KELALAKA: Alakasız.(Mecazi).

KELAM:Söz.

KELAM:Tanrı’nın varlığını ve İslam dininin doğruluğunu konu edinen bilim.

KELAMIKADİM:Kuranı kerim.

KELAMIKİBAR:Eski dilde özdeyiş. Şiirsel sözleri,özlü ve sanatsal sözleri tanımlamak için kullanılan deyim.

KELAYNAK:Fırat vadisini çeviren kayalarda yaşayan ve soyu tükenme tehlikesi gösteren, uzun gagalı bir kuş.

KELDANİLER:Irak,İran ve Suriye’de yaşayan Hıristiyan bir topluluk.

KELE:Bağa, tosun.

KELEBEK : Güreşte bir oyun.

KELEBEK:Pul kanatlılardan,vücudu kanatları ince pullarla ve türlü renklerle örtülü,dört kanatlı,çok sayıda türleri olan böceklere verilen genel ad.

KELEBEK:Vida,somun gibi nesnelerde kolayca çevrilmeye yarayan bölüm.

KELEK:Irmaklarda işleyen ve şişirilmiş tulumlar üzerine kurulan bir çeşit sal.

KELEM :Lahana.

KELEMBE:Dinlendirilmek üzere terk ve tatil edilmiş yer,arazi.

KELEME (KELE):Sürülmemiş tarla. Bakımsız bağ, bahçe.

KELEP:Büyük yün iplik çilesi.

KELEPSER:Atın baş vurmasını engellemek için takılan kayış.

KELER:Sürüngen hayvanların genel adı.

KELEŞ :Çok yakışıklı,çok güzel.Yiğit.

KELEŞ: Saçı olmayan,kel.Aptal..

KELETE:Halk dilinde çuvala verilen ad.

KELETER:İki kulplu ve küfe biçimindeki büyük sepete halk dilinde verilen ad.

KELEZMER: Doğu Avrupalı Yahudilerin geleneksel müziği.

KELİK:Halk dilinde eski ayakkabıya verilen ad.

KELLE:Ekinlerde başak.

KELOĞLAN:Denizli’nin Acıpayam ilçesine bağlı Dodurgalar beldesinde,sarkıt ve dikitleriyle ünlü bir mağara.

KELOYİT:Deri üzerinde tümör görünümü alan kaba yara izi.

KELP:Köpek.

KELT:Eski bir Avrupa kavmi.

KELTEPE:Marmara bölgesindeki samanlı dağlarının en yüksek tepesi.

KELVİN:Termodinamik sıcaklık temel birimi.

KEMAL:En yüksek değer.

KEMALETTİN TUĞCU :Öğrenim görmeyen, kendi kendini yetiştiren, çocuklara yönelik öyküler ve romanlarıyla tanınan yazarımız.

KEMANE : Keman yayı.

KEMANE: Ağaç gemilerde talimarın üst ucundaki kıvrım.

KEMANE: Beş telli ve yaylı bir halk çalgısı.

KEMANE:Delgi veya küçük torna çevirmek için kullanılan ok yayı biçimindeki araç.

KEMANKEŞ:Eski dilde ok atıcı,okçu.

KEME:Büyük sıçan.

KEME:Domalan’da denilen ve patatese benzeyen bir tür mantar. Yer mantarı.

KEMENÇE:Yayla diz üzerinde çalınan,kemana benzeyen,3 telli küçük bir çalgı türü.

KEMENT:Hayvanları yakalamak için kullanılan,ucu ilmikli,kaygan uzun ip.

KEMERE:Gemi güvertesinin enine konmuş kirişlerinden her biri.

KEMET:Patika, keçiyolu” anlamında yerel sözcük.

KEMHA:Bir çeşit ipek kumaş. Brokar.

KEMİK:Argo’da tavla oyununda kullanılan zar.

KEMİRDEK:Kuyruk kemiğinin kıkırdaklı bölümü. Kuyruğun iskeleti.

KEMİYET:Bir şeyin sayılabilen,ölçülebilen veya azalıp çoğalabilen durumu,nicelik,miktar.

KEMOTERAPİ:Hastalıkların kimyasal maddelerle tedavi yöntemi. İlaç tedavisi.

KEMRE: Başta olan kepek.

KEMRE:Gübre,tezek. Hayvan gübresi.

KEN:Halk dilinde ekilmeden bırakılmış tarlaya verilen ad.

KEN:Trabzon ilinde bir yayla.

KENA:Güney Amerika yerlilerinin kullandığı bir tür kaval.

KENA:Parmakların sinirleri çekilip yumulmak.

KENAN :Adanmış ülke yada İsrail ülkesinin eski adı.

KENDO:Tahta kılıçlarla yapılan Japon dövüş sporu.

KENE:Koyun,köpek,at vs hayvanların veya insanların derisinde asalak olarak yaşayan,bulaşıcı hastalıklara neden olan böceklerin genel adı,sakırga.

KENEFİ:Çorum bezi de denilen ve geleneksel el tezgahlarında dokunan bir tür bez.

KENEGÖZ :Çok küçük gözlü kimse.

KENEOTU:Sütleğengillerden,tohumlarından yağ elde edilen bir bitki.

KENET:İki sert cismi birbirine bağlamaya yarayan,iki ucu sivri ve kıvrık metal parça.

KENEVİR:Botanikte (Cannabis sativa) olarak tanımlanan,kendirgillerden,sapındaki liflerden halat,çuval vs kaba örgüler yapılan,iki evcikli bir bitki. Sapındaki liflerden halat,çuval gibi kaba örgüler yapılan bir bitki. Saplarından lif ile kağıt ve yakacak hammaddesi,tohumlarından yağ ve dişi bitkilerin çiçekli veya meyveli dal uçlarından esrar elde edilebilen,mahalli olarak bazı yörelerde kendir,hint keneviri,çedene veya çetene olarak isimlendirilen bitkiler.

KENGERLİDÜZ:Hatay’ın Dörtyol ilçesinde tabiatı koruma alanı kapsamına alınan bir orman bölgesi.

KENİŞ: Tahtalara delik,oyuk açmaya yarayan marangoz aracı.

KENİZEK:Küçük cariye.

KENOFOBİ:Boş alan korkusu.

KENT:Pokerde,sırayla birbirini izleyen değişik renkten beş karta verilen ad.

KENTAL:Yüz kiloluk bir ağırlık ölçüsü birimi.

KENTAUROS:Yunan mitolojisinde yarısı insan yarısı at olan yaratık.

KENTET:Müzikte beşli.

KEP:Sipersiz şapka.

KEPÇE:Güreşte hasmın arkasından bacakları arasına el sokma oyunu.

KEPÇEL: Kepçeburun da denilen bir ördek cinsi.

KEPEK:Un elendikten sonra,elek üstünde kalan kabuk kırıntıları.

KEPEKLER:Balıkesir’in Susurluk ilçesinde bir kaplıca.

KEPENEK:Çobanların omuzlarına aldıkları dikişsiz,kolsuz,keçeden üstlük

KEPENEZ:Tatlı su kefali de denilen bir balık.

KEPENK:Dükkan vitrini,kapı,pencere gibi açıklıkları kapatmak için kullanılan tahta veya demir kanat.

KEPEZ :Yüksek tepe,dağ. Dağların oyuk ve kuytu yerleri.

KEPEZ:Gelin başlığı. Boncuk,para,tüy takılmış renkli tülbentlerle yapılan gelin başlığı.

KEPEZ:Koyunların başlarındaki kabarık yün.

KEPİR:Çorak,çamurlu,verimsiz toprak.

KEPİRTEPE.: Yurdumuzda kurulmuş 21 Köy Enstitüsünden biri.

KER: Fazla yağmur nedeniyle tahıllarda görülen sürme hastalığı.

KER:Kulağı duymayan. Sağır.

KERAHET:İğrenme, tiksinme.

KERALA:Hindistan’da bir eyalet.

KERAMET:Olağanüstü durum.

KERAMOS:Muğla’nın Milas ilçesinde antik bir kent.

KERANEGİR:Toplum hayatından uzaklaşarak bir kenara çekilen.

KERANOFOBİ:Gök gürültüsü ve yıldırım çarpması korkusu.

KERASOS: Giresun kentinin, kiraza da adını veren antik dönemlerdeki adı.

KERATA:Ayakkabı çekeceği.

KERATA:Karısı tarafından aldatılan erkek.

KERATİN:Tırnak, boynuz, kıl gibi üst deri ürünü olan yapıları oluşturan proteinli madde.

KERAVİYE : Frenk kimyonu,hint kimyonu da denilen ve meyveleri baharat olarak kullanılan otsu bir bitki.

KERBEROS: Eski Yunan mitolojisinde,ölüler ülkesinin bekçisi olan yüz başlı köpek.

KEREBİÇ:Mersin ve Hatay yöresine özgü,cevizli bir hamur tatlısı.

KEREM:.Soyluluk, ululuk,asalet.

KEREMPE:Denize doğru uzanan taşlık burun.

KERES:Büyük ve derin karavana, kazan.

KEREVET : Teneşir..

KEREVET:Üzerine şilte serilerek yatmaya veya oturmaya yarayan,tahtadan yapılmış seki,sedir,peyke.

KEREVİT:Tatlı su ıstakozu.

KEREVİZ:Maydanozgillerden,kökleri ve yaprakları sebze olarak kullanılan bir bitki.

KERHEN:İstemeyerek,gönülsüz.

KERİM :Soylu.

KERİME :Kız evlat.

KERKENEZ:Kartalgillerden,leşle beslenen bir kuş.

KERKES: Akbaba.

KERKİ:Halk dilinde keser. Büyük balta.

KERMES:Bir çalışmaya yardım sağlamak için,genellikle açık havada yapılan eğlentili toplantı.

KERMİKEREÇ:Rize ilinde bir göl.

KERPİÇ:Duvar örmekte kullanılmak için kalıplara dökülüp güneşte kurutulmuş saman ve balçık karışımı ilkel tuğla.

KERRAKE:Eskiden ince softan yapılan hafif ve dar bir üst giysisi türü.

KERRAT:Bir çok kez,çok defa.

KERTE: Gemi pusulasında kadranın ayrılmış olduğu on bir derece ve on beş dakika ölçüsünde bir açıya eşit olan otuz iki bölümden her biri.

KERTE:Derece,radde,durum. İşaret için yapılmış çentik veya iz.

KERTERİZ:Balıkçıların denizde sığlıkları belirtmek için kullandıkları işaretlerin her biri.

KERTİ:Bayat ekmek, yemek.

KERTİK:Cisimlerin yüzeyindeki küçük oyuk ve çentik.

KERVAN:Uzak yerlere yolcu ve ticaret eşyası taşıyan yük hayvanı katarı.

KERVANKIRAN:Çoban yıldızı.

KERVANSARAY:Eskiden kervanların konaklaması için yapılmış olan büyük han.

KES :Genellikle yakmak için kullanılan iri saman.

KES:Kapalı jimnastik ayakkabısı.

KESAFET:Çokluk,sıklık,yoğunluk.

KESAN:Eski dilde insanlar, kimseler.

KESBİ (KİSBİ):Sonradan elde edinilmiş,sonradan kazanılmış olan.

KESE:Banyo temizlik aracı.

KESE:Kısa,kestirme yol.

KESE:Ormanlara zararlı bir böcek.

KESEDAR (KİSEDAR) :Eskiden esnafların gelirlerini toplayıp saklayan,zenginlerin paralarını yöneten ve harcamalarını yapan kimse.

KESEK:Bel,çapa yada sabanın topraktan kaldırdığı iri parça.

KESELİLER:Kanguru gibi,dişilerin karnında yavrularını taşımaya yarayan kese bulunan hayvanlar takımı.

KESENE:Toptan, götürü iş, yazılı anlaşma.

KESER:Tahta,ağaç yontmaya ve çivi çakmaya yarayan,kısa saplı,bir yanı keskin ağızlı çelikten yapılmış araç.

KESF:Eski dilde güneş yada ay tutulması.

KESİ: Kadeh.

KESİ:Bezden biçilmiş elbise,çamaşır.

KESİ:Bir atımlık barut.

KESİ:Uygur Türklerince 11. asra kadar Çin’de dokunan çok ince kalite ipek duvar halılarına verilen ad.

KESİF:Yoğun.

KESİK:Ekşimik.

KESKİ :Ağaç,taş,metal vs yontmaya yarayan bir ucu keskin çelikten yapılmış bir araç.
KESME:Yeşilimsi beyaz renkli çiçekler açan,hep yeşil yapraklı bir süs ağacı.

KESMEKAYA:Baskı altında kalarak sertleşmiş toprak.

KESMİK :Başakla karışık iri saman.

KESMİK:Kesilmiş sütün koyu bölümü.

KESON:Su altında kalan ya da gevşek zeminlerde temel atmayı sağlayan metal ya da betonarme kasa.

KESPETMEK: Edinmek.

KESRET:Eski dilde çok olma durumu, çokluk, bolluk. Kalabalık.

KESTANBOLU:Çanakkale’nin Ezine ilçesinde bir kaplıca.

KESTANE:Botanikte (Castanea sativa) olarak tanımlanan,kayıngillerden,ılıman iklimlerde yetişen,25-30 metre kadar boylanabilen,kerestesi doğramacılıkta kullanılan bir orman ağacı.

KESTANECİK:Prostat.

KESTERE:Kitre de denilen ve geven adlı bitkiden çıkarılan bir tür zamk.

KEŞ: Kış için kurutulan yağsız,tuzsuz yoğurt.

KEŞ:Yağı alınmış sütten veya yoğurttan yapılan b ir peynir türü.

KEŞAN:Karadeniz yöresine özgü,peştamal yada başörtüsü yapımında kullanılan dokuma. Trabzon yöresinde dokunan ve daha çok peştamal olarak kullanılan bir tür dokuma.

KEŞEN:Zincirden yular yada ayak kösteği.

KEŞİDE:Çekme,çekiliş.

KEŞİK:Sıra,nöbet.

KEŞİŞ:Hıristiyanlarda,manastırda yaşayan,evlenmemiş papaz,rahip.

KEŞİŞLEME:Güneydoğudan esen yel,akça yel.

KEŞK:Siirt yöresine özgü, “kurut” da denilen kurutulmuş yoğurt.

KEŞKEK:İyice dövülmüş ve uzun süre birlikte kaynatılmış et ve buğdayla yapılan bir tür yemek

KEŞKÜL: Hindistan cevizi kabuğundan ya da abanozdan yapılmış dilenci çanağı.

KEŞKÜL:Üstüne dövülmüş fıstık ve Hindistan cevizi dökülen bir süt tatlısı türü.

KEŞTİ: Eski dilde gemi.

KET:Engel.

KET:Nişasta.

KETAL:Çirişli bir çeşit parlak bez.

KETAL:Yazılı kağıt.

KETÇAP:Temel maddesi baharat katılmış domates olan bir tür sos.

KETE:Yağsız ve mayasız hamurdan yapılan ve külde pişirilen çörek.

KETEBE:Katipler.

KETEME (KETEBE):Eskiden yazı levhalarına ya da yazma kitaplarına konulan hattat imzası.

KETEN:Botanikte (Linumusitu tissimum) olarak tanımlanan,çiçekleri mavi renkte ve beş taç yapraklı,lifleri dokumacılıkta kullanılan bir bitki.

KETENCİK:Deniz yosununun ince bir cinsi.

KETENPERE :Argo’da hile, tuzak,dolap dolandırıcılık anlamında sözcük.

KETEZ:Araba yada kağnı tekerleğinin çevresindeki demir çembere halk arasında verilen ad.

KETHÜDA:Osmanlılarda zengin kimselerin ve devlet büyüklerinin buyruğunda çalışan,onların bir takım işlerini gören kimse,kahya.

KETON:Karbonil grubuna iki alkol kökünün bağlanmasıyla türeyen bileşik.

KETUM:Sır saklayan,ağzı sıkı.

KETZALİ :Guatemala’nın para birimi.

KEVAK:Kemer altı,çardak.

KEVAŞE:Argo’da fahişe anlamında kullanılan sözcük.

KEVDERE:Yurdumuzun yüksek kesimlerinde yaşayan ve “ur keklik” de denilen yerli bir kuş.

KEVEL:Kuzu yada koyun postundan yapılmış kürk.

KEVEN:Dikenli bir çalı.

KEVGİR:Uzun saplı,yayvan,derin kaplardan yiyecekleri süzerek almaya yarayan delikli kepçe.

KEVKEP:Tek ve belirli bir yıldız.

KEVSER:Cennette bulunduğuna inanılan kutsal su,ırmak,havuz veya çeşme.

KEY :Mercan resifleri üzerinde oluşan,çoğunlukla kumlu,küçük düz ada. Kum adacığı.

KEYFALAN:Ordu’nun Mesudiye ilçesinde bir yayla.

KEYFİYET: Nitelik.

KEYVANİ:İyi yemek pişiren kişiye verilen ad.

KEZALİK:Hakeza

KEZZAP:Nitrik asidin halk arasındaki adı.

KHALKEDON İstanbul’un Kadıköy semtinin bulunduğu kesimde Megaralılarca kurulan kent.

KIĞ (KIĞI) :Koyun, keçi , deve pisliği veya buna benzer insan dışkısı..

KIKIRDAK:Kemik kadar sert olmayan,dayanıklı,esnek,bükülgen,damarsız bağ dokusu.

KIKIRLIK:Kılkuyruk da denilen ve yurdumuzun sulak alanlarında da yaşayan bir ördek cinsi.

KIL:Keçi tüyü.

KILAĞ:Yer ve gök dürbünlerinde nişan almaya yarayan yuvarlak delikli disk.

KILAPTAN :Pirinç,bakır,kalay gibi madenlerden çekilerek gümüş ve altın yaldız vurulmuş ince metal sırmalı pamuk ipliği.

KILIÇLI: Kastamonu’nun Cide ilçesinde,sarkıt ve dikitleriyle tanınmış bir mağara.

KILIR: Meyve sapları kürdan olarak kullanılan otsu bir bitki. Maydanozgillerden özel kokulu bir bitki.

KILKIYAK:Kazakistan’a özgü,kabak kemaneye benzer telli çalgı.

KIM:Bazı bitkilerde sapı kucaklayan yaprak dibi.

KIMIL :Sapı,çiçek,yaprak ve başakları emerek yada yiyerek ekin hastalığına yol açan,vücudu kalkana benzeyen zararlı bir böcek.

KIMIZ:Kısrak sütünün mayalanmasıyla yapılan az alkollü,ekşi bir Türk içkisi.

KINA:Aynı adı taşıyan ağacın kurutulmuş yapraklarından elde edilen,saç ve elleri boyamakta kullanılan toz.

KINAKINA:Hindistan ve Endonezya’da yetişen,kabuğundan kına çıkarılan bir ağaç.

KINDILÇEŞME:Antalya ilindeki Beydağları Milli Parkında,doğal güzelliğiyle tanınmış bir kamp ve piknik alanı.

KINDIRAÇ: Oluk ve yiv açmaya yarayan araç.

KINNAP: Kenevirden yapılmış kalınca sicim.

KIPTİ :Çingene. Eskiden Mısır halkından olan kimse.

KIRAÇ:Verimsiz veya susuz,bitek olmayan toprak.

KIRAÇA:İstavrit balığının küçüğü.

KIRAN:Birbirine paralel olarak uzanan iki akarsu arasında kalmış dağ sırtı.

KIRANTA:Argo’da orta yaşlı erkek.

KIRANTAŞ: Kader, alınyazısı.

KIRAT:Elmas,zümrüt gibi değerli metallerin ağırlıklarının tartısında kullanılan iki desigramlık ölçü birimi.

KIRAY:Delikanlı,genç anlamında yerel sözcük.

KIRBA:Çocuklarda karın şişmesiyle beliren bir hastalık.

KIRBA:Sakaların içinde su taşıdıkları ağzı dar,altı geniş,deriden yapılmış kap,su kabı,matara.

KIRBAÇ:Tek parça deri veya uzun esnek bir değneğin ucuna sırım bağlanarak yapılmış vurma aracı.

KIRÇ:Kışın sisli havalarda ,ağaç dallarını,toprak yıkıntılarını kaplayan buz tabakası.

KIRÇIL:Kır renkli.

KIRDENİZ:İzmir ilindeki Gediz Deltasında 205 kuş türünü barındıran bir lagün.

KIRGIBAYIR:Çok sayıda kıvrımlı ve derin sel yataklarıyla kesilmiş ve aşındırılmış,iç içe geçmiş keskin tepelerden oluşan arazi.

KIRIK: Melez, kırma.

KIRIKHAVA:Türk halk müziğinde,ritimsiz uzun havaların karşıtı olarak ritimli ezgilere verilen ad.

KIRIMTARTAR:Şarap tortusu.

KIRKAMBAR:Bir çok konuda bilgisi olan kimse.

KIRKAMBAR:İçinde değişik türden şeyler bulunan kap veya yer.

KIRKAYAK: Kasık biti.

KIRKBAYIR:Geviş getiren hayvanların dört gözlü olan midelerinin üçüncü gözü.

KIRKBİRBUÇUK : İlhan Selçuk ve Turhan Selçuk tarafından 1952’de çıkarılan siyasi mizah dergisinin adı.

KIRKMERAK:Her şeyi anlamak isteyen,çok meraklı.

KIRLANGIÇ KUYRUĞU:Hayvanın kulağını delerek yapılan işaret.

KIRLANGIÇ: Genellikle 6-8 Nisan tarihleri arasında meydana gelen bir fırtına.

KIRLANGIÇ:Küçük bir kavuna benzeyen,sarı yada yeşil kabuğu olan,hoş kokulu bir meyve.

KIRLENT :Çiçek yada yaprak işlemeli süs. İşlemeli ya da işlemesiz olarak yatak üzerine konulan yastık.

KIRMA:Kırılmış veya dökülmüş tahıl.

KIRO :Argo’ da kaba saba ve görgüsüz kimseye verilen ad.

KIRTIPİL:Argo’da perişan, dağınık, değersiz, bayağı.

KISKA:Arpacık soğanı.

KISKI:Türlü maksatlarla iki şeyin arasına sokuşturulan,kıstırılan parça,kama,takoz.

KISRAK:Dişi at.

KISSA:Ders alınması gereken kısa hikaye.

KISTAK:Bir yarımadayı karaya bağlayan,iki yanı su,dar kara parçası,berzah.

KISTI:İnci,boncuk,deniz kabuğu gibi malzemeyi ipe dizip kelep haline getirdikten sonra birbirine dolaşarak yapılan kısa gerdanlık.

KISTIRMA:İçine peynir yada kıyma konularak sac üzerinde pişirilen bir tür börek.

KISTIRMA:Karnıyarık yemeği.

KIŞIR:Kabuk.

KITA:Şiirde iki ya da daha çok dizeden oluşan birim.

KITAL:Vuruşma, savaş.

KITIK :Minder,yastık gibi şeyleri doldurmak için kullanılan ve bazen de sıvanın içine katılan keten ve kendir lifleri.

KITIPİYOZ (KITIPİYOS ) : Argo’ da değersiz, bayağı, kötü .

KITIR:Argoda uydurma söz,yalan.

KITMİR:Eshabı Kehf’de yedi uyuyanların Efsane köpeğinin adı.

KIVAÇA:Malavi’nin para birimi.

KIVAM :Koyuluk,tav.

KIVANÇ:Övünç,iftihar.

KIVIRCIK:Daha çok Marmara bölgesinde yetiştirilen,beyaz tüylü ve ince kuyruklu koyun cinsi.

KIVRAK:Anadolu’nun kimi yörelerinde kadınların giydiği,mantoya benzer bir üstlük.

KIYA:Cinayet.

KIYAM :Ayakta durma. Ayağa kalkmak. Namazda ayakta durma.

KIYAS:Bir tutma,denk sayma.

KIYASI MUKASSİM: İkilem.

KIYASİ:Uygulama ve benzetme ile elde edilen.

KIYAT:Birmanya (Myanmar) para birimi.

KIYEM:Eski dilde kıymetler,değerler.

KIYIKIŞLACIK:Güllük körfezi kıyısında, Milas ilçesine bağlı turistik bir köy.

KIYYE:Eskiden 1283 gram ya da 400 dirhem ağırlığındaki ölçü birimi; okka.

KIZALAK:Gelincik çiçeği.

KIZALİ:Nihat Behram’ın bir romanı.

KIZAN:Delikanlı,silahlı köy delikanlısı. Erkek çocuk. Acemi zeybek.

KIZILAYAK:Anadolu’da köy seyirlik oyunlarını düzenleyen kişiye verilen ad.

KIZILELMA:Zonguldak ilinde,Türkiye’nin en uzun mağaralarından biri.

KIZILERİK:Genellikle 29 Temmuzda meydana gelen bir fırtına.

KIZILİNLER:Eskişehir’e 15 km uzaklıkta bir kaplıca.

KIZILŞAP: Açık eflatun renk.

KIZKUŞU: Yurdumuzda da yaşayan siyah sorguçlu bir kuş.

KIZLARSİVRİSİ:Batı Torosların ve dolayısıyla Beydağlarının en yüksek noktası.

KIZMEMESİ: Bir tür şeftali.

KIZTAŞI:İstanbul’un Fatih semtinde ünlü bir Bizans anıtı.

Kİ:İlgi eki.

KİASENG: Kore’de,çayhanelerde ya da zengin evlerinde şiir okumak,şarkı söylemek ve dans etmek üzere yetiştirilmiş genç kadın.

KİBE:Mardin yöresine özgü,pirinç ve kuzu etiyle yapılan işkembe dolması.

KİBEL:Yön,taraf.

KİBELE:Anadolu halklarının ana tanrıçası .Antik Anadolu’da bereket tanrıçasının adı..

KİBO: Kilimanjaro Dağının en yüksek tepesi.

KİBUTZ:İsrail’de ortak çalışma esaslarına göre oluşturulmuş tarımsal topluluk.

KİÇ (KİTCH) :Yoz beğeni,zevksizlik.

KİÇE: Guatemala’da konuşulan bir Kızılderili dili.

KİEV:Ukrayna’nın başkenti.

KİEVSKİ:Üzeri ekmek kırıntılarıyla bulanmış ince tavuk etini kızartarak yapılan bir yiyecek.

KİF:Kuzey Afrika’da hintkeneviri yapraklarından elde edilen ve tütüne karıştırılarak esrar gibi içilen sarhoşluk verici toz.

KİFAYET:Yeterlilik.

KİGALİ:Ruanda’nın başkenti.

KİHALET:Göze çekilen sürmeyi yapma ya da sürme çekme sanatı.

KİK:Dar, uzun ve hafif bir yarış kayığı. Futa.

KİKİRİK: Yer fıstığı.

KİKİRİK:Uzun boylu, zayıf, ince kimse.

KİKLA:Lapinagillerden,güzel renkli,50 cm uzunluğunda bir balık.

KİL:Islandığı zaman kolayca biçimlendirilebilen yumuşak ve yağlı toprak.

KİLDEN:Bakır,çinko,tunç yada topraktan yapılmış tek kulplu su kabı.

KİLE,: Eski bir tahıl ağırlık ölçüsü.

KİLE: Ağırlık ölçüsü.(17,6 kg).İstanbul kilesi:37 litre.

KİLER:Erzak odası.

KİLİ: Tarla sınırı.

KİLİÇE:Mardin yöresine özgü,hayat çöreği de denilen çeşitli baharatlarla hazırlanan bir tür kalın pide. Mardin’de yaşayan Süryanilere özgü bir tür paskalya çöreği.

KİLİKYA:Anadolu’nun güneyindeki antik bölge.

KİLİM Very Happyöşeme , divan gibi yerlere serilen , genellikle desenli , havsız , kalın , kıl veya yün dokuma.

KİLİSLİRİFATBİLGE:Kitabı Dede Korkut,Divanü Lügat-it Türk,İbni Mühenna Lügatı gibi yapıtların çevirileri,araştırmaları ve yayımları ile tanınmış yazar ve dilcimiz.

KİLİSTRA:Konya’nın Meram ilçesinde,ikinci Kapadokya olarak da adlandırılan,tüf kayalara oyulmuş antik kent.

KİLİT:Atların alnından alt çenesine uzanan beyazlık.

KİLİTAÇMA:Eskişehir yöresinde hıdrellez manilerine verilen ad.

KİLİTTAŞI:Bir kemerin ya da tonozun tepe noktasına yerleştirilen taş.

KİLİZ: Saz, kamış, hasır otu.

KİLİZMAN:Sazlık, kamışlık.

KİLOHERTZ:Bir saniyede 1000 titreşimi olan elektromanyetik dalga boyu ölçüsü birimi.

KİLS:Kireç,sönmemiş kireç.

KİLT:İskoç erkeklerinin giydiği kısa eteklik.

KİMÇİ:Kore mutfağına özgü,Çin lahanası ve turpla yapılan bir çeşit turşu.

KİMERA:Değişik genetik kökenli çeşitli hücrelerden oluşan organizma.

KİMESNE :Eski dilde kimse.

KİMİ:Erzurum yöresinde,gövdesi yenilen yada turşu yapılan otsu bir bitki.

KİMİGAYO:Japonya ulusal marşına verilen ad.

KİMİŞKE: Kaşgar kentinde dokunan bir tür nakışlı keçe.

KİMO:Laos’ta görülen ve frengiye benzeyen bulaşıcı bir hastalık.

KİMONO:Geniş kollu sabahlık.

KİMPİTEY:Japonların 1910’dan sonra işgal ettikleri ülkelerde güvenliği sağlamakla görevlendirdikleri özel jandarma örgütü.

KİMSECİK: Yaşar Kemal’in Yağmurcuk Kuşu, Kale Kapısı ve Kanın Sesi adlı yapıtlarından oluşan roman üçlüsü.

KİMÜS:Yemeklerin mide özsuyuyla karıştıktan sonra aldığı durum.

KİMYON:Maydanozgillerden ıtırlı bir bitki.

KİMYONİ:Kahverengiye çalan yeşil renkte olan.

KİNA:Papua Yeni Gine’nin para birimi.

KİNAYE:Düşünüleni dolaylı olarak anlatan söz.

KİNEMATİK:Cisimlerin hareketlerini yörünge,hız ve ivme gibi konular bakımından inceleyen mekanik kolu.

KİNET:Hatay’ın Dörtyol ilçesinde,altı uygarlığı barındıran ünlü höyük.

KİNETİK:Kimyasal tepkimelerin hızlarını inceleyen bilim dalı. Devinim bilim.

KİNEZİ:Kas faaliyeti.

KİNG:Bir deste (52’lik) kağıtla oynanan bir iskambil oyunu. Kozlu oynanan bir iskambil oyunu.

KİNİN:Sulfata,sıtma ilacı.

KİNİŞ :Marangozlukta tahta üzerine boydan boya açılan, kesiti kare veya dikdörtgen biçiminde kanal.

KİNİZM:Yunan düşünürleri Antishenes ile Diogenes’in oluşturdukları,insanın gerçek erdeme ve mutluluğa,bütün gereksinimlerinden sıyrılarak ve hiçbir değere bağlı kalmayarak ulaşılabileceğini öne süren Sokratesçi öğreti.

KİNKAJU:Amerika’nın kimi bölgelerinde ormanlık alanlarda yaşayan,yumuşak kahverengimsi postu olan bir memeli hayvan.

KİNOFOBİ:Köpek korkusu.

KİNŞASA:Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nin başkenti.

KİOS:Bursa’nın Gemlik ilçesinin antik dönemdeki adı.

KİP: Kalıp.

KİP:Eski Türklerde at, köpek, keçi gibi evcil hayvanların mumyalarına verilen ad.

KİP:Felsefede değişebilen,geçici nitelik.

KİP:Laos’un para birimi.

KİP:Uygun, tıpatıp gelen.

KİPE:Hızla bükülen kalçanın sert ve birden gerilişiyle,vücudun yatıştan ayak üstü duruşa veya asılmadan dayanmaya geçmesi .

KİPEKİ:Eskiden Türkistan’da kullanılmış bir para.

KİPPA:Dindar Yahudilerin başlarını örttükleri takke.

KİPU:İnkalar tarafından kullanılan ve iplerin üstüne atılmış her düğümün rengine göre bir anlamı olan düğüm-yazı.

KİRAM: Soylular,aristokrasi.

KİRAR:Yenileme.

KİRAZ:Botanikte (Cerasus avium) olarak tanımlanan,gülgillerden bir meyve ağacı.

KİRAZLI : Trabzon ilinde bir yayla.

KİRDE: Genellikle mısır unundan yapılan bir tür pide.

KİREBOLU:Arıların kovan deliğini kapatmak için kullandıkları sarı ve yumuşak madde,balmumu.

KİREÇ:Mermer,tebeşir,alçı taşı gibi bir çok taşın temel maddesini oluşturan kalsiyum oksit.

KİREN:Anadolu’nun türlü bölgelerinde kızılcık ağacına ve meyvesine verilen ad.

KİRGİBAYIR: Derin sel yataklarıyla kesilmiş ve aşındırılmış keskin tepelerden oluşan arazi.

KİRİBATİ :Büyük Okyanus da bir ülke.

KİRİK: Ördek yavrusu. Yurdumuzun sularında yaşayan ördeğe benzer bir kuş.

KİRİL:Bugün kullanılan Rus alfabesini (Kiril Alfabesi) bulan Ortodoks papaz.

KİRİN:Bir Japon birası.

KİRİNCİ:Üç ile yedi yaş arasında olan erkek deve.

KİRİŞ: Döşemeden gelen yükleri düşey taşıyıcılara aktaran,eğilmeye dayalı strüktür öğesi. Kirişler genel olarak ahşap,çelik,betonarme,öngerilmeli beton olurlar.Hafif alaşımlarla da kirişler yapılmaktadır.

KİRİŞ:Bazı telli çalgılarda kullanılan hayvan bağırsağından tel.Çalgı teli.

KİRİŞ:Bir eğrinin iki noktasını birleştiren doğru parçası.

KİRİŞ:Ok atılan yayın iki ucu arasındaki esnek bağ.

KİRİZMA: Toprağı derince kazarak altını üstüne getirme.

KİRKİT:Dokumacılıkta atkı ipliğini sıkıştırmak için kullanılan,demirden yada ağaçtan yapılmış dişli araç.

KİRMAN (KİRMEN) :Elde yün eğirmeye ve bükmeye yarayan ve ipliğin yumak halinde elde edilmesini sağlayan ağaçtan yapılmış bir tür iğ.

KİRMAN:Hisar,kale.

KİRMASTİ:Bursa ili Mustafakemalpaşa ilçesinin eski adı.

KİRPAS:Pamuk ya da keten ipliğinden dokunan bir tür kaba kumaş.

KİRPİ:Refik Halit Karay’ın mizah yazılarında kullandığı takma ad.

KİRPİ:Zoolojide (Erinaceus europaeus) olarak tanımlanan,uzunluğu 25-30 cm olan,sırtı dikenlerle kaplı memeli hayvan.

KİRŞ:Kiraz rakısı.

KİRTİL:Büyük kabuklu deniz hayvanlarını avlamakta kullanılan, ince daldan örülmüş kapan. Deniz avcılığında kullanılan ince daldan örülü sepet.

KİRU :Tibet antilobu.

KİRVE:Sünnet olan çocuğun elini kolunu tutan ve çocuk üzerinde babaya yakın bir hak taşıyan kimse.

KİSAENG:Kore’de,çayhanelerde yada zengin evlerinde şiir okumak,şarkı söylemek ve dans etmek üzere yetiştirilmiş genç kız.

KİSB:Kazanma, edinme, iş.

KİSE: Eski dilde kese.

KİSRA:İran’da Sasani hükümdarlarına verilen ad.

KİST :İçi kaloit veya yağ gibi sıvı veya yarı sıvı bir madde ile dolu patolojik torba.

KİSVE:Hacıların Kabe’de giydikleri beyaz üstlük.

KİŞ:Fırında pişirilen bir cins tuzlu turta.

KİŞMİŞ:Küçük taneli bir tür çekirdeksiz siyah üzüm.

KİŞNİŞ:Bir baharat türü. Maydanozgillerden 20-60 cm boyunda bir bitki,kara kimyon.

KİT:Kısık sesli küçük keman.

KİT:Macun.

KİTABET : Kompozisyon.

KİTABİYE: Ağaçların iç kısmından elde edilen ve kağıt yapımında kullanılan madde.

KİTAKSİ:Argo’da,şuna bak,hale bak anlamında bir sözcük.

KİTELLEBEN (KİTEL)(KİTELFUM): Siirt’e özgü yoğurtlu bulgur köftesi. Siirt köftesi.

KİTHARA:Telleri gerilerek yada tellerine vurularak çalınan,sapsız bir çalgı türü.

KİTİN:Böceklerin ve birçok omurgasız hayvanın dış iskeletini oluşturan boynuzsu organik madde. Selülozun bir türevi.

KİTO: Rize’de bir yayla.

KİTRE.:Gevenden çıkarılan bir tür zamk.

KİVANO:Sert kabuklu ve c vitaminince zengin bir meyve.

KİVİ:Kahverengi ve tüylü kabuğu olan C vitaminince zengin bir meyve.

KİVİ:Zoolojide (Apteryx australis) olarak tanımlanan ,kanatları küt olduğu için uçamayan,bacakları güçlü,Yeni Zelanda’da yaşayan bir kuş.

KİYANUS:Doğada serbest olarak bulunmayan ama birçok cismin bileşimine giren, karbon ve azottan oluşmuş bir gaz.

KİZİR:Eskiden köy muhtarının yardımcısı.

KLAKET:Dansçının ayakkabılarına takılan metal plakaların vurmalı bir çalgı gibi kullanıldığı dans üslubu.

KLAKET:Filmlerin çekimi sırasında kullanılan ve üstünde filmle ilgili çeşitli bilgiler bulunan tahta.

KLAKÖR:Tiyatrolarda oyunu alkışlamak için parayla tutulan kimse.

KLAKSON:Korna.

KLAMO:Bir yapıda ağaçların yada taşların birbirine tutturulmasında kullanılan iki ucu dirsekli kenet.

KLAPA :Yakanın göğse doğru inen devrik bölümü.

KLAPE:Bir pompada,bir körükte,bir motorda bir akışkanın geçmesini sağlamak yada engellemek üzere bir eksen etrafında yaptığı açval hareketle açılıp kapanan bir kapak.

KLAROS: İzmir’in Menderes ilçesindeki antik bir kent.

KLASİSİZM:Eski Yunan ve Roma sanatından,edebiyatından kaynaklanan 17. yüzyılda Fransa’da yayılan bir sanat ve edebiyat akımı.

KLASÖR:Sıralaç.

KLAVSEN:Klavyeli ve telli bir çalgı.

KLAZOMENDİ:İzmir’in ilçesi Urla’nın eski adı.

KLE :Güreşte bir oyun.

KLE: Toplanmayı gösteren nota işareti.

KLEMANTİN:Turunç ile mandalinanın çaprazlanmasıyla elde edilmiş çok lezzetli bir mandalina cinsi.

KLEON:Çok yetenekli bir hatip olan Atinalı siyaset adamı.

KLEOPATRA:Büyük İskender’in kız kardeşi.

KLEPS:Bilardoda , oyunculardan birinin topunun öteki toplardan birine değdikten sonra geri dönmesini sağlayacak şekilde yapılan vuruş.

KLEPTOMANİ:Hırsızlık yapma şeklinde beliren hastalık.

KLERİKALİZM:Dinin ve din kuramlarının toplum hayatının çeşitli kesimlerindeki yerini güçlendirmeyi amaçlayan toplumsal,ekonomik akım.

KLEZMER:Doğu Avrupa kökenli Yahudilerin geleneksel düğün müziği.

KLİK :Hizip.

KLİMATİZM: Dinlenmek ve sağlık kazanmak için gidilen orman,dağ,göl kıyısı gibi yerleri kapsayan turizm etkinliği.

KLİMATOLOJİ: İklimbilim.

KLİNKER:Çimento yapımında fırından ezilmeden çıkarılan pişirme ürünü.

KLİNOFOBİ:Yatağa girme fobisi.

KLİNOMETRE :Eğim ölçer.

KLİP:Görüntüleme.

KLİPS:Yaylı bir pensle tutturulmuş küpe,iğne gibi takılara verilen ad.

KLİRİNG:Dış ticarette,iki ülke arasında yapılan alışverişlerin karşılıklı olarak malla ödenmesi,takas.

KLİŞE:Baskıda kullanılmak amacıyla,üzerine kabartma resim,şekil,yazı çıkarılmış metal levha. Basmakalıp söz.

KLON:Tek bir hücre veya organizmadan eşeysiz üreme yoluyla türetilmiş,genetik yapıları birbirinin tıpatıp aynı hücre veya organizmalar topluluğu.

KLOROFİL:Güneş ışığını soğurarak bitkilerde karbon özümlemesini sağlayan ve bitkilere yeşil renklerini veren madde.

KLOROZ:Kanda alyuvar sayısının azalmasından ileri gelen,genellikle genç kızlarda görülen kansızlık.

KLOSTROFOBİ:Dar ve kapalı yerlerde duyulan kaygı veya korku,kapalı yer korkusu.

KLOŞ : Alt tarafı çan biçiminde genişleyen etekler için kullanılan sözcük.

KLOZET Alafranga tuvalet. :

KLÜZ:İki çöküntü alanını birbirine bağlayan,boğaz biçiminde dar vadi. Boğaz biçiminde küçük vadi.

KNEMİS:Antik çağda Yunan askerlerinin taktığı baldır zırhı.

KNESSET:İsrail parlamentosuna verilen ad.

KNEZ:Kimi Slav uluslarında prens,kral anlamında kullanılan sözcük.

KNİDOS:Datça yarımadasındaki ünlü antik kent.

KNOSSOS: Milas ovasında bir dağ.

KNOT:Deniz mili.

KO:Japonya’daki dört çiçek düzenleme okulundan biri.

KOA:Hawai’de yetişen bir tür kereste.

KOALA:Avustralya’da yaşayan keseli ağaççıl memeli hayvan. Keseli ayı.Amerika etçil memelisi.

KOAN:Zen Budacılığında rahip adaylarının meditasyon eğitiminde kullanılan kısa ve çelişkili önerme yada soru.

KOATİ:Amerika’da yaşayan,rakuna benzer memeli bir hayvan.

KOAY: Güneydoğu Asya’da yetişen ve meşeye benzeyen bir ağaç.

KOB: Afrika’da yaşayan bir antilop

KOBA:Yakın arkadaşları tarafından Stalin’e verilen ad.

KOBAK: Artvin yöresinin bir oyunu.

KOBALT:Boyacılıkta kullanılan,nikel ve demire benzeyen,gümüşi renkte bir element.

KOBAR:Çulara da denilen ve yurdumuzun denizlerinde de yaşayan bir balık.

KOBAY :Zoolojide (Cavia porcellus) olarak tanımlanan,bilimsel araştırmalarda kullanılan bir deney hayvanı,Hint Domuzu.

KOBRA : Afrika ve Asya’nın sıcak bölgelerinde yaşayan çok zehirli bir yılan türü.

KOCABAŞ:Flurcun da denilen bir kuş.

KOCABAŞ:Pancara verilen bir başka ad.

KOCABAŞ:Sıcak bölgelerde yaşayan bir cins çaylak.

KOCAGÖZ:İri yapılı,sarımsı ya da yeşilimsi renkte bir kıyı kuşu.

KOCAKORU:Konya’nın Seydişehir ilçesinde, “tabiat parkı” kapsamına alınan orman alanı.

KOCALAK:Bir tür çaylak.

KOCASAK:Koca arayan kız.

KOÇ:Damızlık erkek koyun.

KOÇAK:Yürekli erkek,yiğit,kabadayı.

KOÇAŞ: Halk dilinde yağmur bulutuna verilen ad.

KOÇAŞ:Arabacı.

KOÇAYI:Halk dilinde Kasım ayına verilen ad.

KOÇKATIMI: Genellikle 21 Kasım’da meydana gelen bir fırtına.

KOÇU:Direkler üzerine yüksekte kurulmuş zahire ambarı.

KOÇU:Eskiden kullanılan iki atla çekilen bir çeşit gezinti arabası.

KOD:Bir bilgiyi temsil eden semboller sistemi. Şifre.

KODA: Bir bestenin bitiş bölümü. Bir konunun sonunda yer alan bağımsız parça.

KODAMAN :İleri gelen, servet ve mevki sahibi kimseler için alay yollu kullanılan sözcük.

KODEİN : Afyondan çıkarılan,öksürüğü kesmek için hekimlikte kullanılan bir madde.

KODEKS:İlaçların formüllerini gösteren resmi kitap.

KOF: Kuruyarak ya da çürüyerek içi boşalmış olan.

KOFA:Hasırotu,saz,kamış.

KOFA:Yılanbalığına benzer bir balık.

KOFANA:Lüfer balığının irisi.

KOFÇAZ:Kırklareli’nin bir ilçesi.

KOFFBOL (COFFBALL) : Basketbol ile hentbolun karışımı olan, 4 kız ve 4 erkek oyuncudan oluşan spor dalı.

KOFRA:Bina girişlerinde elektrik şebeke hattını sigorta sistemi ile düzenleyen kutu.

KOFUL:Bitki hücreleri yaşlandıkça plazmalarında oluşan ve içi hücre suyu ile dolu bulunan boşluk. Hücre sitoplazmasında oluşan cansız yapı.

KOHAT:Pakistan’da bir kent.

KOHEZYON:Moleküller arasındaki çekim kuvveti.

KOİ:Çok değerli bir akvaryum balığı.

KOJAN :Altay Türklerinde şarkı,türkü anlamında kullanılan sözcük.

KOJENERASYON:Elektrik ve ısı enerjisinin birlikte üretildiği teknoloji.

KOKA:Judoda rakibi en az on saniye yerde hareketsiz olarak tutarak kazanılan teknik üstünlük.

KOKARAĞAÇ:Aylandız da denilen ve gölge ağacı olarak dikilen kötü kokulu bir ağaç.

KOKARCA:Etoburlardan,kendini korumak için düşmanına pis bir sıvı fışkırtan bir hayvan.

KOKART:Asker şapkalarına takılan ve rengi uluslara göre değişen işaret. Belli bir topluluğa özgü olan işaret.

KOKER:Küçük boylu, uzun ve ipeksi tüylü, sarkık kulaklı bir köpek cinsi.

KOKET:Çok süslü giyinen ve modaya düşkün olan kadın. Yosma.

KOKOLYA:İpek kozası.

KOKONA:Süsüne düşkün yaşlı kadın.

KOKONOS:Yeniçeriler arasında saygı duyulan kimselere verilen ad.

KOKOREÇ:Şişe sarılarak korda kızartılan,kekikli kuzu bağırsağı.

KOKOROZ: Mısır.

KOKOROZ:Argo’ da çirkin kimseye verilen ad.

KOKOZ:Argo’da parası olmayan,züğürt cebi delik.

KOKPİT :Uçaklarda pilot kabini .

KOKULYA:Genellikle 20 Mayısta meydana gelen bir fırtına.

KOLA :Kağıt yada bez yapıştırmakta kullanılan,kaynatılmış nişasta bulamacı.

KOLAĞASI:Osmanlı ordusunda yüzbaşı ile binbaşı arasında yer alan rütbe.

KOLAJ:Bir resmin yapısına uygun olarak yapıştırılan çeşitli kağıtlar, fotoğraflar ya da kumaş gibi gereçlerle yapılan düzenleme. Yapıştırma resim. Kumaş,tahta gibi malzemelerle yapılan,kağıt ya da kartona yapıştırılan resim ya da kompozisyon.

KOLAKAS:Güney Anadolu’da yetişen,patatese ve yer elmasına benzer yumruları yiyecek olarak kullanılan otsu bir bitki.

KOLAN: Yer tezgahında dokunan dar dokumalar.

KOLAN:Semer veya eyer bağlamakta kullanılan yassı kemer.

KOLASTARI: Ege yöresinde tomruk biçmeye yarayan ve iki kişi tarafından kullanılan bıçkı aletine verilen ad.

KOLBASTI:Trabzon yöresine özgü bir halk oyunu.

KOLÇAK:Bir koltukta kol dayama yeri,dirseklik.

KOLÇAK:Yalnız baş parmağı ayrı,diğer dört parmağı bir örülmüş yün eldiven.

KOLEBYAKA:Rus mutfağına özgü bir çeşit balıklı börek.

KOLEDOK:Safrayı bağırsağa veren kanalın adı.

KOLEKSİYON:Derlem.

KOLERA:Şiddetli ishal ve kusmalarla kendini gösteren,çok bulaşıcı,salgın ve öldürücü bir hastalık.

KOLİ:İskoç çoban köpeği de denilen uzun tüylü bir köpek cinsi.

KOLİBRİ:Amerika’da yaşayan ve geriye doğru uçma özelliği olan bir kuş türü.

KOLİT:Kalın bağırsak iltihabı

KOLİVA:Karadeniz yöresinde haşlanmış mısıra verilen ad.

KOLO:Sırbistan’a özgü bir halk dansı.

KOLOÇİTHA:Ayvalık yöresine özgü,bir tür kabak böreği.

KOLOFAN: Çamsakızının damıtılmasıyla elde edilen reçine.

KOLOKYUM:Bilimsel bir sorunu incelemek yada siyasi,ekonomik,diplomatik sorunları tartışmak için yapılan akademik toplantı. Konferans serisi. Doçentlik sınavı.

KOLON: Uzunluğu doğrultusuna paralel kuvvetlerin etkisi altındaki çubuk.Kolonlar,kiriş ya da dönmelerden gelen etkileri öteki kolonlara veya temellere aktaran genellikle düşey taşıyıcı öğelerdir.

KOLONİ : Sömürge.

KOLONİ:Zoolojide,birlik durumda yaşayan aynı türden organizmaların oluşturduğu topluluğa verilen ad.

KOLONYALİST:Sömürgeci.

KOLORATUR:Şarkıyı güzelleştirmek amacıyla yapılan süslemelere ve bu süslemeleri icra edebilen sanatçıya verilen ad.

KOLORDU:Değişik sayıda tümen ve savaş destek birliklerinden kurulu büyük askeri birlik.

KOLORİDYE:Kolyoz balığının küçüğü.

KOLPO:Argo’da uygun zaman,fırsat anlamında sözcük.

KOLT:Amerikalıların icat ettiği otomatik tabanca.

KOLZA:Turpgillerden,yağlı tohumlu,tohumlarından elde edilen yağ yapay kauçuk yapımında kullanılan mevsimlik bitki.

KOM:Ağıl,davar ağılı.

KOM:Doğu Anadolu’nun bazı bölümlerinde yaygın olan geçici kırsal yerleşme tipi. Küçük yerleşim yeri,köy,çiftlik. Yayla evi.

KOMA:Eski Yunan’da eşit olmayan iki ses arasında kulakla seçilen en küçük aralık. Müzikte,bir tam seslik aralığın bir kesrini oluşturan çok küçük aralık.

KOMANDATURA:Fermuar değiştirmek,etek boyu kısaltmak gibi giysi tadilatı yapan terzi.

KOMAR:Doğu Karadeniz bölgesi’nde yetişen ve yaprakları halk hekimliğinde kullanılan ormangülü. Doğu Karadeniz dağlarında,fundalıklarda yetişen,2-3 m boyunda,kışın yaprak dökmeyen,çok iri ve mor çiçekler açan bir ağaççık.

KOMET:Kuyruklu yıldız.

KOMET:Ressam Gürkan Coşkun’un bilinen adı.

KOMİKİŞEHİR:Tuluat tiyatrosunda,ustalığını kanıtlamış güldürü sanatçılarına verilen san.

KOMİS:Eski dilde gömlek.

KOMMAGENE:Nemrut dağı üzerindeki dev heykelleri gerçekleştiren ve kuzey Suriye ile Güneydoğu Anadolu’da hüküm süren eski krallık.

KOMODOR: Amiral yetkisiyle görevli deniz subayı.

KOMODOR:Bir kuruluşa bağlı yolcu gemilerinin en eski kaptanı.

KOMOFTİ:Trabzon ve Rize yöresinde Lazca konuşan halka verilen ad.

KOMONDOR: İri yapılı Macar çoban köpeği soyu.

KOMOS:Eski Yunan da Dionysos şerefine düzenlenen ve komedinin doğmasına neden olan şenliklere verilen ad.

KOMOS:Eski Yunan sanatında,ayakta duran genç erkek heykellerine verilen ad.

KOMPAS: Küçük uzunlukları, çapları ve kalınlıkları ölçmeye yarayan bir araç.

KOMPETAN:Uzman.

KOMPLEKS:Karmaşık.

KOMPLİKASYON :Yan etki.

KOMPLİMAN:Gönül okşayıcı söz,ilgi gösterici söz.

KOMPOZİTÖR :Besteci.

KOMPRESÖR:Yol yapımında , dökülen çakılları bastırıp sıkıştırmak için kullanılan ağır silindirli araç.

KOMÜNİKASYON:İletişim.

KOMÜTATÖR:Bir elektrik akımının yönünü değiştirmeye yarayan araç.

KONAK :Kundak çocuklarının başlarında oluşan kepek tabakası.

KONAK:Büyük ve görkemli ev.

KONALGA:Göçebe ve yolcuların yolculuk yada göç sırasında konakladıkları yer.

KONÇ:Ayağa giyilen şeylerde ayak bileğinden baldıra doğru olan bölüm.

KONÇERTO:Bir çalgının teknik özelliklerini ön plana çıkartmak amacıyla yazılmış,orkestra eşliğinde seslendirilen,sonat formundaki müzik eseri.

KONÇİNA:İskambilde ikiliden altılıya kadar olan kağıtlara verilen ad.

KONDANSATÖR:Yoğunlaç.

KONDOM :Kaput,prezervatif.

KONDÜKTÖR:Yolcu trenlerinde biletleri denetleyen ve vagon içlerine bakan görevli.

KONDÜVİT:Tiyatroda sahneye çıkma sırası gelen kişileri uyarmakla görevli kimse.

KONFEKSİYON :Hazır giyim eşyası.

KONFETİVery Happyüğün,balo vs eğlencelerde,spor karşılaşmalarında serpilen,küçük yuvarlak pul biçiminde kesilmiş renkli kağıt parçaları.

KONFİGÜRASYON:Kimyada bir molekül içindeki atomların uzamdaki dağılım yada yerleşim düzeni,uzamsal biçimlenme.

KONGAZ:Halk dilinde salyangoz.

KONGLOMERA:Bir firmanın çok çeşitli mallar üreten kuruluşlarla birleşerek ya da bunların denetimini ele geçirerek büyümesi ve genişlemesi.

KONGRE:Kurultay.

KONKASÖR:Yapı vs yapımında kullanılacak çakılları,taşları elde etmek için,büyük kayaları kırıp ufalamaya yarayan makine.

KONKORDATO:Batık durumunda alacaklıların,alacaklarının belli bir plana göre almaları için aralarında yaptıkları sözleşme,iflas anlaşması.

KONKRE:Somut,müşahhas.

KONKURHİPİK:Yalnız spor amacıyla yapılan at yarışı.

KONSA:Kuşların taşlık, katı gibi adlar da verilen midesi.

KONSANTRASYON :Yoğunlaşma,dikkat toplama.

KONSENSUS:Mutabakat;karşılıklı rıza.

KONSEPT:Kavram;bir şey hakkında kabul edilen genel fikir.

KONSEPTUALİZM:Kavramcılık.

KONSOLİDASYON: Kısa vadeli devlet borcunun yerini uzun vadeli bir borcun alması, tahkim.

KONSOLİDE: Vadesi uzatılan borç.

KONSOLİT: Bir tür iskambil oyunu.

KONSOME:Süzülmüş et veya tavuk suyu.

KONSORSİYUM:Büyük projelerin gerçekleştirilebilmesi için birden fazla şirketin bir araya gelmesi.

KONSTRÜKSİYON: Yapma,yapım.

KONT :Batı toplumunda dördüncü derecede bir soyluluk. Eski Norveç dilinde kabile başkanı anlamına gelen jarl sözcüğünden türemiştir.Eşine,Latince arkadaş,yoldaş anlamına gelen comcs sözcüğünden türeyen Kontes adı verilir.

KONTEYER:Yükleri yada gereçleri havadan yada yerden taşımaya yarayan aktarma aygıtı.

KONTOŞ:Osmanlı devletinde büyük makamdaki kimselerin giydiği bir tür üstlük.

KONTRALTO:Kadın seslerinin en kalını ve sesi böyle olan sanatçı.

KONTRBAS:Keman türünden,en kalın sesli yaylı çalgı.

KONTRFİLE:Kesim hayvanlarında,belkemiğindeki dikensi çıkıntının iki yanında bulunan et dilimi.

KONTUR:Nesneyi belirgin gösteren çevre çizgisi.

KONUR: Esmer,açık kestane rengi.

KONUŞ ONUNLA: Pedro Almodovar’ın bir filmi.

KONVANSİYON:Bir anayasa yapmak veya bir anayasayı değiştirmek için toplanan olağanüstü ve geçici meclis.

KONVEKSİYON :Isı yayımı. İletim.

KONVEKTÖR: Isı yayar.

KONVOY:Aynı yere giden taşıt ya da yolcu topluluğu.

KOOPERASYON :İşbirliği.

KOORDİNASYON:Eşgüdüm.

KOORDİNAT:Bir yüzey üzerinde veya uzayda bir noktanın yerini bulmaya yarayan ana çizgilerden yatay olanı.

KOORDİNATÖR :Eşgüdümcü.

KOP : İnsan ve hayvan vücudunda çıkan kabarcık, şiş.

KOP:Doğu Anadolu’da bir dağ ve geçit.

KOPAL:Erguvangillerden tropik bölgelerde yetişen çeşitli ağaçlardan elde edilen ve cila yapmakta kullanılan bir tür reçine.

KOPANAKİ :Bir tür işleme. El ile bir çeşit dantel örmek için kullanılan silindir biçimli araç.

KOPANİSTİ:İzmir yöresine özgü,keçi sütünden yapılan bir peynir.

KOPARAN:Kolları geriye sarkık cepken biçiminde,beyaz keçeden yapılmış kaytanla işlemeli bir çeşit ceket.

KOPÇA:Giyeceklerin karşılıklı iki yanını birleştirmekte kullanılan,bir halka ve çengelden oluşan araç,agraf.

KOPEK(KAPİK):Ruble’nin yüzde bir değerinde Rus para birimi.

KOPİL:Arsız sokak çocuğu, piç.

KOPİLUWAK:Endonezya’da yaşayan bir hayvanın dışkısından elde edilen,dünyanın en değerli kahvesi.

KOPOY:Orta boylu,düşük kulaklı,tüyleri kısa bir tür av köpeği.

KOPRA:Yağı çıkartılmak üzere öğütülmeye hazır duruma getirilmiş, yani kabuklarından ayrılmış ve kurutulmuş Hindistan cevizi çekirdeği; kopra yağı.

KOPRAFOBİVery Happyışkı görmekten duyulan aşırı korku.

KOPSİYA:Kılçığı temizlenmiş hamsi balığıyla yapılan bir meze.

KOPURCUK:Salatası ve yemeği yapılan bir ot.

KOPUZ: Ozanların çaldığı telli bir Türk sazı.

KOR : Ateş.

KORA: Senegal ve Mali’ye özgü,21 telli bir çalgı.

KORA:Başlıca belirtisi kısa,çabuk,değişken güçte irade dışı hareketler olan bir hastalık.

KORAL:Dini ezgi veya kaynağı dini olan orkestra parçası. Kilise müziği

KORAM: Kişiler arasında gözetilen saygı sırası.

KORAMAZ:Halk dilinde dikenli bitki topluluğuna verilen ad.

KORAY ARİŞ:Başta kösele olmak üzere bronz,alçı,tahta gibi çeşitli malzemeler kullanarak gerçekleştirdiği soyut anlayıştaki yapıtlarıyla tanınmış heykelcimiz.

KORBEY:Borsalarda acentelerin yüksek sesle arz ve talepte bulundukları yuvarlak alan.

KORÇAK: Anadolu’nun bir çok yöresinde kukla oyununa verilen ad.

KORD:Halı ve jakar dokuma sanayinde çözgü ipliği.

KORDİPLOMATİK:Bir yerde bulunan elçi ve elçilik görevlilerinin topluluğu,elçiler topluluğu.

KORDON: Rıhtım.

KORE:Antik Yunan sanatında, ayakta duran bir genç kızı betimleyen heykel.

KORELASYON :Bağlılaşım. Bağıntı. Ulaşım.

KORENT:Mora yarımadasını Yunanistan’dan ayıran boğaz.

KOREOGRAFİ:Bir baleyi oluşturan adım,figür ve anlatımların bütünü. Dans düzenleme sanatı.

KORFBOL:Dört kız ve dört erkek oyuncudan oluşan sekizer kişilik iki takım arasında oynanan ve basketbol ile hentbolun karışımı olan spor dalı.

KORİDA:Boğa güreşi.

KORİDOR :Geçenek,dehliz.

KORİFA:Asya’da ve Malezya takımadalarında yetişen yelpaze yapraklı büyük boylu palmiye.

KORİNDON:Sert bir metal.

KORİNT:Yunan mimarisindeki üç biçimden biri.

KORKOTA:Doğu Karadeniz yöresine özgü,iri öğütülmüş mısır unuyla yapılan bir yemek.

KORKUYORUMANNE: Reha Erdem’in bir filmi.

KORLUK:Mangal.

KORN: Almanya’ya özgü, tahıl tanelerinden yapılan geleneksel olarak birayla birlikte içilen damıtık bir içki.

KORNİŞ:Sarp kayalık çıkıntı.

KORNİŞON :Kabuğunun üzeri pürtüklü,lezzetli bir tür turşuluk hıyar.

KORNO.:Üflemeli bir çalgı.

KORONER:Kalp kasına oksijence zengin kan taşıyan iki damarın ortak adı.

KOROSOL:Anonagillerden,Amerika’nın tropikal bilgilerinde yetişen,iri ve lezzetli bir meyve.

KORSE:Güzellik ya da sağlık amacıyla kullanılan esnek iç giysisi.

KORSİKA :Akdeniz’in dördüncü büyük adası.

KORTİZON:Böbreküstü bezinin salgıladığı bir hormon.

KORU :Küçük ve bakımlı orman.

KORUGAN :Ağaç gövdeleriyle yapılmış ve çevresinde kazılı çukuru bulunan korunmaya elverişli,kale biçiminde ev.

KORUGAN:Tirfil’de denilen bir tür yabani yonca.

KORUK:Ham üzüm. Henüz olgunlaşmamış ekşi üzüm.

KORUN :Çek kronu ile Slovak kronunun kendi dillerindeki adı. Kuron.

KORUN:Üst derinin en dış tabakası.

KORUNCAK:İçinde bir şey saklanan kap yada yer.

KORUNCAK:Koza.

KORUNGA:Pembe çiçekli,hayvan yemi olarak kullanılan bir bitki türü. Yabani yonca, tirfil.

KORZA:Gemicilikte denizin içinde iki zincirin birbirine dolaşmasına verilen ad.

KOS:İstanköy adasının eski adı.

KOSA:Uzun saplı bir orak türü.


Admin
Admin

Mesaj Sayısı : 5221
Kayıt tarihi : 27/01/08

https://zeka.yetkinforum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

BULMACA SÖZLÜĞÜ  K Empty .

Mesaj  Admin Çarş. Tem. 13, 2011 12:45 pm

KOSMOZ:Evren

KOSTAK:Zarif,kibar,çalımlı,güzel giyinmiş,yakışıklı.

KOSTER:Küçük tonajlı yük gemisi.

KOSTİK:Hayvansal ve bitkisel dokuları yakarak aşındıran maddeler için kullanılan sözcük.

KOŞA:Çift,eş,ikiz.

KOŞAM:İki avuç dolusu.

KOŞMA:Sazla okunmak için hece ölçüsüyle yazılmış,konuları sevgi ve doğa olayları olan bir halk şiiri.

KOŞNİL:Kırmız böceği.

KOŞO:Japon mitolojisinde zenaatkar sınıfı .

KOT: Projelerde boyutları göstermek için ölçü çizgileri üzerine yazılan rakam,ölçü rakamı.

KOT:Bir noktanın,esas olarak alınan yatay düzlemden yüksekliği ve bu yüksekliği gösteren rakam. Temel ile zemin arasındaki yükseklik.

KOTA: Manda yavrusu.

KOTA:İthal edilecek malların miktarını ve çeşitlerini gösterir liste.

KOTAN(KUTAN):Büyük saban,pulluk anlamında sözcük.

KOTARAN: İçki dağıtan erkek ya da kadın.

KOTASYON: Bir şirkete ait menkul kıymetlerin borsa listesine alınması.

KOTLET :Pirzola.

KOTLETPANE:Galeta ununa bulanarak yağda kızartılmış pirzola.

KOTO:Eşikleri (köprü) kaydırılabilen ipekten 13 telli Japon çalgısı.

KOTON:Pamuktan yapılmış olan (kumaş vs).

KOTRA:Çoğunlukla bir direkli,randası olan,ince gövdeli hafif bir tür spor yelkenli.

KOV: Çekiştirme,gıybet. Yerme.

KOVADA:Isparta ilinde,doğal değerlerin korunması amacıyla ulusal park kapsamına alınan göl.

KOVALIK:Halk dilinde sazlık yer.

KOVAN:Fişeğin kapsül,barut ve kurşun taşıyan bölümü.

KOVANTAŞI:Kırklareli’nin Vize ilçesinde bir mağara.

KOVARYANS:Olasılık kuramında iki rastgele değişkenin kendi ortalamalarıyla olan farklarının çarpımının beklenen değeriyle tamamlanan fonksiyonu.

KOVİT:Kayabalığının bir türü.

KOYAK:İki dağ arasındaki çukur,vadi.

KOYAR:İki akarsuyun birleştiği yer.

KOYGUN:Dokunaklı,etkili,içli.

KOYUN :Zoolojide (Ovis aries) olarak tanımlanan,geviş getirenlerden,eti sütü yapağısı ve derisi için yetiştirilen evcil hayvan.

KOYUNGÖBEDİ:Antalya’nın Akseki ilçesinde bir mağara.

KOYUNTU.:Sıkıntı,üzüntü.

KOZ:Ceviz.

KOZA:İçinde tohum veya krizalit bulunan korunak,kozalak.

KOZALAK:Kozalaklıların genellikle dibi yuvarlak,tepesi koni biçiminde ve odunsu dokulu meyvesi. Olmamış,kuru,ham meyve.

KOZAN:Halk dilinde ekini biçilip kaldırılmış tarlaya verilen ad.

KOZMETİK:Cildi veya saçları güzelleştirmeye,diri tutmaya yarayan her türlü kokulu madde.

KOZMİK :Evrenle ilgili.

KOZMOGRAFYA:Gök biliminin,matematik ve fiziğin yalnız temel kavramlarından yararlanarak en belli başlı olayları ele alan dalı.

KOZMOLOJİ:Evrenbilimi.

KOZMOPOLİT:Çeşitli uluslardan kimseleri barındıran,içinde bulunduran.

KÖBETE:Tatar mutfağına özgü,kuşbaşı et ve pirinçle hazırlanan bir tür börek.

KÖÇEK:Kadın kılığına girip çengi gibi oynayan erkeklere verilen ad.

KÖÇEKÇE:Çoğu karcığar veya ağırlama makamında,kıvrak ve şen halk oyun havası.

KÖK:Sazı kurmaya yarayan burgu,kulak.

KÖKEN:Kavun,karpuz,kabak gibi bitkilerin toprak üstünde yayılan dalları.

KÖKERE:Üç dönümlük boş tarla.

KÖKNAR:Çamgillerden,yüksek bölgelerde yetişen,iğne yaprakları kısa,yassı olan,reçineli ve kozalaklı bir orman ağacı.

KÖLEMEN:Tarihte kölelerden kurulu bir asker sınıfı.

KÖLEŞ:Eskişehir yöresine özgü,kelek ve hıyarla yapılan bir tür salata.

KÖLÜKAŞI:Güneydoğu Anadolu’ya özgü,çekilmiş mercimek,bulgur ve soğanla yapılan bir yemek.

KÖMBE:İki sac arasında yada külde pişirilen mayasız ekmek.

KÖME :Cevizli sucuk.

KÖMEÇ: Papatya ve ayçiçeğinde olduğu gibi,sapın ucu üzerinde çiçeklerin yan yana toplanması biçimindeki çiçek durumu.

KÖMÜREN:Dağlarda yetişen,rengi hafif yeşil bir çeşit yaban soğanı. Yabani sarımsak.

KÖNİ (KÖNÜ): Hak ve tüzeye uygun olan,adil.

KÖPRÜLÜKANYON:Antalya’nın Manavgat ilçesinde, doğal ve tarihsel değerleri bakımından ulusal park kapsamına alınmış bir yöre.

KÖRE:Karınca yuvası.

KÖREMEZ:Çiğ sütle yoğurt karıştırılarak,pişirmeden yapılan bir yiyecek.

KÖREŞE:Yerdeki karın yüzünde buz tutmuş olan tabaka.

KÖRİ:Hint mutfağının geleneksel baharatlarıyla hazırlanan karışım.

KÖRLİNG :Ağır bir kaydırağı buz üzerinde kaydırma temeline dayanan olimpik bir kış sporu.

KÖROĞLU: Kocanın karısına verdiği ad.

KÖRÜKİNİ:Konya’nın Derebucak ilçesinde bir mağara.

KÖS:Bingöl ilinde bir kaplıca.

KÖS:Büyük savaş davulu. Savaşlarda,alaylarda at,deve veya araba üzerinde taşınan ve işaret vermek için kullanılan büyük davul.

KÖS:Çankırı’nın Çerkeş ilçesinde bir kaplıca.

KÖSEĞİ:Ateş karıştırmaya yarayan odun veya demir.

KÖSELE:Ayakkabı tabanı,bavul,çanta yapımında kullanılan,büyükbaş hayvanların işlenmiş derisi.

KÖSEMEN (KÖSEM):Sürünün önünde giderek ona kılavuzluk eden koç yada teke. Dövüşken iri koç yada teke.

KÖSNÜ:Erkek ve dişinin birbirlerine karşı duydukları istek,şehvet.

KÖSNÜL:Erotik, şehevi

KÖSTEK:Hayvanın kaçmasını önlemek için iki ayağına bağlanan kısa ip yada zincir.

KÖSTEK:Saat,kılıç,anahtar vs ucuna takılan zincir.

KÖŞEBENT:Birleşen iki kereste vs yi tutturmaya yarayan,dik açı biçiminde bükülmüş demir,L demiri.

KÖŞEK: Deve yavrusu.

KÖŞEKBÜKÜ:Mersin’in Anamur ilçesinde,sarkıt ve dikitleriyle tanınmış mağara.

KÖŞK :Bahçe içinde yapılmış süslü ev,kasır.

KÖŞKER:Yemenici,ayakkabı tamircisi.

KÖZ:İçinde ateş kırıntıları olan kül. Küçük kor parçası.

KR:Kripton elementinin simgesi.

KRAAL: Afrika’da çitle çevrili ir hayvan barınağı ile çevresindeki evlerden oluşan yerleşme biçimi.

KRAFT:Dayanıklı ambalaj kağıdı.

KRAK:Bir işletmenin ani batışı.

KRAKELE:Sıcak parçanın ansızın su içine daldırılmasıyla elde edilen çatlak cam türü.

KRAKER:Bir tür tuzlu bisküvi. Şekersiz bisküvi.

KRAKİNG:Petrolün arıtılmasında,ağır hidrokarbon moleküllerinin,ısı ve basınç etkisiyle ve bazen katalizör eşliğinde daha hafif moleküllere ayrılması işlemi.

KRAMPON:Futbol ayakkabılarının altındaki,çimende rahat etmeyi sağlayan,deri yada sentetik kabara.

KRANİYOLOJİ:Kafatasının içgüdü ve yeteneklerle olan ilgisini inceleyen bilim dalı.

KRANK:Bir motorda bilyelerin almaşık devinimini dairesel devinime çeviren mil.

KRAPET:Elli iki kağıtlık iki deste ile ve iki kişi arasında oynanan bir iskambil oyunu.

KRATER:Yanardağ ağzı.

KRAVAT : Güreşte bir oyun.

KRAVL:Dizleri bükmeksizin bacakları hızla hareket ettirerek kulaçla yüzme.

KREMATORYUM:Ölülerin yakıldığı yer.

KREMLİN:Eski Rus kentlerinin tahkim edilmiş orta mahallesine verilen ad.

KREN:Vinç.

KRENİK:Topraklarda bulunan ve suda çözünen organik bileşik.

KREOL: Bir topluluğunun anadili olarak yerleşmiş karma dil.

KREP: İpliği büküm ameliyesine tabi tutulduktan sonra düz armür ile dokunan ince yün kumaşlar. Çok bükümlü iplikle dokunmuş bir çeşit ince ipek kumaş.

KREP: Un,yumurta,süt ya da su karışımından yapılan ve tavada ya da sac üstünde pişirilen ince gözleme. Yumurta,süt ve un ile hazırlanan tatlı veya tuzlu hamur.

KREPE: Her saç tutamını fırça ya da tarakla tersinden kabartıp üst kısmını düzleştirerek saçların hacmini artırma.

KREPLİN: Çok ince bir tür ipekli kumaş.

KREPON:Kıvrımları olan renkli yün,pamuk yada ipek kumaş.(Buna benzer el işi kağıtlarına da krepon kağıdı denir.)

KREŞENDO:Seslerin gittikçe en yüksek bir noktaya doğru kuvvetleneceğini anlatan müzik terimi.

KRETASE :Jeolojide, genellikle alt bölümü killi ve kumlu, üst bölümü tebeşir olan 2. çağın son dönemi.

KRETEK:Endonezya’da yapılan ve karanfille kokulandırılan bir sigara türü.

KRETENİZM: Tiroit bezinin kana yeterince salgı vermemesi sonucu oluşan,fiziksel,ruhsal ve duygusal gelişimin duraklamasıyla beliren hastalık.

KRETER:Özel veya kamu kuruluşlarında belli bir makama,kişiye yardımcı olmak amacıyla haberleşmeyi sağlayan,yazışma yapabilen görevli.

KRETON:Bir tür keten patiska veya basma.

KRİK:Kuzey Amerika’da yaşayan Kızılderili bir halk.

KRİKET:On birer kişilik iki takım arasında,küçük ve ağır bir topu,ucu kıvrılmış sopalarla vurarak karşı kaleye sokmak amacıyla oynanan bir oyun türü.

KRİKO :Ağır bir yükün yerden yükseltilmesini sağlayan alet.

KRİLL:Orta sulardaki küçük kabukluların yoğun hayvan planktonlarıyla oluşturduğu popülasyon.

KRİMİNAL:Suç ve cezayla ilgili.

KRİMİNOLOJİ:Toplumsal bir olgu olarak suçu ve suçluluğu inceleyen bilim.

KRİNOLİN:Çelik lamalarla yapılmış bir çerçeve üzerinde dikilen bol ve geniş kadın etekliği.

KRİPPEL:Ankara Ulus meydanındaki ve Samsun’daki ****** anıtları ile Afyon’daki zafer anıtını gerçekleştiren ünlü Avusturyalı heykeltıraş.

KRİPTO:Bir örgüte gizli olarak bağlı olan kimse. Siyasal inancını gizleyen kimse. Gizlilik taşıyan belge.

KRİPTOLOJİ:Gizli yazılar,şifreli belgeler bilimi yada incelemesi.

KRİSTAL:Billur.

KRİSTALOİT:Billura benzeyen,billuru andıran,billursu bitki özleri.

KRİŞNA (KİRİŞNA):Hinduizm’in en kutsal ve en sevilen tanrılarından biri.

KRİTER:Kıstas.

KRİTİSİZM:İnsan bilgisinin sınırı üzerine felsefe bilinci ve bu bilincin uyanık tutulması,eleştiricilik. Kant’ın dogmatizmin ve kuşkuculuğun karşısına koyduğu felsefe yöntemi.

KRİYASKOPİ:Tuzlu eriyiklerin donma yasalarını inceleyen fizik kolu.

KRİYOFOBİ: Soğuktan duyulan korku.

KRİYOPATİ:Soğuktan ileri gelen bir çeşit hastalık.

KRİYOSKOPİ:Tuzlu eriyiklerin donma yasalarını inceleyen fizik kolu.

KRİZALİT:Kelebek olmadan önce bir böceğin,koza veya kozasız olarak geçirdiği başkalaşma durumu. Kozadaki kurtçuk.

KRİZANTEM:Kasımpatına verilen bir başka ad.

KROKAN:Bir tür gevrek kurabiye.

KROKET:Galeta ununa ve yumurtaya bulanarak kızartılmış köfte.

KROKET:Tahtadan topları,tokmaklar yardımıyla bazı kurallara uyarak ve belli bir yolu izleyerek küçük kemerlerin altından geçirmeye dayanan oyun.

KROKODİL :İşlenmiş timsah derisi.

KROM:Havada oksitlenmeyen bir element.

KROMATİK:Renkser.

KROMATİN: Hücre çekirdeğinde küçük tanecikler,düzensiz kitleler ya da ağ biçiminde bulunan,soya çekim olaylarını sağlayan,bazı boyalarla hemen boyanabilen madde.

KROMLEK:Arkeolojide, bir çember oluşturacak şekilde dizilmiş taşlar topluluğuna verilen ad.

KROMOSFER :Renk yuvarı, renk küre.

KROMOZOM:Canlılarda bütün hücrelerde bulunan , kromatin ipliklerinin parçalara ayrılmasıyla oluşan, kalıtsal bilgiyi yapısındaki genlerle taşıyan ipliksi mikroskobik yapı.

KRON:Danimarka’nın para birimi.

KRONA:İzlanda’nın para birimi.

KRONİK:Müzmin,süreğen.

KRONOLOJİ:Tarihi olayların zaman bakımından sırası. Zaman bilimi.

KRONOMENTROFOBİ: Saatlerden korkma.

KRONOMETRE :Süre ölçer.

KROPİ:Bir halatın geçirildiği delikten ya da makara dilinden çıkmaması için kullanılan bağ türü. Halatta kaymayı önleyen bir düğüm biçimi.

KROŞE: Boksta vurulan bir yumruk çeşidi.

KRU:Liberya ve Fildişi kıyısında yaşayan bir halk.

KRUBERA:Gürcistan’da bulunan dünyanın en derin mağarası.

KRUPİYE:Kumar oyununu yöneten.

KRUTON:Değişik şekillerde kesilmiş,yağda veya fırında kızartılmış ekmek.

KRUVAZE:Çift düğmeli ceket,manto veya elbise. Ön parçaları birbiri üzerine gelecek biçimde yapılmış, etek, ceket,yelek gibi giysiler için kullanılan sözcük.

KRUVAZÖR:Deniz yollarını gözetmek,deniz ve hava filolarına kılavuzluk etmek amacıyla,topla silahlandırılmış hızlı bir savaş gemisi.

KS: Kilosaykılı simgeleyen harfler.

KS:Kırgızistan’ın plaka işareti.

KSENOFOBİ:Yabancı korkusu.

KSENON:Havada on milyonda bir oranında bulunan bir asal gaz.

KSİLOFON: Bir dizi tahta lamdan oluşan ve iki tokmakla çalınan vurmalı çalgı. Değişik sayıda akortlu tahta yada metal çubukların gam sırasıyla dizilmesinden oluşan,iki değnekle vurularak çalınan bir çalgı.

KU:Hawai inanışında savaş tanrısı.

KU:Kurçatovyum’un simgesi.

KUA:Madagaskar’da yaşayan bir cins guguk kuşu.

KUALA LUMPUR:Malezya’nın başkenti.

KUALİ (KUARUBA):Tropikal Güney Amerika’da yetişen ve odunu doğramacılıkta kullanılan bir ağaç.

KUARTET:Dört kişilik müzik topluluğu veya bu topluluğun çaldığı,söylediği parçalar. Dörtlü.

KUAZAR:Tayfı kırmızıya doğru şiddetli bir kayma gösteren,yıldız görünümlü ve ışınım gücü çok yüksek gök cismi.

KUBADABAD:Konya’nın Beyşehir ilçesinde, Anadolu Selçuklu döneminden kalma ünlü saray.

KUBAN: Saka kuşu.

KUBAT:Kaba,biçimsiz.

KUBBEALTI:Osmanlı vezirlerinin devlet işlerini görüşmek için toplandıkları Topkapı sarayındaki alan,divanhane.

KUBBETÜSSAHRA:Kudüs’te,İslam’ın bazı kutsal emanetlerinin saklandığı mescit ve ziyaret yeri.

KUBUR:Ayak yolu deliğinden lağıma inen boru.

KUDAS:İsa Peygamberin havarileriyle birlikte yediği son yemeği anmak için,Hıristiyanların kilisede bir kap içinde ekmek ve şarabı kutsayarak yaptıkları tören.

KUDDUS:Hiçbir eksiği olmayan.

KUDDUSİ:Kutsal kimse.

KUDEMA:Eskiler,eski insanlar.

KUDU: Afrika’da yaşayan iki antilop türünün ortak adı.

KUDUMİYE:Padişah ve devlet ileri gelenlerinin seferden dönmeleri dolayısıyla yazılan şiire verilen ad.

KUDÜM:Mehter takımlarında ve tekkelerde kullanılmış olan,metal kaseli,küçük iki davuldan oluşan usul vurma aracı.

KUFA:Yılanbalığına benzer,eti lezzetli bir balık.

KUFE:Fırat ırmağında kullanılan içi ve dışı ziftle kaplı yuvarlak bir sepetten oluşan bir tür sandal.

KUFE:İslamlığın erken dönemlerinde Irak’ta kurulan iki büyük kentten biri.

KUFİ: Ahkam-ı sitte” adı verilen altı tür yazının (MUHAKKAK, REYHANİ, SÜLÜS, NESİH, TEVKİ, RİKA) ortaya çıkmasından önce kullanılan Arap yazısının genel adı. Arap yazısının düz ve köşeli çizgilerle yazılan eski bir biçimi.

KUGE:Japonya’da imparatorluk sarayı soylularına verilen ad.

KUĞU:Yabani ve evcil türleri bulunan,çok uzun ve kıvrık boyunlu,geniş gagalı,geniş kanatlı bir su kuşu.

KUH:Eski dilde dağ.

KUHİ NUH: Ağrı Dağı’nın Farsça adı.

KUHİ NUR:Hintçe Işık Dağı anlamında ad. İlk kez Hindistan’da 1304’ de Malva racasına ait olduğu sırada sözü edilen çok büyük elmas. Bugün İngiltere tacı mücevherlerinden biri olan ünlü elmas.

KUHİSTAN:Dağlık bölge.

KUKA :Bir çocuk oyunu.

KUKA:Dantel ya da nakış ipliği yumağı.

KUKAL :Asya ve Afrika’da yaşayan kısa kanatlı ve uzun kuyruklu bir kuş türü. Tropikal bölgelerde bulunan asalak olmayan guguk kuşu.

KUKARMA:Trabzon ve Rize yöresinde karabatak denilen deniz kuşuna verilen ad.

KUKRİ:Nepal ve Tibet’te silah olarak kullanılan ağır pala.

KUKUÇ:Şeftali,kayısı gibi meyvelerin çekirdeklerinin sert kabuğu.

KUKULETA:Yağmur,soğuk gibi dış etkilere karşı başa geçirilen,giysiye dikili veya ayrı olarak kullanılan başlık.

KUKULYA (KOKULYA):İpekböceği kozası.

KUKUMAV :Zoolojide (Athene noctua) olarak tanımlanan,baykuşgillerden,Avrupa,Asya ve Kuzey Afrika’da yaşayan bir kuş.

KULA:Al ile kır arası bir at donu.

KULAÇ :Gerilerek açılmış iki kolun parmak uçları arasındaki uzaklık. Uzunluk ölçüsü.(1,89m).(Fr.:1,62m).(İng.:1,83m).

KULAK:Çarlık Rusya’sında zengin köylülere verilen ad.

KULAK:Telli çalgılarda teli germeye yarayan burgu.

KULİNDAĞI : Trabzon ilinde bir yayla.

KULİS:Tiyatro’da sahnenin gerisinde ve yanlarında bulunan bölüm.

KULLAP:Eskiden kullanılan ve iplik üzerine sırma sarmaya yarar dolap.

KULP:Kapıların halka biçiminde tutulacak yeri.

KULTRUN:Şili’ye özgü,içine küçük taşlar yada tohumlar konulan,35-45 cm çapında,küçük konik davul.

KULUN:Doğumdan altı ay sonraya kadar olan erkek yada dişi at yada eşek yavrusu.

KULUNÇ:Şiddetli omuz,sırt ağrısı.

KULVAR:Koşucu veya yüzücünün koştuğu,yüzdüğü yarış şeridi.

KUM:Armut,ayva gibi bazı meyvelerin etli bölümlerindeki sert tanecikler.

KUMA:Arap edebiyatında bir şiir türü.

KUMA:Aynı erkekle evli olan kadınların birbirine göre adı.

KUMALAK:Orta Asya’da yaşayan bazı Türk boyları arasında özellikle Kırgızlar,Kazaklar ve Özbeklerde yaygın bir fal türü.

KUMANDARYA:Kıbrıs’ta üretilen bir tür tatlı ve koyu sofra şarabı.

KUMARİ:Nepal’de tanrıça olarak seçilen kız çocuğuna verilen ad.

KUMBURNU:Fethiye ilçesindeki Ölüdeniz lagününün önünü kapatan kıyı.

KUMİTE:Karatede yumruk ve tekme atma gibi dövüş tekniklerinin uygulandığı yarışma.

KUMKUMA:Kötü,olumsuz bir özelliği kendinde fazlasıyla toplayan kimse,olay,olgu veya yer.

KUMKUMA:Küçük testi,çömlek.

KUMKUVAT:Asya’nın doğusunda yetişen ve portakala benzer meyvesi olan bir ağaç.

KUMLA:Kumluk yer. Kumsal,plaj.

KUMPAS:Dizicilerin ,harfleri içine yerleştirdikleri derin yuva.

KUMPİR: Kaynamış ve kabuğu soyulmadan özel fırında pişirilmiş iri patates.

KUMRAL:Koyu sarı veya açık kestane rengi.

KUMRU:Güvercinler takımından,güvercinden küçük,boz,gri renkli bir kuş türü. Hakuran.

KUMRU:İzmir yöresine özgü,bir tür susamlı sandviç.

KUMUÇ:Sivrisineğe benzer çok küçük bir sinek türü.

KUMUL:Çöllerde veya deniz kıyılarında rüzgarların yığdığı kum tepesi.

KUN:Japoncanın okunuşunda kullanılan iki karakterden biri.

KUNA:Hırvatistan’ın para birimi.

KUNDA:Bir çeşit büyük ve zehirli örümcek.

KUNDAK:Yeni doğmuş çocuğu ilk aylarda sıkıca sarıp sarmalamaya yarayan geniş bez.

KUNDU:Antalya ilinde,saray benzeri otelleriyle ünlü turistik bir köy.

KUNDUN:Martin Scorsese’nin,14. Dalay Lama’nın yaşamını konu alan filmi.

KUNDURU:Sert ve sarı renkli bir buğday cinsi.

KUNDUZ:Kemirgenlerden,su kıyılarında yaşayan,yuvalar ve su setleri kuran,postu değerli bir hayvan.

KUNT :Ağır,kalın,dayanıklı ve sağlam.

KUNTA:Bir cins büyük ve zehirli örümcek.

KUNTRA:Bozcaada’da yetişen ve karasakız da denilen şaraplık siyah üzüm cinsi.

KUNUT:Eski dilde ibadet.

KUP:Giysi kesimi, kesimle verilen biçim.

KUPA:İskambil kağıtlarının dört grubundan benekleri kırmızı,kalp biçiminde olanı.

KUPA:Kapalı ve dört tekerlekli bir at arabası.

KUPAJ:Farklı üzüm çeşitlerinden yapılan şarapların birbirleriyle harmanlanması.

KUPES:İzmaritgillerden,ılıman denizlerde yaşayan bir balık. Lopa da denilen bir balık.

KUPOL:Dökme demiri eritmede kullanılan fırın.

KUPON:Yalnız bir giysilik dokunmuş, üstün nitelikte kumaş parçası.

KUPÜR:Kesik.

KUR:Ulusal bir parayla yabancı bir para birimi arasındaki değişim oranı.

KURA:Aras’ın kolu olan bir ırmak.

KURADA. : İşe yaramaz,yıpranmış,bozulmuş,eskimiş eşya.

KURAM:Nazariye. Teori.

KURANDER : Açık kapı ve pencereler arasında oluşan hava cereyanı.

KURAŞ:Özbek güreşi, yada ayakta judo’da denilen spor dalı.

KURAT:Doğu Anadolu’da üretilen otlu peynire katılan kokulu bir ot.

KURB :Yakınlık anlamında eski bir sözcük

KURBAĞACIK:Küçük İngiliz anahtarı.

KURENA:Padişaha yakın olan görevliler, mabeyinciler.

KURGAZ:Cılız,zayıf,sıska.

KURLAĞAN:Etyaran da denilen ve daha çok parmaklarda oluşan dolama.

KURNA:Hamam ve banyolarda musluk altında bulunan,içinde su biriktirilen,yuvarlak,mermer,taş veya plastik tekne.

KURON:Korumak için diş üzerine dişçi tarafından geçirilen metal kaplama.

KUROS:Eski Yunan sanatında,ayakta duran genç ve çıplak erkek heykeli.

KUROT:Orta Asya’da,Hunlar dönemine ait buluntularıyla ünlü kurgan.

KURS:Yuvarlak ve yassı biçimli nesne,ağırsak.

KURSAK:Kuşların midesi.

KURŞUNİ:Koyu kül rengi.

KURŞUNLU: Manisa’nın Salihli ilçesinde bir kaplıca.

KURŞUNLU:Antalya ilinde,doğal güzelliğinden dolayı tabiat parkı kapsamına alınan şelale.

KURTAJ: Aracı kuruluşların müşterilerinden aldıkları komisyon.

KURTİK:Muş kentine 30 km uzaklıkta kayak merkezi olan bir dağ.

KURTİTE:Simsarın eş anlamlısı.

KURTKAPANI.: Güreşte bir oyun.

KURTPENÇESİ:Sap ve kökünde bol tanen bulunan çok yıllık bir bitki.

KURU:Merkez sinir sisteminde dejenerasyon ve ölüme neden olan kronik enfeksiyon hastalığı. Yalnızca Papua Yeni Gine’de görülen titreme hastalığı.

KURUGÖL: Kader, alınyazısı.

KURUKAFA: Alacakaranlıkta uçuşan,kalın bedenli bir kelebek.

KURULTAY:Kongre.

KURUPİYE :Bir kumarhanede yada oyun oynanan bir yerde oyunu yöneten kimse.

KURUT:Kurutulmuş süt ürünü.

KUSKUN:Hayvanın kuyruğu altından geçirilerek eyere bağlanan kayış.

KUSKUS:Avustralya ve Yeni Gine’de yaşayan keseli bir hayvan.

KUSKUS:Un,süt,yumurta ile yapılan,ufak ve yuvarlak taneler biçiminde kurutulan hamur.

KUSMER: Trabzon ilinde bir yayla.

KUSTERE:Bir çeşit uzun rende.

KUŞ PALAZI:Difteri.

KUŞAK: Sağlamlığını artırmak için bir şeyin çevresine geçirilen ağaç veya maden bağ.Genel olarak,iki dikme arasındaki yatay ahşap parça.

KUŞANE: Yayvan küçük tencere.

KUŞE:Parlak, kaymak kağıt.

KUŞET:Gemi ya da tren yatağı.

KUŞGÖMÜ:Pastırmanın fileto bölümü.

KUŞKONMAZ: Körpe sürgünleri yenen bir bitki.

KUŞLUK:Sabah ve öğle arası.

KUŞMAR: Kuş tuzağı.

KUŞYAKASI:Bartın’ın Amasra ilçesinde bir mağara.

KUT: Uğur,baht,talih,mutluluk.

KUTADGUBİLİG:Yusuf Has Hacib’in 1069/70’de tamamlayarak Kaşgar’da Karahanlı Hakanı Ebu Ali Hasan bin Süleyman Arslan’a sunduğu manzum didaktik yapıt.

KUTAN:Büyük pulluk.

KUTAN:Pelikan. Saka kuşu.

KUTNU: Batı ve Orta Anadolu’da yaygın olarak yetişen bir adaçayı türü.

KUTNU:Pamuk yada ipekle karışık pamuktan dokunmuş kalın,ensiz kumaş çeşidi.

KUTUR:Çap.

KUVA:Eski dilde kuvvetler,güçler.

KUVANTUM:Fizikte enerji, yük,açısal momentum yada başka fiziksel niteliklere ilişkin doğal kesikli (ayrık) birim yada paket.

KUVÖZ:Yeni doğmuş zayıf ve dayanıksız bebeklerin,bulaşıcı hastalıklardan korunması amacıyla yerleştirildikleri kapalı aygıt.

KUYLUÇ:Geniş ve derin ağızlı mağara.

KUYMAK:Mısır unu,tereyağı,peynirle yapılan ve mıhlama da denilen bir yemek.

KUYRUKSÜREN: Afrika’da gruplar halinde yaşayan ve firavun faresi de denilen , boyu 30 cm kadar olan memeli bir hayvan.

KUYUCAK:Adana’nın Pozantı ilçesinde bir mağara.

KUYUCUK:Kars’ın Akyaka ilçesinde,yüzlerce kuş türünü barındıran bir göl.

KUYUM: Değerli metal ve taşlardan yapılan süs eşyası.

KUZ:Gölgede kalan taraf.

KUZAH:Bulutlarla ilgili işlere baktığına inanılan melek.

KUZAT:Kadılar.

KUZEN:Erkek yeğen.

KUZİN:Teyze,dayı,hala yada amcanın kız çocuğu.

KUZİNE:Hem ısıtmaya,hem de üzerinde yemek pişirmeye yarayan büyük mutfak sobası. Gemilerde yemek pişirilen yer,mutfak.

KUZUGÖBEĞİ:Sulak çayırlarda yetişen şapkası kalın ve etli,yenen bir mantar çeşidi.

KUZUKULAĞI:Sulak yerlerde yetişen,yaprakları salata olarak kullanılan bir bitki.

KUZUKULAK:Isparta ilinde,Türkiye’nin en derin mağaralarından biri.

KUZULUK:Sakarya’nın Akyazı ilçesinde bir kaplıca.

KUZYAKA:Kuzeye dönük,bu nedenle çok az güneş gören ve hep serin olan dağ yamacı.

KÜBİK: Küp biçiminde olan.

KÜBİZM:Nesneleri geometrik biçimlerde gösteren bir sanat akımı.

KÜBRA: En büyük.

KÜCÜ:Halı ve kilim tezgahlarında kalınca ipliklerden yapılmış tarak şeklinde çerçeve.

KÜF:Pas.

KÜFE:Genellikle söğüt veya başka ağaç dallarından örülen,yük taşımaya yarayan,kaba ve dayanıklı büyük sepet.

KÜFFAR:Kafirler.

KÜĞ:Ezgiyle okunan şiir,türkü.

KÜHEYLAN:Soylu Arap atı.

KÜHRAN:Nankörlük.

KÜLAH:Erkeklerin giydiği,genellikle keçeden,ucu sivri veya yüksek başlık.

KÜLBASTI:Közde veya ızgarada pişirilen kemiksiz et.

KÜLEK:Bal,yoğurt gibi şeyler koymaya yarayan tahta kova.

KÜLHAN:Hamamları ısıtan,hamamın altında bulunan kapalı ve geniş ocak,cehennemlik.

KÜLHANBEYİ:Kendilerine özgü giyinişleri ve konuşma biçimleri olan,argo kullanan,başıboş,haylaz delikanlı,kabadayı,hayta,apaş.

KÜLLİ:Tümü kapsayan, tümel.

KÜLLİYAT:Bir yazarın bütün eserlerini içeren dizi.

KÜLTİGİN: Kardeşi Bilge Kağan’ın tahta çıkmasına yardım eden ve onun komutanlığını yapan Göktürk prensi.

KÜLTİVATÖR:Toprağı alt üst etmekte kullanılan tarım aracı.

KÜLÜNK:Taşları,kayaları parçalamakta kullanılan sivri kazma.

KÜLÜSTÜR :Yıpranmış,eski görünüşlü.

KÜM:Küme,yığın. Küçük ağıl.

KÜM:Yeni doğan kuzuları soğuktan korumak için yapılan çukur.

KÜMBET: Çatısı kubbe biçiminde olan yapı.

KÜMÜLÜS:Üst bölümleri bembeyaz ve küme durumunda,tabanı da çoğu kez yatay ve esmer bulut,küme bulut.

KÜNC: Köşe,bucak.

KÜNCÜ: Susam taneleri.

KÜNDE:Güreşçinin,hasmını altına alıp bir elini önden ötekini arkadan geçirerek ellerini kilitlemesi.

KÜNDEKARİ:Geometrik biçimlerde kesilmiş küçük ahşap parçaların büyük bir yüzey oluşturmak üzere birbirleriyle geçmeli olarak birleştirilmesi tekniği. Birbirine geçme küçük ve düzgün ahşap parçalarla yapılan bezeme tekniği.

KÜNE: İpek böceğine verilen dut yaprakları.

KÜNEFE:Sıcak yenilen bir çeşit peynirli tel kadayıf.

KÜNEFİ: Sofralık bir üzüm cinsi.

KÜNGÜRE:Kubbenin tepesi.

KÜNH:Öz, kök, içyüz.

KÜNK:Toprak veya çimentodan yapılmış kalın su borusu.

KÜNYE:Bir kimsenin kimlik bilgilerini gösteren kayıt.

KÜPE ÇİÇEĞİ : Bir süs bitkisi.

KÜPEŞTE:Gemilerde güverte hizasında ıskarmoz bağlarına tutturulan dikmelerin dış yüzlerine kaplanan kaplamaların oluşturduğu siper,borda kaplamalarının en üstü,güverteden yukarıda kalan bölüm,korkuluk,parapet.

KÜRAR:Güney Amerika yerlilerinin oklarına sürdükleri çok güçlü bitkisel zehir.

KÜRASO :Acı portakal kabuğundan yapılan bir çeşit likör .

KÜRATÖR: Genellikle uluslar arası bir serginin yapımcılığını üstlenen kişi.

KÜRDİL-İ-HİCAZKAR : Türk müziğinde bir makam adı.

KÜRE:Maden fırını.

KÜREVYE:Eski dilde yuvar.

KÜRİYUM:Radyoaktif bir element.

KÜRSÜ:Güneydoğu Anadolu’da tahtadan yapılan ve rahle de denilen alçak oturak.

KÜRTAJ:İstenmeyen gebeliklerin sonlandırılması için dölyatağı iç zarının kazınması işlemi.

KÜSKÜ:Kapı sürgüsü.

KÜSKÜ:Taşa veya duvara delik açmak için kullanılan uzun,ağır ve bir ucu sivri demir.

KÜSPE:Hayvan yemi,yakacak ve gübre olarak kullanılan,yağı veya suyu çıkarılmış her türlü yağlı tohum ve bitki artığı. Suyu alınmış meyve artığı.

KÜSTERE:Bileği çarkı.

KÜSTERE:Bir çeşit uzun rende.

KÜSTÜMOTU:Baklagillerden,dokunulduğunda yaprakları pörsüyen bir bitki.

KÜSUF:Güneş tutulması.

KÜŞAT:Açma,açılış.

KÜŞAYİŞ :Açılma,açıklık.

KÜŞNEME: Gaziantep yöresine özgü,koyunun en değerli etiyle yapılan kebap. Kasaplık hayvanların omurga kemiğinin iç tarafından elle çekilip çıkarılan,en ideal kebaplık et.

KÜTİKÜL: Yaprakların her iki yüzünde bulunan ve suyu sızdırmadığı için bitkinin kurumasına engel olan ince zar.

KÜV:Şarabın dinlendirilmesi,mayalanması ve saklanması için kullanılan genellikle ağaçtan yapılmış büyük kap.

KÜVET:İçinde yıkanılan tekne.

KÜZE:Su testisi.

KVAÇA:Zambiya ve Malavi’nin para birimi.

KVAS:Rusya’ya özgü bir içki.

KYAT :Myanmar’ın (Birmanya) para birimi.

KYOKA :Sözcük oyunları ve çeşitli imalar içeren,otuz hecelik Japon şiiri.

KYUDO:Geleneksel Japon okçuluğuna verilen ad.

KZA:Kazakistan’ın plaka kodu

Admin
Admin

Mesaj Sayısı : 5221
Kayıt tarihi : 27/01/08

https://zeka.yetkinforum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz