ZEKAKÜBÜ
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

NEVA ÇİFTÇİOĞLU

Aşağa gitmek

NEVA ÇİFTÇİOĞLU Empty NEVA ÇİFTÇİOĞLU

Mesaj  Admin Ptsi Tem. 13, 2015 10:59 pm

‘NANAOBAKTERİ’ KEŞFİYLE NOBEL TIP ÖDÜLÜNE ADAY GÖSTERİLEN VE NASA JOHNSON UZAY MERKEZİNDE ÇALIŞAN BİYOLOG Doç. Dr. NEVA ÇİFTÇİOĞLU BANES
HAYATI KEŞFEDEN BİYOLOGLAR



NASA Johnson Uzay Merkezinde Çalışan Biyolog Doç. Dr. Neva Çiftçioğlu Banes, keşfettiği ‘nanobakteri’ çalışmalarını, ülkemizde biyologların yaşadığı sıkıntıları ve akademik hayatın tüm yönleri hakkında bilgi verdi.

Finlandiya Kuopio Üniversitesinde birlikte çalıştığı Dr. Olavi Kajander ile steril kan ürünlerinde bakteri benzeri partiküller gözlemiş ve Nobel Tıp ödülüne aday gösterilen ‘nanobakteri’ yani calcifying nanoparticles (CNP) ‘kalsifiye olan nanopartiküller’ keşfeden Biyolog Doç. Dr. Neva Çiftçioğlu Banes, keşfinden sonra NASA Johnson Uzay Merkezinden bilim insanı olarak iş teklifi aldı. Houston’da araştırmalarına devam eden Çiftçioğlu Banes, Kalsifikasyon hastalıkları hakkında araştırmalarını sürdürüyor.

“Ben Biyolog Olmanın Sıkıntısını Yurt Dışında Değil Ülkemde Yaşadım ve Yaşıyorum”
“Ben biyolog olmanın sıkıntısını yurt dışında değil ülkemde yaşadım ve yaşıyorum” diyen Neva Çiftçioğlu Banes ülkemizdeki biyologların yaşadığı sıkıntıları şu şekilde anlattı: “Şu anda Türkiye’de bir bilimsel kurum içerisinde çalışmıyorum. Dolayısıyla son yıllarda yaşanan sıkıntılar hakkında fazla bilgim yok. Ancak meslektaş arkadaşlarımdan biliyorum ki ülkemde bütün bu zorluklara rağmen yılmadan çarkları zorlayan bir grup var. Ve bu gruptaki her bir biyolog adeta bir milli bilim kahramanı. Keşke o insanlar yapılması gereken sistem değişikliklerinde alınacak kararlarda direkt söz sahibi olsalar.” Biyolog Doç. Dr. Neva Çiftçioğlu Banes, Sağlık Dergisi Yazı İşleri Müdürü Esra Öz’e araştırmalarını, hedeflerini ve biyologların haklarının kazanılması için önerilerini anlattı.

Ne üzerine çalışıyorsunuz?
Biyolojiden mezun olduktan sonra Ankara Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji bölümünde mastırımı immün sistem üzerine, doktoramı da alerjik rinitler üzerine yaptım. Doktora sonrası Finlandiya’ya gittikten sonra araştırma konum tamamen değişti. Kuopio Üniversitesinde birlikte çalıştığım Dr. Olavi Kajander steril kan ürünlerinde bakteri benzeri partiküller gözlemiş ama tanımlayamadığı için üzerinde durmamıştı. Bir mikrobiyolog olarak ilgimi çok çekti. Konuyu ele alarak çalışmalara başladım. Büyük bir virüs büyüklüğünde ama her hangi bir hücreye gereksinim duymadan kendi kendine bölünebilen bu partiküllerin önce morfolojik, daha sonra memeli hücreler üzerine etkileri üzerine yoğunlaştım. Elde ettiğim veriler Dr. Kajander’inde ilgisini çekti ve birlikte şimdiye kadar kimse tarafından tanımlanmamış bu ‘nanoorganizmaları’ geçici olarak ‘nanaobakteri’ olarak isimlendirdik ve yıllar süren araştırmalarımıza başladık. Her yeni buluşun geçtiği çetrefilli yollardan geçtik. Hatta Nobel Tıp ödülüne aday gösterildik. Bizden nükleik asit yapılarının tanımlanması istendi. Fakat nanobakterilerin standart dışı morfolojik yapıları (apatit bir ‘hücre duvarı’) standart teknikleri kullanmamıza engel oldu. Yüzeyi mineralle kaplı bir hücreyle çalışmak gerçekten çok zor. Son derece ilkel bir yaşam formu olan nanaobakterilerin adını diğer bilim insanlarının da önerileriyle calcifying nanoparticles (CNP) yani ‘kalsifiye olan nanopartiküller’ olarak değiştirdik. Çünkü ne DNA ne de RNA araştırma sonuçları tatmin ediciydi. Bundan 5 yıl öncesine kadar kabullenilemeyen bu sonuçlar bugün ‘canlı’ tanımın moleküler biyoloji ve nanoteknoloji uzmanlarınca değiştirilmesiyle anlam kazandı. Bütün bulgularımız çok önemli bilimsel dergilerde yayımlandıkça daha da çok ilgi çektik. NASA Johnson Uzay Merkezinden bilim insanı olarak iş teklifi aldım ve Houston’da araştırmalarıma devam ettim. Genelde astronot sağlığı ve başka gezegenlerde ilkel hayat arama projelerinde bilim direktörü olarak çalıştım. Dünyanın dört bir yanından ekipler araştırmalarımıza katıldılar. Her yeni buluş gibi inanmayan bilim gruplarıyla yüz yüze adeta savaş verdik. Sonuç: savaş devam ediyor. Bu savaş kaç yıl daha sürer bilinmez. Mikrobiyoloji tarihi yeni mikroorganizmaların keşfeden bilim insanlarının kendi meslektaşlarıyla olan savaşını yazsa sanırım yazılmış genel mikrobiyoloji kitaplarından çok daha fazla yer tutar. Bir ara çalışmalarıma ara verdim, tekrar dönme aşamasındayım. Bu arada Habertük gazetesinde bilim köşe yazarı olarak halka ‘azıcıkta bilim okuyun’ mesajları vermeye çalıştım. Öyle görünüyor ki işe yaramışta. Çok güzel tepkiler geliyor. Besbelli insanlar bilim dünyasında neler olduğunu takip etmek istiyor ama onlara sadece magazin ve siyaset sunuluyor.

Araştırdığınız nanopartiküller ne tür hastalıklara sebep oluyor?
Patolojik kalsifikasyonlara sebep olduğunu çeşitli kliniklerinde bize katılmasıyla 20 yıllık bir araştırma sonunda, gösterdik. Patolojik kalsifikasyon halk arasında kireçlenme olarak bilinir. Kemik ve dişler dışında vücudun neresinde ekstra kalsiyum fosfat, kalsiyum karbonat birikmesi olursa bu patolojik bir bulgudur. Örneğin böbrek ve diş taşları, eklem kireçlenmeleri, kalp kapakçıkları ve damar kireçlenmeleri, prostatit ve kanserlerde görülen yumuşak doku kireçlenmeleri en bariz örnekler.

Bu hastalıkların bulguları, belirtileri ve tedavileri hakkında genel bilgiler verebilir misiniz?
Her kireçlenme hastalığının bulgusu farklı doğal olarak. Teşhisi röntgen, ultrasonorafi veya CT scan teknikleriyle koyulabilir. Kireçlenmenin bilinen bir tedavisi yok. Maalesef kireçlenen organ bir süre sonra fonksiyonunu yitirmeye başlar. Hayati organlarda gelişen bu durum ölümle sonuçlanabilir. Biz kliniğe yönelik araştırmalarımız sırasında bu hastalıkların erken teşhis ve tedavisi üzerine de yoğunlaştık. Patent almış tedavilerimizi özellikle Cleavland Klinikteki gönüllü hastalar üzerinde denediğimizde çok başarılı sonuçlar aldık. Fakat her yeni tedavi gibi FDA onayı almadan rutin tedavilere girmek imkansız. Kullanılan her tedavi epey sıkıntılı aşamalardan sonra hastalara ulaşabiliyor.

Bu hastalığın dünyada ve Türkiye'de görülme sıklığı nedir, bu konuda istatistikî bilgileri paylaşabilir misiniz?
Kalsifikasyon hastalıkları çok çeşitli ve genelleyerek bu problem hakkında istatistiki bir bilgi vermek bu anlamda çok zor. Çünkü bu hastalıkları ‘dünyada’ olarak genelleyemeyeceğimiz gibi ‘ülkede’ olarak da genelleyemeyiz. Çünkü hastalık yüzdesi aynı şehirdeki köyden köye dahi değişmektedir. Ama kısaca şunu söyleyebilirim ki tıp dünyasında patolojik kalsifikasyonun bulunduğu ‘artheriosclerosis’ dünyadaki bir numaralı katil olarak kabul edilmektedir.

Kısaca kendinizden bahsedebilir misiniz?
Benim yaşam filozofim: yaşadığımız sürece hayatımızdaki ‘imkansız’ları yaratan ne ailemiz, ne toplum, ne de ülkemiz. Kendimiziz! Hayallerimize getirdiğimiz sınırlarla ve inançsızlığımızla hayatımızı sınırlıyoruz. Bir şeyleri değiştirmek için o bir şeyleri maniple etmek yerine ona bakış açımızı değiştirmeliyiz. Çevrede egosu uğruna hayatını heba eden o kadar çok insan var ki. Bu insanların varlığı başarısızlığa sebep olarak gösterilmemeli. Başkalarını aşağılayarak büyüyeceğini zanneden o küçücükleri kendi dünyalarında yalnız bırakıp kendi yolumuza devam etmekle ancak başarı ve mutluluğa ulaşabiliriz.

Bugüne kadar eğitim aldığınız ve çalıştığınız kurumlar hakkında bilgi verebilir misiniz?
Eğitim: İlkokul: Seyranbağları ilkokulu. Ortaokul ve Lise: Kocatepe Mimar Kemal Lisesi. Üniversite: Hacettepe Üniversitesi, Biyoloji. Mastır ve doktora: Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Mikrobiyoloji Bölümü. Doktora Sonrası Eğitim: Kuopio Üniversitesi, Biyoteknoloji Bölümü, Finlandiya. Doçentlik: Kuopio Üniversitesi, Biyoteknoloji Bölümü, Finlandiya ve ardından Türkiye’de denklik.

Çalışma Hayatım: Ankara Üniversitesi Tıp fakültesi Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalında 7 yıl araştırma görevlisi. Finlandiya Kuopio Üniversitesi Biyoteknoloji bölümünde Researcher ve Assistant prefessor olarak 11 yıl, NASA Johnson Space Center’da bilim direktörü olarak 8 yıl, NB Research LTD’de vice president olarak 4 yıl. Hobi olarak, Habertürk Gazetesi bilim köşe yazarı: 3 yıl, TRT Ankara Radyosu Klasik Müzik prodüktör ve sunuculuğu 2 yıl.


Eğitim aldığınız kurumların halen bulunduğunuz konuma gelmenizdeki katkıları nelerdir, şu anda çalıştığınız kurumu neden seçtiniz?
Bu katkıları A-B-C diye sıralamak çok güç doğrusu. Kimi kurumlar süper eğitimiyle beni bilimsel bakımdan geliştirirken kimi kurumlarda oynanan çirkin politik oyunlarıyla bana bilimdeki sürati yavaşlatan kişilerin yine egosu yüksek ‘bilim insanları’ olduğunu öğretti. Bu da bir çeşit eğitim ve başarıya katkı bence. Ben son çalıştığım kurumları bu politik oyunların en az oynandığı kurumlar arasından seçtim.

Halen pratiğini yaptığınız branşın Türkiye ve ABD'deki durumunu karşılaştırabilir misiniz?
Kısa bir yanıt olacak ama, teknoloji olarak dışarıda ne varsa bizde de aynısı var. Yaratıcı genç beyinler deseniz alası var. Ama bütün bunların yanı sıra birde şahane çalışabilecek çarkların arasına sokulmuş çubuklar bir de bu çubukların çıkarılıp atılmasına engel olan sistem bozuklukları var.

Halen çalışmakta olduğunuz kurumu ya da çalışmış olduğunuz kurumları eğitim, araştırma ve sağlık hizmetleri konuları açısından Türkiye'deki kurumlar ile karşılaştırabilir misiniz?
Hayır! Çünkü ülkemdeki iş başvurularına olumlu yanıt alamadım ki sistemin içerisine girerek neler oluyor bir gözleyeyim. Ben 20 yılı aşkın süredir Türkiye’de bir bilimsel kurum içerisinde çalışmıyorum. Sadece dışarıdan gözlemlerimi ve sistem içerisinde tanıdığım dostlarımın serzenişlerini dile getiriyorum. Fakat şunu da söylemeden geçersem haksızlık olur. Ülkemde bütün bu zorluklara rağmen yılmadan çarkları zorlayan bir grup var ki bence her biri adeta milli bir bilim kahramanı. Keşke o insanlara daha çok destek olunsa. Keşke o insanlar bilimde alınacak kararlarda direkt söz sahibi olsa. Her şey çok daha farklı olurdu.

Türkiye'de halen eğitim almakta olan biyoloji öğrencilerine ya da biyologlara neler önerirsiniz?
Benim önerilerim her meslekten insana aynı. Çünkü her meslekten insan enflasyonu başladı. Doktorlar, mühendisler, sanatçılar …. Sivrilebilmek için çok başarılı bir öğrenci olmanın yanı sıra çok iyi bir insan, grup elemanı, problem çıktığında şikayet etme yerine çözüm arayan, entelektüel, en az bir yabancı dili çok iyi derecede bilen kişilik özelliklerini taşımalı. Bilgi her an öğrenilebilir ama diğer özellikler yaşam boyunca geliştirilebiliyor.

Hangi bilimsel dergileri takip ediyorsunuz?
Belirli bir listem yok. Okuduğum bilimsel dergiler gerçekten sayamayacağım kadar çok. Nature, Scince. New Scientist ve PNAS örnek olarak verebileceğim dergiler.

Mesleğinizle ilgili en çok ziyaret ettiğiniz 3 internet sitesi nedir?
Aynı şey internet sitesi için de geçerli. Ama her gün NASA’nın bilim sayfasını mutlaka okurum.

Alanınızda araştırma yapanlara mutlaka okumalarını tavsiye ettiğiniz kitaplar hangileri?
Bu soruda da roman gibi şu ya da bu kitap diyemem. Bilim artık dört nala. Bugün çıkan bir kitaptaki bilgi yarın yalanlanabiliyor. Kitap yerine alanlarındaki bilimsel dergilerden aylık çıkan yayınları takip etmelerini tavsiye ederim.

Bilim ile uğraşan veya ilgilenen herkese mutlaka okumalarını tavsiye ettiğiniz kitaplar hangileri? Ayrıca yaptığınız spor, tavsiye edeceğiniz film, müzik nelerdir?
Ben skuba dalışı, plates ve yogayla ilgileniyorum. Bilim Kurgu filimler hoşuma gidiyor. Şimdiye kadar seyredip etkilendiğim filimler arasında Powder, What the bleep do we know ve Avatar var. Okuduğum kitaplar her türden. Yemek kitapları, dinlerle ilgili kitaplar, filozofi kitapları, romanlar, şu sıralar tarih kitapları. Madem tarih tekerrür eder diyorlar belki ülkemin nereye gittiğini anlarım diye ipucu arıyorum galiba. Müzik: klasik batı müziği ve new age.

Yurt dışında biyolog olmanın sıkıntıları nelerdir?
Ben biyolog olmanın sıkıntısını yurt dışında değil ülkemde yaşadım ve yaşıyorum.

Türkiye'de biyolojinin durumu nedir? Ülke dışında tahsil almak gerekli midir? Kimler için daha uygundur?
Ben ülkemde biyolog oldum ve bugün geldiğim noktada temelim orada atıldı! Şu sıralar eğitim nasıl, öğrenciler neye yönlendiriliyor bilemiyorum. Ama tek bildiğim şey ne benim dönemimde ne de şimdi gençlere ‘dışarıda kurtlar sofrası var, güçlü olun’ uyarısı yapılmıyor. Yurt dışı bir kaçış değil. Orada daha büyük kurtlar sofrası var. Eğer eğitim alt yapınız yönünden, temeliniz ve daha önce de söylediğim açılardan zayıfsanız.
NEVA ÇİFTÇİOĞLU Img_0011
ABD'deki kurumların yabancı biyologlara ve özellikle Türklere karşı özel bir tutumu var mıdır?
Hayır! Gücünüz bilginiz ise, güvenilir bir insansanız, çalışkansanız, iyi bir ekip elemanıysanız önünüzde kapılar açılıyor. En azından ben bir zorluk çekmedim.
NEVA ÇİFTÇİOĞLU Dcp03011
ABD'deki ünlü araştırma merkezlerine eğitim amaçlı olarak girebilmek mümkün müdür?
Tabiki ama ciddi maddi destek almak gerekiyor. Bu aileden de olabilir, bir bursla da olabilir. Gelip işe girmek kolay değil çünkü. İşe girip okulla paralel götürmekse zor en azından başlangıçta. Kolay değil yeni bir ülkeye uyum göstermek. Psikolojik olarak adaptasyon süresince tanıdık birileri ve maddi destek en iyisi. Gerçi ben yapayalnız sadece bir bavul ve devlet bursuyla yurt dışına çıktım ama derhal üniversitede çalışma imkanım oldu. NASA’dan bahsetmek gerekirse NASA bünyesi dışındaki araştırmalar için destek olabiliyor üniversiteler vs ama kendi bünyesi içerisine almakta çok katı kuralları var. Genelde ‘başvuru yapanları değil, seçtiklerimizi alırız’ tarzında bir yaklaşımları var. Süper bir not ortalamasıyla iyi bir üniversitede yer alan gençler eğer NASA hayal ediyorlarsa bence imkansız değil. Zaten imkansız diye bir şey yok ki.

******

BİLİM BİZİM NEYİMİZE…

Bugün bir e-posta aldım. Okuyunca donakaldım. Kahroldum. Ağlamakla gülmek arasında uzun zaman bocaladım. Tam büyük mizah ustamız rahmetli Aziz Nesin’lik bir durum. Sonunda sizlerle paylaşmaya karar verdim.
Durumu özet olarak bilgi ve duygularınıza sunuyorum.
Efendim, Doç.Dr. Neva Çiftçioğlu gerçek bir Türk hanımefendisi. Finlandiya’da doçentlik ünvanını alan ilk yabancı. Kendisi kireçlenmenin müsebbibi olan ve nanobakteri adı verilen mikrobu bulmuş. Bu buluşu nedeniyle dünyanın her yerinden davetler, ödüller almış. 2,5 yıldan beri NASA’da (Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi) çalışan ilk Türk bilimkadını. Önümüzdeki yıllarda da kalp ve böbrek hastalıklarının teşhisine ilişkin, patenti yüzlerce milyon dolar değerinde önemli bir buluşu açıklanacakmış. Buraya kadar çok güzel. Ama Türkiye onu tanımıyor, Türk yetkililerden aldığı tek bir tebrik bile olmamış. Bilim dünyasında ona “Türklüğünden vazgeç, daha çok parla” diye akıl verenlere o inatla “asla” demeye devam ediyor.
Türk olması büyük sorun olmuş. Finlandiya’da Türk olduğu hiç anılmamış. Vatandaşlık başvurusu bile yapmamış ama, onu hep Finli gibi tanıtmışlar dünyaya. Mesela NASA’ya gittiğinde, “NASA’ya giren ilk Finli” diye başlık atmış bir gazete. 1996 da başarılı bilim insanlarının bulunduğu bir törene çağrılmış ; bu törende Türk bayrağının altına gittiğinde onu oradan alıp Finlandiya bayrağının altına almışlar. Çok ağırına gitmiş bu…
1996 yılında Finlandiya Hükûmeti onu buluşunu bilim dünyasına açıklamak üzere ABD’ye göndermiş. New York’ta bulunan dünyanın dört büyük laboratuarından biri olan Cold Spring Harbor Laboratories’e gitmiş. Meğerse Amerikalılar da o dönemde aynı bakteriyi Mars gezegeninde bulmuşlar. Bunun üzerine birlikte Astrobiyoloji Enstitüsü’nü kurmuşlar. Bulduğu bakteriyle ilgili olarak ABD’de kurulan büyük bir firmanın da sahiplerinden biriymiş. Firmanın CEO’su “senin Türk olmandan yoruldum” diyerek kendisine ABD vatandaşlığına geçmesini önermiş. Yanıtı kısa ve öz : ASLA ! Ve ekliyor : Ben milliyetçi olduğumu bilmezdim, ama dışarıda kalınca insan ülkesinde kızdığı şeyleri bile özler hale geliyor…Şaşırıyorlar Amerikalılar. Sana hiç kimse sahip çıkmıyor, sen neden Türk olmakta ısrar ediyorsun ? diye soruyorlar kendisine.
Ankara Tıp Fakültesi’nde asistan iken doktorasını bitirmek üzereymiş. Astım hastalığı hakkında bir tez hazırlamış hocalarına sunmuş. Bölüm başkanı olan hocası tezi herkesin gözü önünde çöpe atmış. O çöpe atılan tezi birkaç yıl sonra tıp dünyasının üç büyük bilimsel dergisinden birinde yayınlanmış. Ankara ona doçentliğini vermediği için Finlandiya’da doçentlik ünvanı alan ilk yabancı olmuş.
Finlandiya’da bakteri çalışmaları yaparken Bilkent Üniversitesi Rektörü ve Genetik Bölümüne başvurarak “gelin bunu birlikte yapalım, patenti Türkiye’ye ait olsun” önerisini yapmış. Gelen yazılı yanıtta “siz galiba iş arıyorsunuz” deyip kabul etmemişler. Hacettepe Tıp Fakültesi de “bu bizi aşar” demiş. Hasrete dayanamayıp Türkiye’ye dönmüş ve Başkent Üniversitesi’nde çalışmaya başlamış. Kendisine mikrobiyoloji kliniğinde 9 ay boyunca dışkı tahlili yaptırmışlar. Sonunda Finlandiya’daki profesörü “sen orada ziyan oluyorsun” diyerek isyan etmiş ve Türkiye’ye onu almaya gelmiş.
Bana yurtdışında “Everest’in tepesine bayrak diken kadın” gözüyle bakıyorlar, ama bugüne kadar hiçbir Türk yetkilisinden tebrik almadım. Sadece bir kişi, nasıl oldu bilmiyorum, İskandinav Tıp Ödülünü kazandığım zaman, Ziraat Bankası eski Genel Müdürü bir tebrik kartı gönderdi ; halâ saklarım diyor bu değerli Türk Bilimkadını…
Yetişmiş beyin gücünün başka diyarlara göçmek zorunda bırakılmadığı, kendi yağımız, kendi şekerimiz ve kendi unumuz ile kendi helvamızı yapabileceğimiz özlediğimiz o Türkiye çooook uzaklarda olmasa gerek..

*****

Tersine beyin göçü için komite kurulacak
NASA çalışanı Çiftçioğlu’nun yurtdışındaki Türk bilim insanlarının Türkiye'ye döndürülmesi için yaptığı teklif üzerine ilk adım atılıyor. Bakanlık - üniversite - özel sektör işbirliğiyle komite oluşturulacak

Tersine beyin göçü için komite kurulacak
Gülçin Üstün ANKARA

Yurtdışında başarılı işlere imza atan Türk bilim insanlarının Türkiye'ye dönmesini cazip hale getirmek için Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, üniversiteler ve özel sektör işbirliği yapacak. Tersine göçü sağlamanın ilk adımı, ülkesine dönmek isteyen yurtdışındaki başarılı isimleri yönlendirecek bir koordinasyon kurumu oluşturulması ile atılacak.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, konuyu, Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) çalışanı Doç. Dr. Neva Çiftçioğlu’nun önerisi üzerine gündemine aldı. Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan imzasıyla, Dışişleri, Milli Eğitim Bakanlığı ve YÖK’e birer yazı gönderildi. Yazıda, "Ülke olarak yetişmiş insan kaynaklarımızdan azami ölçüde faydalanmak için onların izlenmesi, geri dönüşlerinde ülkemize yüksek faydayı sağlayacak alanlarda istihdam edilmelerini sağlayacak ve onlara yol gösterecek bir koordinatör kurum belirlenmesi ve oluşturulması gerekmektedir" denildi.

Kireçlenme mikrobunu buldu
Kireçlenmelere yol açan "nanobakteri" mikrobunu bulan, geçtiğimiz aylarda Türkiye'ye kesin dönüş yapan, ancak uygun bir çalışma ortamı bulamayan Çiftçioğlu, koordinasyon kurumu oluşturulması önerisini gündeme getirdi. Önerisinin kabul görmesini Milliyet'e değerlendiren Çiftçioğlu, "Yetkililerin öneriye pozitif yaklaşarak kısa sürede girişimde bulunması beni çok mutlu etti" dedi.

Yaptırım gücü olmalı
Kurumun başarıya ulaşması için üniversite ve özel sektörün desteğinin gerekli olduğunu ifade eden Çiftçioğlu, "Büyükelçiliklerle de işbirliği yapılarak, nerede kaç bilim insanı, mühendis veya sanatçı Türk vatandaşı olduğunun ortaya çıkarılması lazım" dedi.
Türkiye'de kurulmakta olan teknolojilere destek olacak anahtar insanların dönmeleri için teşvik edilebileceğini dile getiren Çiftçioğlu, "Koordinasyon kurumunun bir yaptırım gücü olmalı. Başvuru yapacak kişiler için standartlar, kriterler dikkatle oluşturulmalı. Aksi takdirde bu kurum bilim insanları için kurulmuş bir 'iş ve işçi bulma kurumu' görüntüsüne bürünür" diye konuştu.

Gelenlerin yüzde 20’si kalıyor
Uzun süre yurtdışında çalışanların ülke, aile ve kültür hasreti nedeniyle geri döndüğünü söyleyen Neva Çiftçioğlu, oluşturulacak kurumun bilim insanlarının iş arama sürecini kısaltacak, onlara ülkesinde değer gördüğünü hissettirecek bir yapıya sahip olması gerektiğine işaret etti. Çiftçioğlu şöyle konuştu:
"Beyin göçü Türkiye'nin kanayan bir yarası. Yurtdışında binlerce Türk insanı, bulunduğu işyerlerinde anahtar insan olarak çalışıyor. Keşke ülkemizin satın aldığı teknolojinin yüzde kaçının Türk beyinleri tarafından oluşturulduğunu saptayabilsek. Eminim sonuç herkesi şaşırtırdı. Artık teknoloji satın alan değil, teknolojiyi kendi oluşturan bir ülke olmalıyız. Aksi halde bizim beyinlerimizin katkıda bulunduğu ülkeler teknolojide bir noktaya daha hızlı gelir ve bizi hâlâ 'gelişmekte olan ülke' listesine yazmaya devam ederler."

Admin
Admin

Mesaj Sayısı : 5221
Kayıt tarihi : 27/01/08

https://zeka.yetkinforum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz