Ataolo Behramoğlu-Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Birşey Var
1 sayfadaki 1 sayfası
Ataol Behramoğlu-Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Birşey Var
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği
İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya
Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin
İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına
İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına
Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın
Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe,bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana
Ataol Behramoğlu
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği
İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya
Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin
İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına
İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına
Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın
Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe,bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana
Ataol Behramoğlu
En son Admin tarafından Paz Nis. 11, 2010 9:46 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
YIKILMA SAKIN
Kötü şey uzakta olmak
Dostlarından, sevdiğin kadından
Yasaklanmak bütün yaşantılara
Seni tamamlayan, arındıran
Kapatıldığın dört duvar arasında
Sağlıklı, genç bir adam olarak
Neler gelmez ki insanın aklına
Sevinçli, özgür günlere dair
Kalmıştır yüzlerce yıl uzakta
Onunla ilk kez öpüştüğün şehir
Acı, zehir zemberek bir hüzün
Kalbinden gırtlağına doğru yükselir
Görüyorsun işte küçük adamları
Köhnemiş silahlarıyla saldıran sana
Kimi tutsak düşmüş kendi dünyasına
Kimisi düpedüz halk düşmanı
Diren öyleyse, diren, yılma
Yürüt daha bir inatla kavganı
Babeuf'u hatırla, Nazım Hikmet'i
Bir umut ateşi gibi parlayan zindanlarda
Hatırla Danko'nun tutuşan kalbini
Karanlıkları yırtmak arzusuyla
Ve faşizme karşı, zulme, zorbalığa
Düşün acılar içinde vuruşan kardeşleri
Kötü şey uzakta olmak
Dostlarından, sevdiğin kadından
Yasaklanmak bütün yaşantılara
Seni tamamlayan, arındıran
Ama bir devrimciyi haklı kılan
Biraz da acılardır unutma
Yıkılma sakın geçerken günler
Yaralayarak gençliğini
Onurlu, güzel geleceklerin
Biziz habercileri düşün ki
Ve halkın bağrında bir inci gibi
Büyüyüp gelişmektedir zafer.
ATAOL BEHRAMOĞLU
Dostlarından, sevdiğin kadından
Yasaklanmak bütün yaşantılara
Seni tamamlayan, arındıran
Kapatıldığın dört duvar arasında
Sağlıklı, genç bir adam olarak
Neler gelmez ki insanın aklına
Sevinçli, özgür günlere dair
Kalmıştır yüzlerce yıl uzakta
Onunla ilk kez öpüştüğün şehir
Acı, zehir zemberek bir hüzün
Kalbinden gırtlağına doğru yükselir
Görüyorsun işte küçük adamları
Köhnemiş silahlarıyla saldıran sana
Kimi tutsak düşmüş kendi dünyasına
Kimisi düpedüz halk düşmanı
Diren öyleyse, diren, yılma
Yürüt daha bir inatla kavganı
Babeuf'u hatırla, Nazım Hikmet'i
Bir umut ateşi gibi parlayan zindanlarda
Hatırla Danko'nun tutuşan kalbini
Karanlıkları yırtmak arzusuyla
Ve faşizme karşı, zulme, zorbalığa
Düşün acılar içinde vuruşan kardeşleri
Kötü şey uzakta olmak
Dostlarından, sevdiğin kadından
Yasaklanmak bütün yaşantılara
Seni tamamlayan, arındıran
Ama bir devrimciyi haklı kılan
Biraz da acılardır unutma
Yıkılma sakın geçerken günler
Yaralayarak gençliğini
Onurlu, güzel geleceklerin
Biziz habercileri düşün ki
Ve halkın bağrında bir inci gibi
Büyüyüp gelişmektedir zafer.
ATAOL BEHRAMOĞLU
AĞUSTOS KONUĞU
Odama bir an giren uçucu bir böcek
-Arıdan irice, kanatları renkli-
Dolaştı bir süre, vızıldamadan.
Sonra bulup yolunu pencerenin
Çıkıp gitti
Bir öykü çeviriyordum Çehov'dan
Masamda bira bardağı
-Odam, kitaplarım,olağan dünyam-
Tül perdede ağustos ışınları
Tanık oldu yaşamıma
Bu uçucu böcek, sadece bir an
Çıkıp gitti sonra
Tıpkı yaşamıma bir an katılan
Sonra yitip giden bir sevgili gibi
***********
ALANYA GÜNLÜKLERİ
Bir bereket tanrıçası gibi geldin kadınım
Sepetinde peynir, ekmek ve suyla
Akdeniz gibi çırpınıyordu eteklerin
Gözlerinde tuz ve mavilikler
Bir bereket tanrıçası gibi geldin kadınım
Vaadiyle yakın mutlulukların
Uzak denizlerin çağırışımıyla
Sonra sessizlik ve çiçekler kapladı her yani
Kuşların ötüşlerinde ışıktan damlalar
Yaprakların birbirine dokunuşunda
Bizi aşka çağıran sözcükler var
Bir bereket tanrıçası gibi geldin kadınım
Çatlayan narlar, taşan ırmaklar
Ve kanımı köpürten bir salınışla
Derinde, azıcık derinde
Hüzün var
Dokunulduğunda
Sızlıyor içimdeki derin fay kırığı…
Ama rüzgar, diliyle,
Yaraları iyileştirmede ustadır…
Ve Akdeniz
Tuzuyla…
Çiçeklerin derin rüyasını
Bozamaz bir arının konuşu bile
Tıpkı öyle, bir yaz gününün
Büyüsündeyiz seninle
Bir çocuk ağlıyor, bir sandal
Usulca ayrılıyor kıyıdan
Fesleğen kokusu dağılıyor
Öptüğüm parmak uçlarından.
Denizin bitimsiz uğultusu
Yoğunlaştırıyor sessizliği
Uzanmak otlara yüzükoyun
Ve susmak..bir ağaç gibi…
Tanıdığım bir deniz tutulması bu
Çok eski zamanlardan
En uzak çocukluğumdan belki
Belki dünyaya geldiğim an
Tanıdığım bir baş dönmesi bu
Bana gözlerinden yansıyan
Mücevher gözlerinin
Gizemli ırmaklarından
Tanıdığım bir yürek çarpıntısı bu
İçimde yükselip duran,
Bedenlerimiz birleştiğinde
Güneşi bir daha tutuşturan…
Denizi kadına benzeten
Dizeler anımsıyorum…
Oysa
Olanca gücüyle
Karaya yüklenen
Dalgalarda
Erkeği görüyorum ben..
Köpükler saçarak
Tenine toprağın
Çekilen geriye..
Bir an esrik ve şaşkın,
Sonra yine
Saldıran
Yeni bir güçle…
Ya da bitkin
Gelgitlerden
Uyuklayan;
Toprağın
Ayaklarının dibinde..
Topraktır
Dişi olan;
Bir rahim gibi
Güçlü, kıpırtısız
Doyumsuz
Beklemede…
*********
AŞK İKİ KİŞİLİKTİR
Değişir yönü rüzgarın
Solar ansızın yapraklar;
Şaşırır yolunu denizde gemi
Boşuna bir liman arar;
Gülüşü bir yabancının
Çalmıştır senden sevdiğini;
İçinde biriken zehir
Sadece kendini öldürecektir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk, iki kişiliktir.
Bir anı bile kalmamıştır
Geceler boyu sevişmelerden
Binlerce yıl uzaktadır
Binlerce kez dokunduğun ten;
Yazabileceğin şiirler
Çoktan yazılıp bitmiştir;
Ölümdür yaşanan tek başına.
Aşk, iki kişiliktir
Avutmaz olur artık
Seni bildiğin şarkılar;
Boşanır keder zincirlerinden
Sular tersin tersin akar;
Bir hançer gibi çeksen de sevgini
Onu ancak öldürmeye yarar:
Uçarı kuşu sevdanın
Alıp başını gitmiştir;
Ölümdür yaşanan tek başına.
Aşk, iki kişiliktir.
Yitik bir ezgisin sadece
Tüketilmiş ve düşmüş gözden;
Düşlerinde bir çocuk hıçkırır
Gece camlara sürtünürken;
Çünkü hiç bir kelebek
Tek başına yaşamaz sevdasını,
Severken hiç bir böcek
Hiç bir kuş yalnız değildir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk, iki kişiliktir.
************
BEN Mİ, EVET
ben mi? evet...
bir gün çıkıp gideceğim kapıları, evleri, dergileri, hüzünler bırakarak...
bir çiçek merhaba diyecek...
hoşgeldin diyecek dağ...
orman gülümseyecek...
anımsayışların, bekleyişlerin, ümitlerin ya da ümitsizliklerin
hırsların, yarışların, tasaların kalktığı yerde
tam anlatının, salt anlatının kaldığı yerde başlayacak şiir...
hiç kimseye seslenmeyen, kendi kendine yeten sadece...
kendi mantığı; kendi güzelliği içinde tutarlı...
ama halkın yaşantısı girecektir oraya, çünkü yaşayan büyük
bir şeydir halk...
deniz ve ufuk girecek, karınca yuvaları, gökyüzü, kozalaklar
ve kopuk ve artık hasetsiz bir aşk...
yani sevişmek denizle, koşulsuz, önyargısız, hesapsız...
yani uzanmak ve düşünmek binlerce yıl..
doğan, ölen ve yaşayan şeyleri...
doğumu, ölümü ve yaşamayı
yani dingin ve büyük olan herşeyi anlatmak...
ben mi?evet. çıkıp gideceğim bir gün...
tasasız, gözyaşsız, geride birşey bırakmadan ve birşey beklemeden
ilerde...
sadece yağmur sularından pırıl pırıl bir yürek
artık kendi kendinin anlamı ve nedeni olan bir yürekle...
-Arıdan irice, kanatları renkli-
Dolaştı bir süre, vızıldamadan.
Sonra bulup yolunu pencerenin
Çıkıp gitti
Bir öykü çeviriyordum Çehov'dan
Masamda bira bardağı
-Odam, kitaplarım,olağan dünyam-
Tül perdede ağustos ışınları
Tanık oldu yaşamıma
Bu uçucu böcek, sadece bir an
Çıkıp gitti sonra
Tıpkı yaşamıma bir an katılan
Sonra yitip giden bir sevgili gibi
***********
ALANYA GÜNLÜKLERİ
Bir bereket tanrıçası gibi geldin kadınım
Sepetinde peynir, ekmek ve suyla
Akdeniz gibi çırpınıyordu eteklerin
Gözlerinde tuz ve mavilikler
Bir bereket tanrıçası gibi geldin kadınım
Vaadiyle yakın mutlulukların
Uzak denizlerin çağırışımıyla
Sonra sessizlik ve çiçekler kapladı her yani
Kuşların ötüşlerinde ışıktan damlalar
Yaprakların birbirine dokunuşunda
Bizi aşka çağıran sözcükler var
Bir bereket tanrıçası gibi geldin kadınım
Çatlayan narlar, taşan ırmaklar
Ve kanımı köpürten bir salınışla
Derinde, azıcık derinde
Hüzün var
Dokunulduğunda
Sızlıyor içimdeki derin fay kırığı…
Ama rüzgar, diliyle,
Yaraları iyileştirmede ustadır…
Ve Akdeniz
Tuzuyla…
Çiçeklerin derin rüyasını
Bozamaz bir arının konuşu bile
Tıpkı öyle, bir yaz gününün
Büyüsündeyiz seninle
Bir çocuk ağlıyor, bir sandal
Usulca ayrılıyor kıyıdan
Fesleğen kokusu dağılıyor
Öptüğüm parmak uçlarından.
Denizin bitimsiz uğultusu
Yoğunlaştırıyor sessizliği
Uzanmak otlara yüzükoyun
Ve susmak..bir ağaç gibi…
Tanıdığım bir deniz tutulması bu
Çok eski zamanlardan
En uzak çocukluğumdan belki
Belki dünyaya geldiğim an
Tanıdığım bir baş dönmesi bu
Bana gözlerinden yansıyan
Mücevher gözlerinin
Gizemli ırmaklarından
Tanıdığım bir yürek çarpıntısı bu
İçimde yükselip duran,
Bedenlerimiz birleştiğinde
Güneşi bir daha tutuşturan…
Denizi kadına benzeten
Dizeler anımsıyorum…
Oysa
Olanca gücüyle
Karaya yüklenen
Dalgalarda
Erkeği görüyorum ben..
Köpükler saçarak
Tenine toprağın
Çekilen geriye..
Bir an esrik ve şaşkın,
Sonra yine
Saldıran
Yeni bir güçle…
Ya da bitkin
Gelgitlerden
Uyuklayan;
Toprağın
Ayaklarının dibinde..
Topraktır
Dişi olan;
Bir rahim gibi
Güçlü, kıpırtısız
Doyumsuz
Beklemede…
*********
AŞK İKİ KİŞİLİKTİR
Değişir yönü rüzgarın
Solar ansızın yapraklar;
Şaşırır yolunu denizde gemi
Boşuna bir liman arar;
Gülüşü bir yabancının
Çalmıştır senden sevdiğini;
İçinde biriken zehir
Sadece kendini öldürecektir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk, iki kişiliktir.
Bir anı bile kalmamıştır
Geceler boyu sevişmelerden
Binlerce yıl uzaktadır
Binlerce kez dokunduğun ten;
Yazabileceğin şiirler
Çoktan yazılıp bitmiştir;
Ölümdür yaşanan tek başına.
Aşk, iki kişiliktir
Avutmaz olur artık
Seni bildiğin şarkılar;
Boşanır keder zincirlerinden
Sular tersin tersin akar;
Bir hançer gibi çeksen de sevgini
Onu ancak öldürmeye yarar:
Uçarı kuşu sevdanın
Alıp başını gitmiştir;
Ölümdür yaşanan tek başına.
Aşk, iki kişiliktir.
Yitik bir ezgisin sadece
Tüketilmiş ve düşmüş gözden;
Düşlerinde bir çocuk hıçkırır
Gece camlara sürtünürken;
Çünkü hiç bir kelebek
Tek başına yaşamaz sevdasını,
Severken hiç bir böcek
Hiç bir kuş yalnız değildir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk, iki kişiliktir.
************
BEN Mİ, EVET
ben mi? evet...
bir gün çıkıp gideceğim kapıları, evleri, dergileri, hüzünler bırakarak...
bir çiçek merhaba diyecek...
hoşgeldin diyecek dağ...
orman gülümseyecek...
anımsayışların, bekleyişlerin, ümitlerin ya da ümitsizliklerin
hırsların, yarışların, tasaların kalktığı yerde
tam anlatının, salt anlatının kaldığı yerde başlayacak şiir...
hiç kimseye seslenmeyen, kendi kendine yeten sadece...
kendi mantığı; kendi güzelliği içinde tutarlı...
ama halkın yaşantısı girecektir oraya, çünkü yaşayan büyük
bir şeydir halk...
deniz ve ufuk girecek, karınca yuvaları, gökyüzü, kozalaklar
ve kopuk ve artık hasetsiz bir aşk...
yani sevişmek denizle, koşulsuz, önyargısız, hesapsız...
yani uzanmak ve düşünmek binlerce yıl..
doğan, ölen ve yaşayan şeyleri...
doğumu, ölümü ve yaşamayı
yani dingin ve büyük olan herşeyi anlatmak...
ben mi?evet. çıkıp gideceğim bir gün...
tasasız, gözyaşsız, geride birşey bırakmadan ve birşey beklemeden
ilerde...
sadece yağmur sularından pırıl pırıl bir yürek
artık kendi kendinin anlamı ve nedeni olan bir yürekle...
BEN ÖLÜRSEM AKŞAMÜSTÜ ÖLÜRÜM
Ben ölürsem akşamüstü ölürüm
Şehre simsiyah bir kar yağar
Yollar kalbimle örtülür
Parmaklarımın arasından
Gecenin geldiğini görürüm
Ben ölürsem akşamüstü ölürüm
Çocuklar sinemaya gider
Yüzümü bir çiçeğe gömüp
Ağlamak gibi isterim
Derinden bir tren geçer
Ben ölürsem akşamüstü ölürüm
Alıp başımı gitmek isterim
Bir akşam bir kente girerim
Kayısı ağaçları arasından
Gidip denize bakarım
Bir tiyatro seyrederim
Ben ölürsem akşamüstü ölürüm
Uzaktan bir bulut geçer
Karanlık bir çocukluk bulutu
Gerçeküstücü bir ressam
Dünyayı değiştirmeye başlar
Kuş sesleri, haykırışlar
Denizin ve kırların
Rengi birbirine karışır
Sana bir şiir getiririm
Sözler rüyamdan fışkırır
Dünya bölümlere ayrılır
Birinde bir pazar sabahı
Birinde bir gökyüzü
Birinde sararmış yapraklar
Birinde bir adam
Her şeye yeniden başlar
**************
BİR GÜN MUTLAKA
Bu gün seviştim, yürüyüşe katıldım sonra
Yorgunum, bahar geldi, silah kullanmayı öğrenmeliyim bu
yaz
Kitaplar birikiyor, saçlarım uzuyor, her yerde gümbür
gümbür bir telaş
Gencim daha, dünyayı görmek istiyorum, öpüşmek ne
güzel, düşünmek ne güzel, bir gün mutlaka yeneceğiz!
Bir gün mutlaka yeneceğiz, ey eski zaman sarrafları! Ey kaz
kafalılar! Ey sadrazam!
Sevgilim on sekizinde bir kız, yürüyoruz bulvarda, sandviç
yiyoruz, dünyadan konuşuyoruz
Çiçekler açıyor durmadan, savaşlar oluyor, her şey nasıl
bitebilir bir bombayla, nasıl kazanabilir o kirli adamlar
Uzun uzun düşünüyor, sularla yıkıyorum yüzümü, temiz
bir gömlek giyiyorum
Bitecek bir gün bu zulüm, bitecek bu han-i yağma
Ama yorgunum şimdi, çok sigara içiyorum, sırtımda kirli
bir pardesü
Kalorifer dumanları çıkıyor göğe, cebimde Vietnamca şiir
kitapları
Dünyanın öbür ucundaki dostları düşünüyorum, öbür
ucundaki ırmakları
Bir kız sessizce ölüyor, sessizce ölüyor orda
Köprülerden geçiyorum, karanlık yağmurlu bir gün, yürüyorum
istasyona
Bu evler hüzünlendiriyor beni, bu derme çatma dünya
İnsanlar, motor sesleri, sis, akıp giden su
Ne yapsam...ne yapsam her yerde bir hüzün tortusu
Alnımı soğuk bir demire dayıyorum, o eski günler geliyor aklıma
Ben de çocuktum, sevgililerim olacaktı elbette
Sinema dönüşlerini düşünüyorum, annemi, her şey nasıl
ölebilir, nasıl unutulur insan
Ey gök! senin altında sessizce yatardım, ey pırıl pırıl
tarlalar
Ne yapsam...ne yapsam...Dekart okuyorum sonradan...
Sakallarım uzuyor, ben bu kızı seviyorum, ufak bir yürüyüş
Çankaya' ya
Bir pazar, güneşli bir pazar, nasıl coşuyor yüreğim, nasıl karışıyorum insanlara
Bir çocuk bakıyor pencereden hülyalı kocaman gözlü nefis
bir çocuk
Lermontov' un çocukluk fotoğraflarına benzeyen kardeşi
bakıyor sonra
Ben şiir yazıyorum daktiloda, gazeteleri merak ediyorum,
kuş sesleri geliyor kulağıma
Ben mütevazi bir şairim, sevgilim, her şey coşkulandırıyor
beni
Sanki ağlayacak ne var bakarken bir halk adamına
Bakıyorum adamın kulaklarına, boynuna, gözlerine, kaşlarına
yüzünün oynamasına
Ey halk diyorum, ey çocuk, derken bende bir ağlama
İlençliyorum bütün bireyci şairleri, hale gidiyorum portakal
almaya
İlençliyorum o laf kalabaklıklarını, kurumuş yürekleri,
bireyin kurtuluşunu filan
İlençliyorum o kitap kurtlarını, bağışlıyorum sonradan
Uzun kış gecelerinden sonra kim bilir nasıl olur her şey
Uzun kış gecelerinden sonra, masallarda anlatılan
Durup durup bunları düşünüyorum, bir sevinci bir hüzün
izliyor arkadan
Yüreğim ipe sapa gelmez bir bahar göğü, Türkçe bir yürek
kısaca
Beklemek usandırıyor, telaşlı telaşlı bir şeyler anlatıyorum
sağda solda
Bir otobüse biniyorum, inceliyorum bir böceği tutarak
kanatlarından merakla
Yürürdüm eskiden baharda, o yıkıntıların ve çayırların
olduğu alanlara
Aklıma şiiri gelirdi o yaşlı Amerikalının, sonbaharı anlatan
şiiri
Çayırlar vardı o şiirde, baharı anımsatan ne de olsa
Böylece yeniden hazırlanıyorum bir coşkuya, yeniden
sokaklara fırlamaya
Kendimi atmak için bir uçurumdan balıklama
Büyük ve mavi bir şey izlenimi var bende, gördüğüm
filmlerden mi ne
Bir şapka, telaşlı bir gök, sıcak yapay bir dünya
Anlat anlat bitmiyor, bitmiyor bendeki daüssıla
Bütün sevgilerimi harcayabilirim bir çırpıda, yağmurlu o
yollar geliyor aklıma
Benzin kokuları, ıslak direkler, babamın esmer bir somun
gibi tombul ve sıcak elleri
Uyurdum. Bir de bakmışsın yeni bir film sinemada, şehirde
yeni bir kız, kahvede yeni bir garson
O üzgün ve sabahlıklı dururdu balkonda...
Şimdi ne var hüzünlenecek burda, nedir bu çatlatan
yüreğimi bu telaş
Sanki ölecek gibiyim, sanki birazdan polisler gelecek ya da
Gelip alacaklar kitaplarımı, bu şiiri, sevgilimin
fotoğrafını duvarda
Soracaklar babanın adı ne, nerde doğdun, teşrif eder
misiniz karakola
Dünyanın öbür ucundaki dostları düşünüyorum, öbür
ucundaki ırmakları
Bir kız sessizce ölüyor, sessizce Vietnam' da
Ağlayarak bir yürek resmi çiziyorum havaya
Uyanıyorum ağlayarak, bir gün mutlaka yeneceğiz!
Bir gün mutlaka yeneceğiz, ey ithalatçılar, ihracatçılar, ey
şeyhülislam!
Bir gün mutlaka yeneceğiz! Bir gün mutlaka yeneceğiz!
Bunu söyleyeceğiz bin defa!
Sonra bin defa daha, Sonra bin defa daha, çoğaltacağız
marşlarla
Ben ve sevgilim ve arkadaşlar yürüyeceğiz bulvarda
Yürüyeceğiz yeniden yaratılmanın coşkusuyla
Yürüyeceğiz çoğala çoğala...
***************
Ataol Behramoğlu'nun Hayatı (1942 - )
Çatalca'da doğdu, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Rus Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. İstanbul şehir Tiyatroları'nda dramaturg olarak görev aldı. Bir süre İngiltere, Fransa ve Sovyetler Birliği’nde yaşadı.
İlk şiiri 1960 yılında Varlık dergisinde yayımlandı. şiir ve edebiyatta bir ekol yaratmak amacıyla önce Yeni Gerçek adlı edebiyat dergisini, ardından ismet Özel ile birlikte Halkın Dostları dergisini kurdu. Daha sonra kardeşi Nihat Behram ile Militan adlı sanat dergisini çıkardı.
Bu dergilerde birçok yazar ve şairin tanıtılmasına önayak oldu.
Asya Afrika Yazarlar Birliği Lotus Ödülü'nü 1981 yılında kazandı. Son yüzyıl Büyük Türk şiiri Antolojisi’ni (1988) hazırladı. Rus edebiyatından birçok eseri Türkçe’ye kazandırdı.
ESERLERİ:
Bir Ermeni General (1965), Bir Gün Mutlaka (1970), Yolculuk, Özlem, Cesaret ve Kavga Şiirleri (1974), Ne Yağmur Ne Şiirler (1960), Kuşatmada (1978), Mustafa Suphi Destanı (1979), Dörtlükler (1980, ilavelerle yeniden basım 1983), Şiirler (1959-1982), İyi bir Yurttaş Aranıyor (1983), Kızıma Mektuplar (1987), Eski Nisan (1987), Türkiye Üzgün Yurdum, Güzel Yurdum (1985), Bebeklerin Ulusu Yok (1988), Sevgilimsin (1993).
Düzyazı Kitapları:
Yaşayan Bir Şiir (1986), iki Ateş Arasında (1989), Melankolik Gözyaşları (1990), Nazım’a Bir Güz Çelengi (1990), Şiirin Dili-Ana Dil (1995).
Antolojileri:
Son Yüzyıl Büyük Türk Şiiri Antolojisi (1988), Dünya Şiiri Antolojisi (1997).
Çocuk Kitabı:
Yiğitler Yiğidi ve Uçan At Masalı (1990).
Diğer Kitapları:
Aziz Nesin’li Fotoğraflar (1995), Başka Gökler Altında (1996), Kardeş Türküler (1981), Lozan (1992), Genç Bir Şairden Genç Bir Şaire Mektuplar (1995), Şiirin Kanadında Mektuplar (1997).
Şehre simsiyah bir kar yağar
Yollar kalbimle örtülür
Parmaklarımın arasından
Gecenin geldiğini görürüm
Ben ölürsem akşamüstü ölürüm
Çocuklar sinemaya gider
Yüzümü bir çiçeğe gömüp
Ağlamak gibi isterim
Derinden bir tren geçer
Ben ölürsem akşamüstü ölürüm
Alıp başımı gitmek isterim
Bir akşam bir kente girerim
Kayısı ağaçları arasından
Gidip denize bakarım
Bir tiyatro seyrederim
Ben ölürsem akşamüstü ölürüm
Uzaktan bir bulut geçer
Karanlık bir çocukluk bulutu
Gerçeküstücü bir ressam
Dünyayı değiştirmeye başlar
Kuş sesleri, haykırışlar
Denizin ve kırların
Rengi birbirine karışır
Sana bir şiir getiririm
Sözler rüyamdan fışkırır
Dünya bölümlere ayrılır
Birinde bir pazar sabahı
Birinde bir gökyüzü
Birinde sararmış yapraklar
Birinde bir adam
Her şeye yeniden başlar
**************
BİR GÜN MUTLAKA
Bu gün seviştim, yürüyüşe katıldım sonra
Yorgunum, bahar geldi, silah kullanmayı öğrenmeliyim bu
yaz
Kitaplar birikiyor, saçlarım uzuyor, her yerde gümbür
gümbür bir telaş
Gencim daha, dünyayı görmek istiyorum, öpüşmek ne
güzel, düşünmek ne güzel, bir gün mutlaka yeneceğiz!
Bir gün mutlaka yeneceğiz, ey eski zaman sarrafları! Ey kaz
kafalılar! Ey sadrazam!
Sevgilim on sekizinde bir kız, yürüyoruz bulvarda, sandviç
yiyoruz, dünyadan konuşuyoruz
Çiçekler açıyor durmadan, savaşlar oluyor, her şey nasıl
bitebilir bir bombayla, nasıl kazanabilir o kirli adamlar
Uzun uzun düşünüyor, sularla yıkıyorum yüzümü, temiz
bir gömlek giyiyorum
Bitecek bir gün bu zulüm, bitecek bu han-i yağma
Ama yorgunum şimdi, çok sigara içiyorum, sırtımda kirli
bir pardesü
Kalorifer dumanları çıkıyor göğe, cebimde Vietnamca şiir
kitapları
Dünyanın öbür ucundaki dostları düşünüyorum, öbür
ucundaki ırmakları
Bir kız sessizce ölüyor, sessizce ölüyor orda
Köprülerden geçiyorum, karanlık yağmurlu bir gün, yürüyorum
istasyona
Bu evler hüzünlendiriyor beni, bu derme çatma dünya
İnsanlar, motor sesleri, sis, akıp giden su
Ne yapsam...ne yapsam her yerde bir hüzün tortusu
Alnımı soğuk bir demire dayıyorum, o eski günler geliyor aklıma
Ben de çocuktum, sevgililerim olacaktı elbette
Sinema dönüşlerini düşünüyorum, annemi, her şey nasıl
ölebilir, nasıl unutulur insan
Ey gök! senin altında sessizce yatardım, ey pırıl pırıl
tarlalar
Ne yapsam...ne yapsam...Dekart okuyorum sonradan...
Sakallarım uzuyor, ben bu kızı seviyorum, ufak bir yürüyüş
Çankaya' ya
Bir pazar, güneşli bir pazar, nasıl coşuyor yüreğim, nasıl karışıyorum insanlara
Bir çocuk bakıyor pencereden hülyalı kocaman gözlü nefis
bir çocuk
Lermontov' un çocukluk fotoğraflarına benzeyen kardeşi
bakıyor sonra
Ben şiir yazıyorum daktiloda, gazeteleri merak ediyorum,
kuş sesleri geliyor kulağıma
Ben mütevazi bir şairim, sevgilim, her şey coşkulandırıyor
beni
Sanki ağlayacak ne var bakarken bir halk adamına
Bakıyorum adamın kulaklarına, boynuna, gözlerine, kaşlarına
yüzünün oynamasına
Ey halk diyorum, ey çocuk, derken bende bir ağlama
İlençliyorum bütün bireyci şairleri, hale gidiyorum portakal
almaya
İlençliyorum o laf kalabaklıklarını, kurumuş yürekleri,
bireyin kurtuluşunu filan
İlençliyorum o kitap kurtlarını, bağışlıyorum sonradan
Uzun kış gecelerinden sonra kim bilir nasıl olur her şey
Uzun kış gecelerinden sonra, masallarda anlatılan
Durup durup bunları düşünüyorum, bir sevinci bir hüzün
izliyor arkadan
Yüreğim ipe sapa gelmez bir bahar göğü, Türkçe bir yürek
kısaca
Beklemek usandırıyor, telaşlı telaşlı bir şeyler anlatıyorum
sağda solda
Bir otobüse biniyorum, inceliyorum bir böceği tutarak
kanatlarından merakla
Yürürdüm eskiden baharda, o yıkıntıların ve çayırların
olduğu alanlara
Aklıma şiiri gelirdi o yaşlı Amerikalının, sonbaharı anlatan
şiiri
Çayırlar vardı o şiirde, baharı anımsatan ne de olsa
Böylece yeniden hazırlanıyorum bir coşkuya, yeniden
sokaklara fırlamaya
Kendimi atmak için bir uçurumdan balıklama
Büyük ve mavi bir şey izlenimi var bende, gördüğüm
filmlerden mi ne
Bir şapka, telaşlı bir gök, sıcak yapay bir dünya
Anlat anlat bitmiyor, bitmiyor bendeki daüssıla
Bütün sevgilerimi harcayabilirim bir çırpıda, yağmurlu o
yollar geliyor aklıma
Benzin kokuları, ıslak direkler, babamın esmer bir somun
gibi tombul ve sıcak elleri
Uyurdum. Bir de bakmışsın yeni bir film sinemada, şehirde
yeni bir kız, kahvede yeni bir garson
O üzgün ve sabahlıklı dururdu balkonda...
Şimdi ne var hüzünlenecek burda, nedir bu çatlatan
yüreğimi bu telaş
Sanki ölecek gibiyim, sanki birazdan polisler gelecek ya da
Gelip alacaklar kitaplarımı, bu şiiri, sevgilimin
fotoğrafını duvarda
Soracaklar babanın adı ne, nerde doğdun, teşrif eder
misiniz karakola
Dünyanın öbür ucundaki dostları düşünüyorum, öbür
ucundaki ırmakları
Bir kız sessizce ölüyor, sessizce Vietnam' da
Ağlayarak bir yürek resmi çiziyorum havaya
Uyanıyorum ağlayarak, bir gün mutlaka yeneceğiz!
Bir gün mutlaka yeneceğiz, ey ithalatçılar, ihracatçılar, ey
şeyhülislam!
Bir gün mutlaka yeneceğiz! Bir gün mutlaka yeneceğiz!
Bunu söyleyeceğiz bin defa!
Sonra bin defa daha, Sonra bin defa daha, çoğaltacağız
marşlarla
Ben ve sevgilim ve arkadaşlar yürüyeceğiz bulvarda
Yürüyeceğiz yeniden yaratılmanın coşkusuyla
Yürüyeceğiz çoğala çoğala...
***************
Ataol Behramoğlu'nun Hayatı (1942 - )
Çatalca'da doğdu, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Rus Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. İstanbul şehir Tiyatroları'nda dramaturg olarak görev aldı. Bir süre İngiltere, Fransa ve Sovyetler Birliği’nde yaşadı.
İlk şiiri 1960 yılında Varlık dergisinde yayımlandı. şiir ve edebiyatta bir ekol yaratmak amacıyla önce Yeni Gerçek adlı edebiyat dergisini, ardından ismet Özel ile birlikte Halkın Dostları dergisini kurdu. Daha sonra kardeşi Nihat Behram ile Militan adlı sanat dergisini çıkardı.
Bu dergilerde birçok yazar ve şairin tanıtılmasına önayak oldu.
Asya Afrika Yazarlar Birliği Lotus Ödülü'nü 1981 yılında kazandı. Son yüzyıl Büyük Türk şiiri Antolojisi’ni (1988) hazırladı. Rus edebiyatından birçok eseri Türkçe’ye kazandırdı.
ESERLERİ:
Bir Ermeni General (1965), Bir Gün Mutlaka (1970), Yolculuk, Özlem, Cesaret ve Kavga Şiirleri (1974), Ne Yağmur Ne Şiirler (1960), Kuşatmada (1978), Mustafa Suphi Destanı (1979), Dörtlükler (1980, ilavelerle yeniden basım 1983), Şiirler (1959-1982), İyi bir Yurttaş Aranıyor (1983), Kızıma Mektuplar (1987), Eski Nisan (1987), Türkiye Üzgün Yurdum, Güzel Yurdum (1985), Bebeklerin Ulusu Yok (1988), Sevgilimsin (1993).
Düzyazı Kitapları:
Yaşayan Bir Şiir (1986), iki Ateş Arasında (1989), Melankolik Gözyaşları (1990), Nazım’a Bir Güz Çelengi (1990), Şiirin Dili-Ana Dil (1995).
Antolojileri:
Son Yüzyıl Büyük Türk Şiiri Antolojisi (1988), Dünya Şiiri Antolojisi (1997).
Çocuk Kitabı:
Yiğitler Yiğidi ve Uçan At Masalı (1990).
Diğer Kitapları:
Aziz Nesin’li Fotoğraflar (1995), Başka Gökler Altında (1996), Kardeş Türküler (1981), Lozan (1992), Genç Bir Şairden Genç Bir Şaire Mektuplar (1995), Şiirin Kanadında Mektuplar (1997).
BİR SABAH TANIDIK BİR ŞEHRE GİRERKEN
BİR SABAH TANIDIK BİR ŞEHRE GİRERKEN
Bir sabah tanıdık bir şehre girerken
Sıcak ve dost şeyler düşünür insan
Tanıdık bir yatak bekler sizi
Bir çocuk yüzü gülümser anılardan
Dost şehirler, sevgili, anne şehirler
Nice anılar, nice mutluluklar yaşadım her birinizde
Delikanlı bir sevinçle sokaklarınızdan geçtiğim oldu
Kederli günlerim oldu aklımı yitiresiye
Sonsuz kareli bir film gibi
Yaşamım geçiyor belleğimden
Tekrar etmek duygusu
Her şeyi yeniden, yeniden...
Bir sabah tanıdık bir şehre girerken
Hüzünlü, tuhaf şeyler düşünür insan
Sadece o şehrin değil
Kendisinin de değiştiği duygusundan...
************
BU AŞK BURADA BİTER
Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim
Yüreğimde bir çocuk cebimde bir revolver
Bu aşk burada biter iyi günler sevgilim
Ve ben çekip giderim bir nehir akıp gider
Bir hatıradır şimdi dalgın uyuyan şehir
Solarken albümlerde çocuklar ve askerler
Yüzün bir kır çeçeği gibi usulca söner
Uyku ve unutkanlık gittikçe derinleşir
Yan yana uzanırdık ve ıslaktı çimenler
Ne kadar güzeldin sen! nasıl eşsiz bir yazdı!
Bunu anlattılar hep, yani yiten bir aşkı
Geçerek bu dünyadan bütün ölü şairler
Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim
Yüreğimde bir çocuk cebimde bir revolver
Bu aşk burada biter iyi günler sevgilim
Ve ben çekip giderim bir nehir akıp gider
****************
Hemingway'in Bir Hikayesinden..
Kadın adam oturuyorlardı
Uzakta beyaz dağlar vardı
Gara girmek üzereyken Barselona Madrid treni
Kadın üzgündü, üzgündü, üzgündü
Adam düşündü, düşündü, düşündü
Aşkımız bitmesin isterim dedi
Biralar içildi ve başka içkiler
Kadın ve adam kederliydiler
Ne birleşiyor, ne ayrılıyor elleri
Neden , neden sönüp gider bir aşk
Acının silinmez tortusunu bırakarak
Onulmazca inciterek yürekleri
Kadın daha gerçek bir acıyla yaralıydı belki de
Tasalı bir sevecenlikle baktı erkeğine
Gözyaşları içinde gülümsedi
Kadın ve adam oturuyorlardı
Aralarında bir masa vardı
Ve hüznün aşılmaz engelleri...
****************
MELANKOLİ
Ey sokaklarında yıllarca avare dolaştığım
İçinde ilk aşkımı yaşadığım küçük şehir.
Umutsuz akşamlarımda sesini duyduğum lir
Sihrinde ilk acıyı tattığım .
Ey sarhoş akşamlarımın biricik tesellisi
İlk şiirlerimdeki biricik dert ortağım fener
Soğuk kış geceleri ısındığım kalorifer
Gitgide uzaklaşan tren sesi .
ey en masum arzularımı gizleyen oda
Yıldızlarla dost eden küçük pencere
Her akşam gönlümün dilediği yere
Götüren sihirli araba .
Ey en içli en yanık türkülerimi duymayan
rüzgarı saçlarımı dağıtan sokak
Ve ey saçı ak gönlü ak
Anneciğim pencerede ağlayan .
Ah biliyorum güç gelecek sizlere
Ama artık gitmek geliyor içimden
Bir sabah masmavi bir bulutun peşinden
Dönüşü olmayan yerlere...
**************
NE YAĞMUR.. NE ŞİİRLER..
Soruyorum sevgilime
- Darağacından Notlar’ ı okudun mu ?
Bu bizim hayatımız.
Gece doluyor içeri
Yıldızlarıyla.
Üç ilde
Sıkıyönetim var.
“Askeri savcı”
Sözü
Yer alıyor
Günlük bir sözcük olarak
Hayatımızın sözlüğünde.
Aşklar kelepçeli
Güney Amerika’ da.
Kederden
Geberiyorum.
Herkes hayatını anlatıyor.
Deli anneler
Yıkık binalar
Paramparça
Bir gençlik
Yaşadığımız.
Hayatımızın kanadığını görmüyor musun?
- Darağacından notları’ ı okudun mu?
İşkence
Ve umut
Şiiri fışkırtır.
Ruhumun yaralarını saracak
Şafağın sözcüklerini
Arıyorum.
“Kalın devrimci romanların
Sonundaki keder”
Kalın
Devrimci
Bir roman olarak hayatımız.
- Darağacından Notlar’ ı okudun mu?
Sevgilim
Seni
Öpüyorum.
Her gün
Geçtiğim denize
Yabancılaşmasam
Bütün hayatları
Anlatabilsem.
Ölüme karşı
Dururken bir adam
Tek bir mısra halinde
Hayatını
Okuyor.
Çıldırasıya
Boğuntuluyum.
Çıldırasıya
Bir özlem
Günler ve Prag
Ve trenler
Ve alıp beni
Götüren keder.
Günleri zincire
Vuruyorlar.
Aşklar kelepçelidir.
Güney Amerika
Çe Gevara.
Her şeyi bir bir
Anımsıyorum.
Kalın
Devrimci romanları.
Hayat
Dolduruyor beni
Nasıl
Yıkık bir binayı
Gökyüzü doldurursa.
- Darağacından
Notları’ ı okudun mu?
Prag’ da
Bir sevgilim var.
Ve ikinci dünya savaşı
Ve tanklar
Ve ellerim
Sana son kez dokunduğunda
Artık
Senin
Olmayacağını bilmek;
Artık
Olmayacağımız.
Çünkü
Çıkış yok buradan.
Silah sesleri
Bir bahar.
Ey uçuşan
Güvercinleri kalbimin.
Ey bir imkanı
Yaşamak duygusu.
Ey içime
Sindirdiğim sevgin.
Prag’ daki
Sevgilim.
Karlı gecelerde
Anımsarım seni
Yağmurlar altında
Dolaştığımız Litvanya’ yı.
“Kanal” ı
Seyrederken
Bütün Slav
Ve Slavak güzellikleri.
Kalın sesli
Kadınlar.
Ortodoks
Hüznü.
Ve “Tütün” ü
Okurken
Ve Fuçiği.
Kanımızla
Yazılmıştır
Hayatın destanı
Toprakta
Dudaklarımızın
İzi var.
Ve donup kaldığımız
Cephelerde
Buruşuk
Mektuplar
Ve yerlerine
Ulaşmamış.
Savaş
Ve keder
Ve şiirler
Korkunç bir
Aşk özlemi.
İnsanlara
Duyduğum sevgiden
Boğulurcasına
Kalbimi
Çatlatırcasına
İmgeler
Ve trenler boyunca
Taşıdığım.
Şehirlerden
Geçerek
Ve her bir insanın
Bakışlarında
Köyler ve uzak
Duygular.
Sonsuzca seninle
Sevişme özlemi
Ve erkek olduğumun
Bilincinde olarak
Ve idama
Giden bir adamın
Karısına
Bıraktığı
Mektup kadar
Çağdaş ve anlaşılır.
Ekmek kadar
Kederli.
Vaptzarov’un
Şiirleri kadar.
Sevgilim, binlerce kilometreye
Yayılan kalbim
Ve gözyaşlarım
Ve her şeye
Yetişme duygusu.
Bütün romanları
Yutarak
Bütün aşkları
Yaşayarak
Ve çağdaş ve sarsak
Kalbimi
Avutamaz
Ne yağmur…
Ne şiirler…
Bir sabah tanıdık bir şehre girerken
Sıcak ve dost şeyler düşünür insan
Tanıdık bir yatak bekler sizi
Bir çocuk yüzü gülümser anılardan
Dost şehirler, sevgili, anne şehirler
Nice anılar, nice mutluluklar yaşadım her birinizde
Delikanlı bir sevinçle sokaklarınızdan geçtiğim oldu
Kederli günlerim oldu aklımı yitiresiye
Sonsuz kareli bir film gibi
Yaşamım geçiyor belleğimden
Tekrar etmek duygusu
Her şeyi yeniden, yeniden...
Bir sabah tanıdık bir şehre girerken
Hüzünlü, tuhaf şeyler düşünür insan
Sadece o şehrin değil
Kendisinin de değiştiği duygusundan...
************
BU AŞK BURADA BİTER
Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim
Yüreğimde bir çocuk cebimde bir revolver
Bu aşk burada biter iyi günler sevgilim
Ve ben çekip giderim bir nehir akıp gider
Bir hatıradır şimdi dalgın uyuyan şehir
Solarken albümlerde çocuklar ve askerler
Yüzün bir kır çeçeği gibi usulca söner
Uyku ve unutkanlık gittikçe derinleşir
Yan yana uzanırdık ve ıslaktı çimenler
Ne kadar güzeldin sen! nasıl eşsiz bir yazdı!
Bunu anlattılar hep, yani yiten bir aşkı
Geçerek bu dünyadan bütün ölü şairler
Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim
Yüreğimde bir çocuk cebimde bir revolver
Bu aşk burada biter iyi günler sevgilim
Ve ben çekip giderim bir nehir akıp gider
****************
Hemingway'in Bir Hikayesinden..
Kadın adam oturuyorlardı
Uzakta beyaz dağlar vardı
Gara girmek üzereyken Barselona Madrid treni
Kadın üzgündü, üzgündü, üzgündü
Adam düşündü, düşündü, düşündü
Aşkımız bitmesin isterim dedi
Biralar içildi ve başka içkiler
Kadın ve adam kederliydiler
Ne birleşiyor, ne ayrılıyor elleri
Neden , neden sönüp gider bir aşk
Acının silinmez tortusunu bırakarak
Onulmazca inciterek yürekleri
Kadın daha gerçek bir acıyla yaralıydı belki de
Tasalı bir sevecenlikle baktı erkeğine
Gözyaşları içinde gülümsedi
Kadın ve adam oturuyorlardı
Aralarında bir masa vardı
Ve hüznün aşılmaz engelleri...
****************
MELANKOLİ
Ey sokaklarında yıllarca avare dolaştığım
İçinde ilk aşkımı yaşadığım küçük şehir.
Umutsuz akşamlarımda sesini duyduğum lir
Sihrinde ilk acıyı tattığım .
Ey sarhoş akşamlarımın biricik tesellisi
İlk şiirlerimdeki biricik dert ortağım fener
Soğuk kış geceleri ısındığım kalorifer
Gitgide uzaklaşan tren sesi .
ey en masum arzularımı gizleyen oda
Yıldızlarla dost eden küçük pencere
Her akşam gönlümün dilediği yere
Götüren sihirli araba .
Ey en içli en yanık türkülerimi duymayan
rüzgarı saçlarımı dağıtan sokak
Ve ey saçı ak gönlü ak
Anneciğim pencerede ağlayan .
Ah biliyorum güç gelecek sizlere
Ama artık gitmek geliyor içimden
Bir sabah masmavi bir bulutun peşinden
Dönüşü olmayan yerlere...
**************
NE YAĞMUR.. NE ŞİİRLER..
Soruyorum sevgilime
- Darağacından Notlar’ ı okudun mu ?
Bu bizim hayatımız.
Gece doluyor içeri
Yıldızlarıyla.
Üç ilde
Sıkıyönetim var.
“Askeri savcı”
Sözü
Yer alıyor
Günlük bir sözcük olarak
Hayatımızın sözlüğünde.
Aşklar kelepçeli
Güney Amerika’ da.
Kederden
Geberiyorum.
Herkes hayatını anlatıyor.
Deli anneler
Yıkık binalar
Paramparça
Bir gençlik
Yaşadığımız.
Hayatımızın kanadığını görmüyor musun?
- Darağacından notları’ ı okudun mu?
İşkence
Ve umut
Şiiri fışkırtır.
Ruhumun yaralarını saracak
Şafağın sözcüklerini
Arıyorum.
“Kalın devrimci romanların
Sonundaki keder”
Kalın
Devrimci
Bir roman olarak hayatımız.
- Darağacından Notlar’ ı okudun mu?
Sevgilim
Seni
Öpüyorum.
Her gün
Geçtiğim denize
Yabancılaşmasam
Bütün hayatları
Anlatabilsem.
Ölüme karşı
Dururken bir adam
Tek bir mısra halinde
Hayatını
Okuyor.
Çıldırasıya
Boğuntuluyum.
Çıldırasıya
Bir özlem
Günler ve Prag
Ve trenler
Ve alıp beni
Götüren keder.
Günleri zincire
Vuruyorlar.
Aşklar kelepçelidir.
Güney Amerika
Çe Gevara.
Her şeyi bir bir
Anımsıyorum.
Kalın
Devrimci romanları.
Hayat
Dolduruyor beni
Nasıl
Yıkık bir binayı
Gökyüzü doldurursa.
- Darağacından
Notları’ ı okudun mu?
Prag’ da
Bir sevgilim var.
Ve ikinci dünya savaşı
Ve tanklar
Ve ellerim
Sana son kez dokunduğunda
Artık
Senin
Olmayacağını bilmek;
Artık
Olmayacağımız.
Çünkü
Çıkış yok buradan.
Silah sesleri
Bir bahar.
Ey uçuşan
Güvercinleri kalbimin.
Ey bir imkanı
Yaşamak duygusu.
Ey içime
Sindirdiğim sevgin.
Prag’ daki
Sevgilim.
Karlı gecelerde
Anımsarım seni
Yağmurlar altında
Dolaştığımız Litvanya’ yı.
“Kanal” ı
Seyrederken
Bütün Slav
Ve Slavak güzellikleri.
Kalın sesli
Kadınlar.
Ortodoks
Hüznü.
Ve “Tütün” ü
Okurken
Ve Fuçiği.
Kanımızla
Yazılmıştır
Hayatın destanı
Toprakta
Dudaklarımızın
İzi var.
Ve donup kaldığımız
Cephelerde
Buruşuk
Mektuplar
Ve yerlerine
Ulaşmamış.
Savaş
Ve keder
Ve şiirler
Korkunç bir
Aşk özlemi.
İnsanlara
Duyduğum sevgiden
Boğulurcasına
Kalbimi
Çatlatırcasına
İmgeler
Ve trenler boyunca
Taşıdığım.
Şehirlerden
Geçerek
Ve her bir insanın
Bakışlarında
Köyler ve uzak
Duygular.
Sonsuzca seninle
Sevişme özlemi
Ve erkek olduğumun
Bilincinde olarak
Ve idama
Giden bir adamın
Karısına
Bıraktığı
Mektup kadar
Çağdaş ve anlaşılır.
Ekmek kadar
Kederli.
Vaptzarov’un
Şiirleri kadar.
Sevgilim, binlerce kilometreye
Yayılan kalbim
Ve gözyaşlarım
Ve her şeye
Yetişme duygusu.
Bütün romanları
Yutarak
Bütün aşkları
Yaşayarak
Ve çağdaş ve sarsak
Kalbimi
Avutamaz
Ne yağmur…
Ne şiirler…
Bu Dert Beni Adam Eder -Ahmet KAYA
BU DERT BENİ ADAM EDER
Eğri büğrü bakar oldum
Şaşkın oldum,sakar oldum
İkide bir yüreğimi dağa taşa diker oldum
Şunca yıldır karanlıkta göz kırpmaktan bıkar oldum.
Benim annem şeker annem gençlik elden gitti gider
Gece gündüz dolaşırım tenhalarda menhalarda
Benim annem güzel annem beni beni beni koyver
Sağ yanımda bir sızı var sol yanımda dağlar duman
Altı patlar, altı patlak bu dert beni bu dert beni verem eder.
Dama çıktım damdan düştüm
Kılıç kestim rakı içtim
Şahin oldum, keloğlanın külahını kaptım kaçtım
Yare ağlar, güler uçtum
Yarı yolda yorgun düştüm.
Benim annem kadın annem bu nasıl iş bana de hele
Gece gündüz düşünürüm tenhalarda menhalarda
Aman annem güzel annem beni beni beni koyver
Sağ yanımda bir sızı var sol yanımda yandım Allah
Altı patlar altı patlak bu dert beni bu dert beni adam eder.
Neruda'ya İlişkin
"Bir Hastalığı Ertesinde Şili'nin Paris Büyükelçiliğinde Karşılaştığım Neruda'ya İlişkin İzlenimim"
Pablo Neruda
Yüzünde
Ağır bir yorgunluğun izleri
Oturun
Mösyöler, dedi.
Nobele filan
Boş verin
Bana Nâzım'dan
Söz edin şimdi.
1973
****************
SABİHA
Bana bir sigara verin annem öldü
Bu sabah öldü beşe doğru sanırım
Allah allah ne var şaşıracak canım
Annem öldü diyorum hepsi bu
Yüzüme bakmayın öyle gülesim geliyor
Bir ayna olsa da aptallığınızı görseniz
Hani dokunsam siz de güleceksiniz
Boş verin kurallara murallara yahu
Şu son yıl keman bile çalmadı
Yüzünde çizgiler çoğaldıkça öfkelendi
Sanki suçlu oymuş gibi babama yüklendi
Beni kimse anlayamaz deyip durdu
İsterseniz sinemaya falan gidelim
Galiba nadyanın bir filmi var tayyarede
Ortanca birader çok ağladı dün gece
Sahi, sabiha işi ne oldu?
(1962)
*************
TEK BAŞINA
Ben tek başına ne yapabilirim
Diye düşündü biri
Ve hiçbirşey yapmamaya karar verdi
Ben tek başına ne yapabilirim
Diye düşündü bir öteki
Ve yalnızlığının kuytuluğuna çekildi
Ben tek başına ne yapabilirim
Diye düşündü bir üçüncü
Ve tek başına düşünmeyi sürdürdü
Ben tek başına ne yapabilirim
Diye düşündü yüzbinler
Ve tek başınalıklarını sürdürdüler
Ben tek başına ne yapabilirim
Diye düşündü milyonlar
Milyonlarcaydılar
Ve tek başınaydılar
Bu arada birileri
Onlar adına
Karar vermekteydi
Tek başına olduklarını sananlar
Topluca ortadan kaldırıldılar....
************
YİTİK
Yitik bir kent gibi yeniden keşfettim çocukluğumu
Ben kazdıkça örtülen.
Sütunlar yıkılmıştı
Çatılar göçmüş;
Uzak konuşmalar, fısıltılar
Geliyordu derinden.
Eski bir tavan arasında
Buldum defterini aşkın
Yazılar okunaksız
Belli belirsiz çizgilerini
Seçebildim bir kızın;
Dağınık sesler birleşip
Annemin sesi oldular
Ve gökte
Çocukluğumdan kalma yıldızlar…
Geleceğe doğru koşan bir tren
Taşırken beni bugüne
Çocukluk günlerimdeki gibi
Ağladım düşümde.
Ataol Behramoğlu
Ekim 1983 istanbul
En son Admin tarafından Perş. Tem. 02, 2009 10:06 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
ÖĞRENDİM Kİ
Öğrendim ki...
Kimseyi sizi sevmeye zorlayamazsınız.
Kendinizi sevilecek insan yapabilirsiniz,
Gerisini karşı tarafa bırakırsınız.
Öğrendim ki...
Güveni geliştirmek yıllar alıyor,
Yıkmak bir dakika.
Öğrendim ki...
Hayatında nelere sahip olduğun değil
Kiminle olduğun önemli.
Öğrendim ki...
Sevimlilik yaparak 15 dakika kazanmak mümkün
Ama sonrası için bir şeyler bilmek gerek.
Öğrendim ki...
Kendini en iyilerle kıyaslamak değil
Kendi en iyinle kıyaslamak sonuç getirir.
Öğrendim ki...
İnsanların başına ne geldiği değil
O durumda ne yaptıkları önemli.
Öğrendim ki...
Ne kadar küçük dilimlersen dilimle
Her işin iki yüzü var.
Öğrendim ki...
Olmak istediğim insan olabilmem
Çok vakit alıyor.
Öğrendim ki...
Karşılık vermek
Düşünmekten çok daha basit.
Öğrendim ki...
Bütün sevdiklerinle iyi ayrılman gerek
Hangisi son görüşme olacak bilemiyorsun.
Öğrendim ki...
'Bittim' dediğin andan itibaren
Pilinin bitmesine daha çok var.
Öğrendim ki...
Sen tepkilerini kontrol edemezsen
Tepkilerin hayatını kontrol eder.
Öğrendim ki...
Kahraman dediğimiz insanlar
Bir şey yapılması gerektiğinde
Yapılması gerekeni
Şartlar ne olursa olsun yapanlar.
Öğrendim ki...
Affetmeyi öğrenmek deneyerek oluyor.
Öğrendim ki...
Bazı insanlar sizi çok seviyor
Ama bunu nasıl göstereceğini bilemiyor.
Öğrendim ki...
Ne kadar ilgi ve ihtimam gösterseniz
Bazıları hiç karşılık vermiyor.
Öğrendim ki...
Para ucuz bir başarı.
Öğrendim ki...
En iyi arkadaşla sıkıcı an olmaz.
Öğrendim ki...
Düştüğün anda seni tekmeleyeceğini düşündüklerinden bazıları
Kaldırmak için elini uzatır.
Öğrendim ki...
İki insan aynı şeye bakıp
Tamamen farklı şeyler görebilir.
Öğrendim ki...
Aşık olmanın ve aşkı yaşamanın çok çeşidi vardır.
Öğrendim ki...
Her şartta kendisiyle dürüst kalanlar
Daha uzun yol yürüyor.
Öğrendim ki...
Hiç tanımadığın insanlar,
iki saat içinde,
senin hayatını değiştirir.
Öğrendim ki...
Anlatmak ve yazmak ruhu rahatlatır.
Öğrendim ki...
Duvarda asılı diplomalar
İnsanı insan yapmaya yetmez.
Öğrendim ki...
Aşk kelimesi ne kadar çok kullanılırsa, anlam yükü o kadar azalır.
Öğrendim ki...
Karşısındakini kırmamak ve inançlarını savunmak arasında çizginin
nereden geçtiğini bulmak zor.
Öğrendim ki...
Gerçek arkadaşlar arasına mesafe girmez.
Gerçek aşkların da!
Öğrendim ki...
Tecrübenin kaç yaşgünü partisi yaşadığınızla ilgisi yok,
Ne tür deneyimler yaşadığınızla var.
Öğrendim ki...
Aile hep insanın yanında olmuyor.
Akrabanız olmayan insanlardan ilgi, sevgi ve güven öğrenebiliyorsunuz.
Aile her zaman biyolojik değil.
Öğrendim ki...
Ne kadar yakın olursa olsunlar
En iyi arkadaşlar da ara sıra üzebilir.
Onları affetmek gerekir.
Öğrendim ki...
Bazen başkalarını affetmek yetmiyor.
Bazen insanın kendisini affedebilmesi gerekiyor.
Öğrendim ki...
Yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın
Dünya sizin için dönmesini durdurmuyor.
Öğrendim ki...
Şartlar ve olaylar,
Kim olduğumuzu etkilemiş olabilir.
Ama ne olduğumuzdan kendimiz sorumluyuz.
Öğrendim ki...
İki kişi münakaşa ediyorsa,
Bu birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmez.
Etmemeleri de sevdikleri anlamına gelmez.
Öğrendim ki...
Her problem kendi içinde bir fırsat saklar.
Ve problem, fırsatın yanında cüce kalır.
Öğrendim ki...
Sevgiyi çabuk kaybediyorsun, pişmanlığın uzun yıllar sürüyor.
ATAOL BEHRAMOĞLU
ÇOCUK GİBİ TİRİL TİRİLLİĞİNLE
Çocuk gibi
tiril tirilliğinle
kucaklardım seni..
Yazlar ve unutuşlar geçerdi.
Günlerin güneşini içerdim.
Sessizce
aşkın
teri
dolardı kucağıma...
Fıçılarda damıtılmış
şarap renginde şafak...
Ayaklarının bastığı kumlara
basardı ayaklarım...
İnce
güzelliğin senin
seni kuşatan
gökyüzü kadar sadeydi...
İnsan
güzelliğin senin..
Katıksız merakın..
Katıksız
şehvetin ve sevincin..
Dünyaya
bir güzelliğin../..
narinliğini
anlatmak için gelmiş gibiyim..
Denizin çarptığı
kumsal
ve bunaltıcı yaz gecesi..
Dünyaya
bir yaz gecesinin
bunaltısını
anlatmaya gelmiş gibiyim.
Ey bırakıp gitmek...
Yıldızlar ve
taptaze bir şey...
Bir aşkın
pırıl pırıl
edişi seni...
Boynunun ve
omuzlarının narinliği..
Dudaklarının üstündeki
ter damlası...
Kayar gibi uzanışı
kollarımda vücudunun..
Beyaz bir
ırmak gibi...
Yaşanmış ve yaşanacak
bütün aşkların
baygınlığını yaşamak seninle...
Vücudun üstüne
yazdığım bu şiir
senin bir zamanki
güzelliğinin
tanıtı gibi kalmalıdır..
Sevgilim, gövden
sinerdi gövdeme..
Çocuk ve
günahkâr başın
dinlenirdi omzumda...
Her şey bitiyor
ve
yorulduğumu düşünüyorum
Akşama
yemek hazırlıyor bir kadın..
Kocası, gömleğinin
kollarını kıvırmış
camdan bakıyor...
Terzi kızlar
atelyeden çıktılar.
Akşam hazırlığı.
hüzün.
Bir odada
beni beklediğini düşünüyorum..
Seninle dolu bir oda..
Seslerimiz
tanıdığında birbirini
ve gülüşlerimiz..
Ve hüzünlerimizin
anlaşıldığında
kardeş olduğu..
Boynunu yeniden
sevgiyle öperim
parmaklarının
ucunu...
Gençliklerimizin
birbirine karıştığı
düşüncesiyle çoğalarak...
tiril tirilliğinle
kucaklardım seni..
Yazlar ve unutuşlar geçerdi.
Günlerin güneşini içerdim.
Sessizce
aşkın
teri
dolardı kucağıma...
Fıçılarda damıtılmış
şarap renginde şafak...
Ayaklarının bastığı kumlara
basardı ayaklarım...
İnce
güzelliğin senin
seni kuşatan
gökyüzü kadar sadeydi...
İnsan
güzelliğin senin..
Katıksız merakın..
Katıksız
şehvetin ve sevincin..
Dünyaya
bir güzelliğin../..
narinliğini
anlatmak için gelmiş gibiyim..
Denizin çarptığı
kumsal
ve bunaltıcı yaz gecesi..
Dünyaya
bir yaz gecesinin
bunaltısını
anlatmaya gelmiş gibiyim.
Ey bırakıp gitmek...
Yıldızlar ve
taptaze bir şey...
Bir aşkın
pırıl pırıl
edişi seni...
Boynunun ve
omuzlarının narinliği..
Dudaklarının üstündeki
ter damlası...
Kayar gibi uzanışı
kollarımda vücudunun..
Beyaz bir
ırmak gibi...
Yaşanmış ve yaşanacak
bütün aşkların
baygınlığını yaşamak seninle...
Vücudun üstüne
yazdığım bu şiir
senin bir zamanki
güzelliğinin
tanıtı gibi kalmalıdır..
Sevgilim, gövden
sinerdi gövdeme..
Çocuk ve
günahkâr başın
dinlenirdi omzumda...
Her şey bitiyor
ve
yorulduğumu düşünüyorum
Akşama
yemek hazırlıyor bir kadın..
Kocası, gömleğinin
kollarını kıvırmış
camdan bakıyor...
Terzi kızlar
atelyeden çıktılar.
Akşam hazırlığı.
hüzün.
Bir odada
beni beklediğini düşünüyorum..
Seninle dolu bir oda..
Seslerimiz
tanıdığında birbirini
ve gülüşlerimiz..
Ve hüzünlerimizin
anlaşıldığında
kardeş olduğu..
Boynunu yeniden
sevgiyle öperim
parmaklarının
ucunu...
Gençliklerimizin
birbirine karıştığı
düşüncesiyle çoğalarak...
ATAOL BEHRAMOĞLU
BU YANGIN YERİNDE
Yaşamak bu yangın yerinde
Her gün yeniden ölerek
Zalimin elinde tutsak
Cahile kurban olarak
Yalanla kirli havada
Güçlükle soluk alarak
Savunmak gerçeği, çoğu kez
Yalnızlığını bilerek
Korkağı, döneği, suskunu
Görüp de öfkeyle dolarak
Toplanıyor ölü arkadaşlar
Her biri bir yerden gelerek
Kiminin boynunda ilmeği
Kimi kanını silerek
Kucaklıyor beni Metin Altıok
"Aldırma" diyor gülerek
"Yaşamak görevdir bu yangın yerinde
Yaşamak, insan kalarak"
ATAOL BEHRAMOĞLU
Her gün yeniden ölerek
Zalimin elinde tutsak
Cahile kurban olarak
Yalanla kirli havada
Güçlükle soluk alarak
Savunmak gerçeği, çoğu kez
Yalnızlığını bilerek
Korkağı, döneği, suskunu
Görüp de öfkeyle dolarak
Toplanıyor ölü arkadaşlar
Her biri bir yerden gelerek
Kiminin boynunda ilmeği
Kimi kanını silerek
Kucaklıyor beni Metin Altıok
"Aldırma" diyor gülerek
"Yaşamak görevdir bu yangın yerinde
Yaşamak, insan kalarak"
ATAOL BEHRAMOĞLU
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz