ULUSAL MARŞLARDAKİ TEMALAR
2 posters
ZEKAKÜBÜ :: FIKRALAR :: MÜNAZARA BÖLÜMÜ :: POLİTİKA :: KÖŞE YAZILARINDAN
1 sayfadaki 1 sayfası
ULUSAL MARŞLARDAKİ TEMALAR
BANA MARŞINI SÖYLE
Öncü yüzbaşı Claude-Joseph Rouget de Lisle,1792'de 25 nisanı 26 nisana bağlayan gece, Strasbourg belediye başkanının teşvikiyle Fransız ordusu için bir savaş şarkısı yazdı. Yüzbaşı, üç yıl sonra Fransa'nın ulusal marşı haline gelecek bu marşı, ertesi gün belediye başkanı Dietrich'in salonunda seslendirdi
ULUSAL MARŞLARDAKİ TEMALAR
Çoğunlukla savaş dönemlerinde yazılan ulusal marşlar, genellikle birbirine benziyor. Türk İstiklal Marşı'nda, Kurtuluş Savaşı'nın kazanılacağına duyulan inançla, "halkını bağımsızlık ve hak aramaya, imanını, vatanını ve dinini koruma" ya: İtalyan ulusal marşı, "ulusu silkinip uyanma" ya; Fransa ulusal marşı "silahlanma ya, Romanya ulusal marşı "güçleri birleştirmeye"; Polonya, Beyaz Rusya. Ukrayna ve Litvanya ulusal marşları ise "yabancı düşmanlarla ve tiranlarla savaşma" ya çağırıyor.
Ulusal marşlardaki ikinci bir tema, idealler ve kaygılar... İtalyan ve Alman ulusal marşları, bu ülkelerin tarih boyunca sergilediği siyasal ve toplumsal yapı nedeniyle "birlik" ideali yansıtıyor.
Bazı ulusal marşlardaki düşman bulanık bir "yabancı güç" olmaktan çıkıp somutlaşıyor. Polonya ulusal marşında Ruslar ve Almanlar. Danimarka ulusal marşında "Gotlar", Belçika ulusal marşında ise "Hollandalılar" açık açık hedef gösteriliyor. Ulusal marşların tümü kan, zafer ve savaş çığırtkanlığı yapmıyor kuşkusuz. Barış temalarının ağırlıklı olduğu ulusal marşlarda, çevre bilinci bile işleniyor... Finlandiya ulusal marşı "resiflerin, kayalıkların, Norveç ulusal marşı "okyanus"un, İsveç ulusal marşı "ormanlar" ın, İzlanda ulusal marş ise "Güneş Sisteminin övgüsüyle dolu.
Yeryüzünde, yaklaşık 180 ülkenin bir ulusal marşı var. Birçoğu, en fazla 1–1,5 dakika kadar sürüyor. Ancak bu süre, marşı seslendirenlerle dinleyenlere, bu ülkenin karakterini ve tarihini anlatmaya yetiyor. Hatta İsviçrelilerin ulusal marşında olduğu gibi o ülkenin coğrafi özelliğini bile öğrenebiliyorsunuz: "Gün ağarırken ortaya çıkarsın. Seni ışıldayan denizin yüzeyinde görürüm: Seni ey ulvi, ey şanlı şey! Alpler'in tepesindeki buzullar kızarırken, dua edin İsviçreliler, dua edin. Kutsal ruhlarımız, anavatanımızın üstünde anıyor Tanrı'yı..."
AVRUPA'DA Kİ EN ESKİ ULUSAL MARŞ
Dağlık ülkelerde yaşayan insanların, düzlük alanda yaşayanlara göre kendilerini Tanrı'ya ve kutsal topraklara daha yakın hissetmeleri, doğanın özelliklerine de bağlanıyor, Belki de, Yunanca karşılığı olan "hymne" (ilahi) kelimesinin kökeninden kaynaklanıyor. Bu kavram, geleneksel kurban ilahisi, bayram ilahisi ya da kutsal bir şey adına söylenen övgüyü tanımlıyordu. Modern anlamda ulusal marşın (19. yüzyılda görülmeye başladı) kökü, Ortaçağ'daki dinsel ilahilere ve savaş şarkılarına (destanlara) dayanıyordu. Ortaçağ'dan beri, şarkılarda, tanrıların yerini halk kahramanları ve hükümdarlar almaya başladı. Bugünkü mantığıyla en eski ulusal marş, 1568 yılına ait "Wilhelmus van Nasouwe" adlı savaş şarkısı, 1932 yılından sonra Hollanda ulusal marşı olarak söylenmeye başladı.
18. yüzyılın sonunda ortaya çıkan Danimarka'nın krallık marşı da Tanrısal öğelerden çok uzaktı. Marşta, kral IV. Christian hiddetleniyor ve kılıcıyla "Gotlar"ın (İsveçliler) miğferlerini ve beyinlerini parçalayacağını söylüyor.
FRANSA'NIN "MARSEİLLAİSE" YAZILIYOR ve ÖRNEK OLUYOR
Düşmanların "pis kanı"nın "saban izleri"ni doldurduğu "Marseillaise" de de hiddet ve nefret egemen. Bu vatansever şarkı, yani savaş şarkısı, 18. yüzyılda yazıldı. Fransa, 1792 yılının başında, Avusturya ve Prusya ile savaşın eşiğindeydi. Bu heyecanlı durumu Stefan Zweig kitabında şöyle tanımlıyor: "İnsanlığın yıldız saatleri. Bu haftalar içinde, ağır ve ruhları baskı altına alacak bir gerginlik egemendi Paris'in üstünde; ancak sınır kentlerindeki gerginlik, daha da ağır ve tehdit ediciydi. Bütün ordugâhlarda askeri birlikler çoktan toplanmışı, bütün köyler ve bütün kentlerde gönüllüler ve ulusal muhafız kıtaları zırhlandırılmıştı. Bütün kaleler hazır hale getirilmişti ve biliyorlardı ki, her şeyi, özellikle Fransa ile Almanya arasında yer alan vatan toprakları Alsace'da gelişen olaylar belirleyecekti..." Fransa'nın savaş ilanı 24 Nisan'ı 25'e bağlayan gece, eski Alman İmparatorluğu'nun monarşilerine ulaştığında artık zaman gelmişti: Vatan aşkıyla dolup taşan ve çığlıklar atan insanlardan esinlenen öncü yüzbaşı ve müzisyen Claude Joseph Rouget de Lisle, belediye başkanının emriyle "Chant de guerre pour Farmee du Rhin"i yazdı. Rouget caddelerde, sokaklarda işittiği her şeyi: zalim krallara duyulan nefreti, vatan toprağı için duyulan kaygıyı, zafere olan inancı, özgürlük aşkını yazdı. Rouget'nin yazdığı bu savaş şarkısı. 2 Temmuz günü, Marsilya'dan çıkışta gönüllü taburlar tarafından söylendi, marş da adım buradan alınıştı.
Devrim yaratan bu kıvılcım, 19. yüzyılda Fransa'dan Avrupa'nın diğer ülkelerine sıçradı. Marseillaise, özgürlük savaşı veren öteki ülkeler tarafından örnek alındı. Devrim şarkısı, sadece Avrupa'ya değil, Kamerun, Nikaragua ya da Peru'ya da esin kaynağı oldu.
ASYA'DA ULUSAL MARŞLAR
Geniş savaş alanları, silah sesleri ve ordulardan uzaklaştıkça, marşların melodileri de yumuşuyor. Oralarda ulusal marşlar sessiz dualara, güzelliğin ve bereketin övgüsüne dönüşüyor. Hintli şair ve Nobel Ödülü sahibi Rabindranath Tagore ulusal marşlarını ne kadar şairane yazmış: "Altın Bengarim, seni seviyorum. Gökyüzün, havan, kalbime bir flüt gibi şarkı söyletiyor. İlkbaharda, oh anacığım, mango ormanlarının kokusu içimi çılgın bir mutlulukla dolduruyor... Sonbaharda, oh- anacığım, yeşeren pirinç tarlalarında gülümsemeni gördüm..." Bu beste, basit armonilere sahip, yumuşacık bir müzikle ve barış, mutluluk mesajlarıyla zenginleştirilmiş. Bangladeş'ten çok uzakta. Çin'de ise fanfar sesleri yükseliyor. Tam bir savaş atmosferiyle karşılaşılıyor. Metni de bu müziğe çok uygun: "...Kalkın! kalkın! Kalkın! Milyonlarca var, ama kalbimizde bir tane. Düşman ateşine göğüs gerelim. İleri!..." 1935 yılında doğan ulusal marşta Çin halkı, Japon istilacılara karşı direnmek için yemin ediyor. Bu "Gönüllülerin Marşı". 30'lu yıllarda Çin'in özgürlük savaşını konu alan "Oğullar ve Kızlar Direniş Savaşında" filminin ana müziğiydi.
DÜNYANIN EN KISA VE EN ESKİ MARŞI
Komşusu Japonya, marş konusunda tamamen kendine özgü bir yol çizmişti. Melodisi, diğer ulusların çoğunda olduğu gibi, var olan Avrupa müzikleriyle beslenmemişti. Sözleri gerilere. 10. yüzyıla kadar gidiyor, yani en eski ulusal marş sözü ve ayrıca en kısası: "Hükümdarlar, egemenliğimiz bin yıl, sekiz bin yıl sürecek, taşlar kayaya dönüşene, üstünü yosunlar kaplayana dek..." Sonsuzluğun anlatıldığı bu şarkı, yaklaşık 40 saniye sürüyor.
GÜNEY AMERİKA'DA ULUSAL MARŞLAR
Güney Amerika ülkelerinin ulusal marşları biraz daha ihtişamlı. Birçok ulusal marştan daha uzun ve hareketli. Yaşam dolu satırlarla müzikal açıdan daha güçlü. Biraz dikkatle incelendiğinde, bu marş müziklerinden birçoğunun, köken olarak 19. yüzyıldaki İtalyan opera dünyasına uzandığı görülüyor. 1850 yılında yazılan Uruguay ulusal marşının girişi. 1833'te Milano'da prömiyeri yapılan Gaetano Donizetti'nin operası "Lucrezia Borgia'yı çağrıştırıyor. Ve Ekvator ulusal marşı da. Donizetti'nin rakibi Vincenzo Bellini Pate'nin operası "I Puritan"ı...
LATİN AMERİKAN MARŞLARI İTALYANLARDAN
Latin Amerikalılar'in, Avrupalı, özellikle de İtalyan bestecilerle yakınlığı, kuşkusuz bir tesadüf değildi. Meslekleri müzisyenlik olan İtalyanlar ya da genel olarak kökenleri Avrupa olan ulusal marş bestecileri, Latin Amerika'ya göç etmişlerdi. Memleketlerinde iken icra ettikleri opera müziğinin tonlarıyla, yeni ülkelerine de marşlar yazmışlardı.
Melodilerin "İthal" edilmesi, alışılmadık bir şey değil. Bütün ulusal marşların yaklaşık üçte biri, Avrupa kaynaklı. Her ne kadar ulusal bağımsızlık için savaş verseler de. marşlarını başka bir ülkeden ithal etmekte bir sakınca görmemişlerdi herhalde... Marş ithali, özellikle Latin Amerika ve Afrika devletlerindeki kolonileşme dönemine rastlıyor.
KARARSIZ RUSLAR
Ruslar severek dinleyecekleri bir ulusal marş için uzun süre beklediler. Uygun bir marş melodisine ve uygun bir metne daha kısa bir süre önce kavuşabildiler. Çünkü, Rus besteci Mihail Glinka'nın hazırladığı marşın sözleri yoktu. Ayrıca, bestesi kulağa hiç hoş gelmiyordu ve ne Putin ne de halk beğenmişti. Üstelik, Glinka'nın yaptığı bestenin, 16. yüzyılda Katolik bir Polonyalı'ya ait olduğu söyleniyordu. Glinka'nın, bu müziği, Korkunç Ivan döneminin (1547-1584) ardından Rusya'yı işgal etmek isteyen Polonyalılar'a karşı Rus direnişini anlatan bir operasında kullandığı da iddialar arasındaydı. Bu marşın Rus ruhunun aynası olup olamayacağı konusunda herkes kuşkuluydu.
İçinde artık Stalin, Lenin ve komünizmden söz edilmeyen yeni marşın metni, bugün 87 yaşında olan Mihalkof'a ait. Glinka'nın bestesi yerine Ruslar, besteci Aleksander Aleksandrov'un 1920'li yılların sonunda bestelediği eski şarkılarını, yanı "Bolşevikler'in marşı"nı okumaya devam ettiler, yani yeni sözleri eski besteyle...
MARŞ SEÇİMİNDE ZORLANAN ALMANLAR
Almanlar da ulusal marşlarını seçerken oldukça zorlanmışlardı. August Heinrich Hoffmann von Fallersleben, marş için yazdığı sözlerle bazı siyasetçilerin uykularını kaçırmış ve şiddetli tartışmalara yol açmıştı. Şair, vatandaşlarına özledikleri siyasi birliği hiç değilse bu yolla vermek için "Almanların şarkısı"nı yazdı. Çünkü, o sıralar "Alman Birliği" farklı büyüklükler ve farklı siyasi yapılara sahip 39 hükümdarlıktan oluşuyordu.
EN ESKİ MARŞ MÜZİĞİ ve EN YENİLERİ
En eski marş müziği San Marino'da çalınıyor. Kilise ilahisi tarzındaki devlet marşı, 10. yüzyıla ait bir manastır kitabından alınmış. En yeni marşlar ise. Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla bağımsız kalan ülkelerin marşları. Her şeyiyle yeni olduğu söylenemez kuşkusuz. Genellikle, o ülkenin tarihinde yeri olan bir şarkının yenilenmesiyle ortaya çıkıyorlar. Avrupa Birliği'ne ait marş da eski bir melodinin bir tür yenilenmesiyle ortaya çıkmış. Bu marş, 1972 yılında Avrupa Konseyi tarafından hazırlanmış ve 1986 yılından itibaren Avrupa Birliği tarafından kullanılan. 200 yıllık bîr şarkı. Avrupa'yı en iyi hangi şarkının temsil edebileceği sorusu sorulduğunda, akıllara 18-19. yüzyıllarının en ünlü bestecilerinden Ludwig van Beethoven gelmişti. Ünlü bestesi 9. Senfoni (1824'te bestelemişti), Friedrich Schiller'in yazdığı "Mutluluğun Şiiri" (1785) ile bütünleşerek Avrupa marşına dönüşmüştü.
Bir devletin varlığını koruması ve bütünlüğünü devam ettirebilmesi için, halkının, devletin gücünü ve yasalarını her şeyiyle kabul etmiş olması gerekiyor. Ama bir devlet, vatandaşlarını sadece beyinleriyle değil, kalbi ve ruhuyla da yönetmek istiyorsa, duyguları harekete geçiren bir ulusal marştan daha etkili bir yöntem düşünülemez...
ULUSAL MARŞLARIN PSİKOLOJİK BOYUTU
Uzman Psikolog Ali Rıza Tanaltay
Ulusların, o ülkede yaşayan insanların hepsinin gönlünde iz bırakan, duyguları harekete geçiren, gönülleri alevlendiren ve kutsal kabul edilen bazı simgeleri vardır: ulusal marşlar, bayrak, toprak, ulusal değerler vb... İnsanoğlu, hem akıl hem de bir gönül varlığıdır. Ama onun harekete geçmesini sağlayan yanı, aklı ile geliştirdiği gönlündeki duygularıdır. Bu duygular da öylesine ortaya çıkmıyorlar. Çocukluk yıllarından itibaren beş duyusuna seslenen her öğe ile zaman içinde gönlüne çakılırlar. Bu simgeler, genellikle, güç, başarı, kazanç ve kuvvet gibi değerler içerirler. Bu yolla insanoğlu, kendini o işi gerçekleştirmiş insanlarla özdeşleşmiş olur. Ben de onun gibi Türk'üm, bu marş benim marşım vb. Biz buna yansıtma mekanizması diyoruz. İnsanlar başarılı olanları beğenir ve onlar gibi olduklarını düşlerler. Bu duygu onları mutlu eder. Yıllarca o kulaklar o marşı dinlemiş, o marşla coşmuş, sevinmiş, tüm, dünyaya kimliğini kanıtlamış ve ben buradayım demiş. Nasıl o yaşadıklarıyla o günlerde coştuysa, hafıza, duygu ve düşünceler bağlamında eşlemeler yapar ve aynı hislerin gönüllerde coşmasını sağlar.
İnsanlarda ayrıca, bir yere ait olma ihtiyacı vardır. Bunu Maslow, İhtiyaç hiyerarşisi piramidinde açıklıyor. Bu ihtiyaç, memleket meselelerinden, takım tutma ruhuna kadar her alana yansıyor. Bundan hareketle bölünmeler de ortaya çıkıyor. Bu duyguların kontrol altında tutulması, bu nedenle çok önemlidir. Kişiye ya da kişilere zarar vermesini engellemek gerekir. Hitler, bu duyguları kullanarak, insanları 2. Dünya Savaşı'na götürdü. Kitleler yok edildi. Osmanlı Devleti, ulusal simgelerin etki gücünün farkındaydı: Savaşa giden yeniçerilerin yanında çok sayıda kişiden oluşturulmuş bir Mehter Marşı alayı da giderdi. Bu durumda, askerler güçlerinin de üstüne çıkarlar ve başarılar birbirini izlerdi. Bu sayede insanların tek vücut olması sağlandığından, oluşan kuvvet, aritmetik diziyle değil, geometrik diziyle artıyordu. Bu gücün temelinde yatan, inanç gücüdür. Her ne konuda olursa olsun, inancı güçlendirilmiş insan kesinlikle başarılı olur.
Öncü yüzbaşı Claude-Joseph Rouget de Lisle,1792'de 25 nisanı 26 nisana bağlayan gece, Strasbourg belediye başkanının teşvikiyle Fransız ordusu için bir savaş şarkısı yazdı. Yüzbaşı, üç yıl sonra Fransa'nın ulusal marşı haline gelecek bu marşı, ertesi gün belediye başkanı Dietrich'in salonunda seslendirdi
ULUSAL MARŞLARDAKİ TEMALAR
Çoğunlukla savaş dönemlerinde yazılan ulusal marşlar, genellikle birbirine benziyor. Türk İstiklal Marşı'nda, Kurtuluş Savaşı'nın kazanılacağına duyulan inançla, "halkını bağımsızlık ve hak aramaya, imanını, vatanını ve dinini koruma" ya: İtalyan ulusal marşı, "ulusu silkinip uyanma" ya; Fransa ulusal marşı "silahlanma ya, Romanya ulusal marşı "güçleri birleştirmeye"; Polonya, Beyaz Rusya. Ukrayna ve Litvanya ulusal marşları ise "yabancı düşmanlarla ve tiranlarla savaşma" ya çağırıyor.
Ulusal marşlardaki ikinci bir tema, idealler ve kaygılar... İtalyan ve Alman ulusal marşları, bu ülkelerin tarih boyunca sergilediği siyasal ve toplumsal yapı nedeniyle "birlik" ideali yansıtıyor.
Bazı ulusal marşlardaki düşman bulanık bir "yabancı güç" olmaktan çıkıp somutlaşıyor. Polonya ulusal marşında Ruslar ve Almanlar. Danimarka ulusal marşında "Gotlar", Belçika ulusal marşında ise "Hollandalılar" açık açık hedef gösteriliyor. Ulusal marşların tümü kan, zafer ve savaş çığırtkanlığı yapmıyor kuşkusuz. Barış temalarının ağırlıklı olduğu ulusal marşlarda, çevre bilinci bile işleniyor... Finlandiya ulusal marşı "resiflerin, kayalıkların, Norveç ulusal marşı "okyanus"un, İsveç ulusal marşı "ormanlar" ın, İzlanda ulusal marş ise "Güneş Sisteminin övgüsüyle dolu.
Yeryüzünde, yaklaşık 180 ülkenin bir ulusal marşı var. Birçoğu, en fazla 1–1,5 dakika kadar sürüyor. Ancak bu süre, marşı seslendirenlerle dinleyenlere, bu ülkenin karakterini ve tarihini anlatmaya yetiyor. Hatta İsviçrelilerin ulusal marşında olduğu gibi o ülkenin coğrafi özelliğini bile öğrenebiliyorsunuz: "Gün ağarırken ortaya çıkarsın. Seni ışıldayan denizin yüzeyinde görürüm: Seni ey ulvi, ey şanlı şey! Alpler'in tepesindeki buzullar kızarırken, dua edin İsviçreliler, dua edin. Kutsal ruhlarımız, anavatanımızın üstünde anıyor Tanrı'yı..."
AVRUPA'DA Kİ EN ESKİ ULUSAL MARŞ
Dağlık ülkelerde yaşayan insanların, düzlük alanda yaşayanlara göre kendilerini Tanrı'ya ve kutsal topraklara daha yakın hissetmeleri, doğanın özelliklerine de bağlanıyor, Belki de, Yunanca karşılığı olan "hymne" (ilahi) kelimesinin kökeninden kaynaklanıyor. Bu kavram, geleneksel kurban ilahisi, bayram ilahisi ya da kutsal bir şey adına söylenen övgüyü tanımlıyordu. Modern anlamda ulusal marşın (19. yüzyılda görülmeye başladı) kökü, Ortaçağ'daki dinsel ilahilere ve savaş şarkılarına (destanlara) dayanıyordu. Ortaçağ'dan beri, şarkılarda, tanrıların yerini halk kahramanları ve hükümdarlar almaya başladı. Bugünkü mantığıyla en eski ulusal marş, 1568 yılına ait "Wilhelmus van Nasouwe" adlı savaş şarkısı, 1932 yılından sonra Hollanda ulusal marşı olarak söylenmeye başladı.
18. yüzyılın sonunda ortaya çıkan Danimarka'nın krallık marşı da Tanrısal öğelerden çok uzaktı. Marşta, kral IV. Christian hiddetleniyor ve kılıcıyla "Gotlar"ın (İsveçliler) miğferlerini ve beyinlerini parçalayacağını söylüyor.
FRANSA'NIN "MARSEİLLAİSE" YAZILIYOR ve ÖRNEK OLUYOR
Düşmanların "pis kanı"nın "saban izleri"ni doldurduğu "Marseillaise" de de hiddet ve nefret egemen. Bu vatansever şarkı, yani savaş şarkısı, 18. yüzyılda yazıldı. Fransa, 1792 yılının başında, Avusturya ve Prusya ile savaşın eşiğindeydi. Bu heyecanlı durumu Stefan Zweig kitabında şöyle tanımlıyor: "İnsanlığın yıldız saatleri. Bu haftalar içinde, ağır ve ruhları baskı altına alacak bir gerginlik egemendi Paris'in üstünde; ancak sınır kentlerindeki gerginlik, daha da ağır ve tehdit ediciydi. Bütün ordugâhlarda askeri birlikler çoktan toplanmışı, bütün köyler ve bütün kentlerde gönüllüler ve ulusal muhafız kıtaları zırhlandırılmıştı. Bütün kaleler hazır hale getirilmişti ve biliyorlardı ki, her şeyi, özellikle Fransa ile Almanya arasında yer alan vatan toprakları Alsace'da gelişen olaylar belirleyecekti..." Fransa'nın savaş ilanı 24 Nisan'ı 25'e bağlayan gece, eski Alman İmparatorluğu'nun monarşilerine ulaştığında artık zaman gelmişti: Vatan aşkıyla dolup taşan ve çığlıklar atan insanlardan esinlenen öncü yüzbaşı ve müzisyen Claude Joseph Rouget de Lisle, belediye başkanının emriyle "Chant de guerre pour Farmee du Rhin"i yazdı. Rouget caddelerde, sokaklarda işittiği her şeyi: zalim krallara duyulan nefreti, vatan toprağı için duyulan kaygıyı, zafere olan inancı, özgürlük aşkını yazdı. Rouget'nin yazdığı bu savaş şarkısı. 2 Temmuz günü, Marsilya'dan çıkışta gönüllü taburlar tarafından söylendi, marş da adım buradan alınıştı.
Devrim yaratan bu kıvılcım, 19. yüzyılda Fransa'dan Avrupa'nın diğer ülkelerine sıçradı. Marseillaise, özgürlük savaşı veren öteki ülkeler tarafından örnek alındı. Devrim şarkısı, sadece Avrupa'ya değil, Kamerun, Nikaragua ya da Peru'ya da esin kaynağı oldu.
ASYA'DA ULUSAL MARŞLAR
Geniş savaş alanları, silah sesleri ve ordulardan uzaklaştıkça, marşların melodileri de yumuşuyor. Oralarda ulusal marşlar sessiz dualara, güzelliğin ve bereketin övgüsüne dönüşüyor. Hintli şair ve Nobel Ödülü sahibi Rabindranath Tagore ulusal marşlarını ne kadar şairane yazmış: "Altın Bengarim, seni seviyorum. Gökyüzün, havan, kalbime bir flüt gibi şarkı söyletiyor. İlkbaharda, oh anacığım, mango ormanlarının kokusu içimi çılgın bir mutlulukla dolduruyor... Sonbaharda, oh- anacığım, yeşeren pirinç tarlalarında gülümsemeni gördüm..." Bu beste, basit armonilere sahip, yumuşacık bir müzikle ve barış, mutluluk mesajlarıyla zenginleştirilmiş. Bangladeş'ten çok uzakta. Çin'de ise fanfar sesleri yükseliyor. Tam bir savaş atmosferiyle karşılaşılıyor. Metni de bu müziğe çok uygun: "...Kalkın! kalkın! Kalkın! Milyonlarca var, ama kalbimizde bir tane. Düşman ateşine göğüs gerelim. İleri!..." 1935 yılında doğan ulusal marşta Çin halkı, Japon istilacılara karşı direnmek için yemin ediyor. Bu "Gönüllülerin Marşı". 30'lu yıllarda Çin'in özgürlük savaşını konu alan "Oğullar ve Kızlar Direniş Savaşında" filminin ana müziğiydi.
DÜNYANIN EN KISA VE EN ESKİ MARŞI
Komşusu Japonya, marş konusunda tamamen kendine özgü bir yol çizmişti. Melodisi, diğer ulusların çoğunda olduğu gibi, var olan Avrupa müzikleriyle beslenmemişti. Sözleri gerilere. 10. yüzyıla kadar gidiyor, yani en eski ulusal marş sözü ve ayrıca en kısası: "Hükümdarlar, egemenliğimiz bin yıl, sekiz bin yıl sürecek, taşlar kayaya dönüşene, üstünü yosunlar kaplayana dek..." Sonsuzluğun anlatıldığı bu şarkı, yaklaşık 40 saniye sürüyor.
GÜNEY AMERİKA'DA ULUSAL MARŞLAR
Güney Amerika ülkelerinin ulusal marşları biraz daha ihtişamlı. Birçok ulusal marştan daha uzun ve hareketli. Yaşam dolu satırlarla müzikal açıdan daha güçlü. Biraz dikkatle incelendiğinde, bu marş müziklerinden birçoğunun, köken olarak 19. yüzyıldaki İtalyan opera dünyasına uzandığı görülüyor. 1850 yılında yazılan Uruguay ulusal marşının girişi. 1833'te Milano'da prömiyeri yapılan Gaetano Donizetti'nin operası "Lucrezia Borgia'yı çağrıştırıyor. Ve Ekvator ulusal marşı da. Donizetti'nin rakibi Vincenzo Bellini Pate'nin operası "I Puritan"ı...
LATİN AMERİKAN MARŞLARI İTALYANLARDAN
Latin Amerikalılar'in, Avrupalı, özellikle de İtalyan bestecilerle yakınlığı, kuşkusuz bir tesadüf değildi. Meslekleri müzisyenlik olan İtalyanlar ya da genel olarak kökenleri Avrupa olan ulusal marş bestecileri, Latin Amerika'ya göç etmişlerdi. Memleketlerinde iken icra ettikleri opera müziğinin tonlarıyla, yeni ülkelerine de marşlar yazmışlardı.
Melodilerin "İthal" edilmesi, alışılmadık bir şey değil. Bütün ulusal marşların yaklaşık üçte biri, Avrupa kaynaklı. Her ne kadar ulusal bağımsızlık için savaş verseler de. marşlarını başka bir ülkeden ithal etmekte bir sakınca görmemişlerdi herhalde... Marş ithali, özellikle Latin Amerika ve Afrika devletlerindeki kolonileşme dönemine rastlıyor.
KARARSIZ RUSLAR
Ruslar severek dinleyecekleri bir ulusal marş için uzun süre beklediler. Uygun bir marş melodisine ve uygun bir metne daha kısa bir süre önce kavuşabildiler. Çünkü, Rus besteci Mihail Glinka'nın hazırladığı marşın sözleri yoktu. Ayrıca, bestesi kulağa hiç hoş gelmiyordu ve ne Putin ne de halk beğenmişti. Üstelik, Glinka'nın yaptığı bestenin, 16. yüzyılda Katolik bir Polonyalı'ya ait olduğu söyleniyordu. Glinka'nın, bu müziği, Korkunç Ivan döneminin (1547-1584) ardından Rusya'yı işgal etmek isteyen Polonyalılar'a karşı Rus direnişini anlatan bir operasında kullandığı da iddialar arasındaydı. Bu marşın Rus ruhunun aynası olup olamayacağı konusunda herkes kuşkuluydu.
İçinde artık Stalin, Lenin ve komünizmden söz edilmeyen yeni marşın metni, bugün 87 yaşında olan Mihalkof'a ait. Glinka'nın bestesi yerine Ruslar, besteci Aleksander Aleksandrov'un 1920'li yılların sonunda bestelediği eski şarkılarını, yanı "Bolşevikler'in marşı"nı okumaya devam ettiler, yani yeni sözleri eski besteyle...
MARŞ SEÇİMİNDE ZORLANAN ALMANLAR
Almanlar da ulusal marşlarını seçerken oldukça zorlanmışlardı. August Heinrich Hoffmann von Fallersleben, marş için yazdığı sözlerle bazı siyasetçilerin uykularını kaçırmış ve şiddetli tartışmalara yol açmıştı. Şair, vatandaşlarına özledikleri siyasi birliği hiç değilse bu yolla vermek için "Almanların şarkısı"nı yazdı. Çünkü, o sıralar "Alman Birliği" farklı büyüklükler ve farklı siyasi yapılara sahip 39 hükümdarlıktan oluşuyordu.
EN ESKİ MARŞ MÜZİĞİ ve EN YENİLERİ
En eski marş müziği San Marino'da çalınıyor. Kilise ilahisi tarzındaki devlet marşı, 10. yüzyıla ait bir manastır kitabından alınmış. En yeni marşlar ise. Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla bağımsız kalan ülkelerin marşları. Her şeyiyle yeni olduğu söylenemez kuşkusuz. Genellikle, o ülkenin tarihinde yeri olan bir şarkının yenilenmesiyle ortaya çıkıyorlar. Avrupa Birliği'ne ait marş da eski bir melodinin bir tür yenilenmesiyle ortaya çıkmış. Bu marş, 1972 yılında Avrupa Konseyi tarafından hazırlanmış ve 1986 yılından itibaren Avrupa Birliği tarafından kullanılan. 200 yıllık bîr şarkı. Avrupa'yı en iyi hangi şarkının temsil edebileceği sorusu sorulduğunda, akıllara 18-19. yüzyıllarının en ünlü bestecilerinden Ludwig van Beethoven gelmişti. Ünlü bestesi 9. Senfoni (1824'te bestelemişti), Friedrich Schiller'in yazdığı "Mutluluğun Şiiri" (1785) ile bütünleşerek Avrupa marşına dönüşmüştü.
Bir devletin varlığını koruması ve bütünlüğünü devam ettirebilmesi için, halkının, devletin gücünü ve yasalarını her şeyiyle kabul etmiş olması gerekiyor. Ama bir devlet, vatandaşlarını sadece beyinleriyle değil, kalbi ve ruhuyla da yönetmek istiyorsa, duyguları harekete geçiren bir ulusal marştan daha etkili bir yöntem düşünülemez...
ULUSAL MARŞLARIN PSİKOLOJİK BOYUTU
Uzman Psikolog Ali Rıza Tanaltay
Ulusların, o ülkede yaşayan insanların hepsinin gönlünde iz bırakan, duyguları harekete geçiren, gönülleri alevlendiren ve kutsal kabul edilen bazı simgeleri vardır: ulusal marşlar, bayrak, toprak, ulusal değerler vb... İnsanoğlu, hem akıl hem de bir gönül varlığıdır. Ama onun harekete geçmesini sağlayan yanı, aklı ile geliştirdiği gönlündeki duygularıdır. Bu duygular da öylesine ortaya çıkmıyorlar. Çocukluk yıllarından itibaren beş duyusuna seslenen her öğe ile zaman içinde gönlüne çakılırlar. Bu simgeler, genellikle, güç, başarı, kazanç ve kuvvet gibi değerler içerirler. Bu yolla insanoğlu, kendini o işi gerçekleştirmiş insanlarla özdeşleşmiş olur. Ben de onun gibi Türk'üm, bu marş benim marşım vb. Biz buna yansıtma mekanizması diyoruz. İnsanlar başarılı olanları beğenir ve onlar gibi olduklarını düşlerler. Bu duygu onları mutlu eder. Yıllarca o kulaklar o marşı dinlemiş, o marşla coşmuş, sevinmiş, tüm, dünyaya kimliğini kanıtlamış ve ben buradayım demiş. Nasıl o yaşadıklarıyla o günlerde coştuysa, hafıza, duygu ve düşünceler bağlamında eşlemeler yapar ve aynı hislerin gönüllerde coşmasını sağlar.
İnsanlarda ayrıca, bir yere ait olma ihtiyacı vardır. Bunu Maslow, İhtiyaç hiyerarşisi piramidinde açıklıyor. Bu ihtiyaç, memleket meselelerinden, takım tutma ruhuna kadar her alana yansıyor. Bundan hareketle bölünmeler de ortaya çıkıyor. Bu duyguların kontrol altında tutulması, bu nedenle çok önemlidir. Kişiye ya da kişilere zarar vermesini engellemek gerekir. Hitler, bu duyguları kullanarak, insanları 2. Dünya Savaşı'na götürdü. Kitleler yok edildi. Osmanlı Devleti, ulusal simgelerin etki gücünün farkındaydı: Savaşa giden yeniçerilerin yanında çok sayıda kişiden oluşturulmuş bir Mehter Marşı alayı da giderdi. Bu durumda, askerler güçlerinin de üstüne çıkarlar ve başarılar birbirini izlerdi. Bu sayede insanların tek vücut olması sağlandığından, oluşan kuvvet, aritmetik diziyle değil, geometrik diziyle artıyordu. Bu gücün temelinde yatan, inanç gücüdür. Her ne konuda olursa olsun, inancı güçlendirilmiş insan kesinlikle başarılı olur.
MARŞLARIMIZ
ONUNCU YIL MARŞI
Çıktık açık alınla on yılda her savaştan,
On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan;
Başta bütün dünyanın saydığı Başkumandan;
Demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan
Türk'üz, Cumhuriyet'in göğsümüz tunç siperi,
Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri!
Bir hızla kötülüğü, geriliği boğarız;
Karanlığın üstüne güneş gibi doğarız,
Türk'üz, bütün başlardan üstün olan başlarız;
Tarihten önce vardık, tarihten sonra varız,
Türk'üz, Cumhuriyet'in göğsümüz tunç siperi,
Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri!...
Çizerek kanımızla öz yurdun haritasını,
Dindirdik memleketin yıllar süren yasını.
Bütünledik her yönden İstiklâl kavgasını;
Bütün dünya öğrendi Türklüğü saymasını.
Türk'üz, Cumhuriyet'in göğsümüz tunç siperi,
Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri!...
Örnektir milletlere açtığımız yeni iz;
İmtiyazsız, sınıfsız kaynaşmış bir kitleyiz.
Uyduk görüşte bilgiye, gidişte ülküye biz;
Tersine dönse dünya yolumuzdan dönmeyiz.
Türk'üz, Cumhuriyet'in göğsümüz tunç siperi,
Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri
ELLİNCİ YIL MARŞI
Müjdeler var yurdumun toprağına taşına.
Erdi Cumhuriyetim elli şeref yaşına.
Bu rüzgârla şahlanmış dalga dalga bayrağım.
Başka bir tuğ yaraşmaz Türk'ün özgür başına.
Cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu.
******'ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu.
Yıllan bir çığ gibi aşarak hafta hafta
Koşuyoruz durmadan kadın - erkek bir safta...
Elimizde meşale, ilke ******,
Işıklarla donattık ülkeyi her tarafta...
Cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu,
******'ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu.
Aynı kandan feyz alır bunca toprak, bunca taş.
Kılıç tutan bilekler, verdi sabanla savaş.
Tekniğin dev nabzında her adım, her dakika,
Çarklarda aynı tempo, yüreklerde aynı marş.
Cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu,
******'ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu.
Biz yürekten bağlıyız elli yıldır bu yola.
"Yurtta barış" ilk hedef. "Cihanda sulh" parola.
Koparamaz hiçbir güç bizi millî birlikten,
Ata'mızın izinde koşuyoruz kol kola...
Cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu,
******'ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu.
Yaşasın hür ulusum, soylu gencim, benliğim,
Yaşasın şanlı ordum, sarsılmaz güvenliğim.
Ersin elli yıllarım nice mutlu çağlara.
Örnek olsun cihana devletim, düzenliğim.
Cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu,
******'ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu.
GENÇLİK MARŞI
Dağ başını duman almış,
Gümüş dere durmaz akar
Güneş ufuktan şimdi doğar,
Yürüyelim arkadaşlar
Sesimizi yer, gök, su dinlesin
Sert adımlarla her yer inlesin
Bu gök, deniz nerede var,
Nerede bu dağlar taşlar
Bu ağaçlar güzel kuşlar,
Yürüyelim arkadaşlar
Sesimizi yer, gök, su dinlesin
Sert adımlarla her yer inlesin
Dağlar taşlar güzel kuşlar,
Ya bu insanlar insanlar
Güneş ufuktan bir gün doğar,
Yürüyelim arkadaşlar
Sesimizi yer, gök, su dinlesin
Sert adımlarla her yer inlesin
İzmir'in dağlarında çiçekler açar
Altın gümüş ordu ateşler saçar
Bozulmuş Yunanlılar yel gibi kaçar
Kader böyle imiş ey şanlı ata
Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa
Peygamber kucağında şehitler yeri
Çalındı borular haydi ileri
Bozuldu çadırlar kalmayın geri
Kader böyle imiş ey şanlı ata
Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa
Türk oğluyum ben ölmek isterim
Toprak diken olsa yatağım yerim
Allah'ından utansın dönenler geri
Kader böyle imiş ey şanlı ata
Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa
ADIMIZ ANDIMIZDIR
Adımız andımızdır, yoluna can koyarız
Türk olmayı en büyük şeref
En büyük şeref ve şan sayarız
Türküz, Türküz dedikçe kalbimiz almakta hız
Türk olmayı en büyük şeref
En büyük şeref ve şan sayarız
AMKARA MARŞI
Ankara, Ankara güzel Ankara,
Seni görmek ister her bahtı kara.
Senden yardım umar her düşen dara
Yetersin onlara güzel Ankara.
Burcuna göz diken dik başlar insin,
Türk gücü orada her zoru yensin,
Yoktan var edilmiş ilk şehir sensin,
Var olsun toprağın, taşın Ankara.
ALAY MARŞI
Annem beni yetiştirdi bu ellere yolladı
Al sancağı teslim etti, Allah'a ısmarladı
Boş oturma çalış dedi, hizmet eyle vatana
Sütüm sana helal olmaz saldırmazsan düşmana
Arş ileri, marş ileri, Türk askeri dönmez geri
Yastığımız mezar taşı, yorganımız kan olsun
Biz bu yoldan döner isek namus bize ar olsun
Ne şereftir ölmek bize bu güzel vatan için
Yanar yürek yurt aşkıyla daima için için
Arş ileri, marş ileri, Türk askeri dönmez geri
AKDENİZ MARŞI
Yaslı gittim şen geldim, aç koynunu ben geldim
Bana bir yudum su ver, çok uzak yoldan geldim
Yürü ey şenlı gazi, kılıcı kanlı gazi
Meriç seni bekliyor, büyük ünvanlı gazi
Korkma açıl ey şen yurdum, dağları ordu kurdum
Açık denizleri, süngümle kilit vurdum
Rüzgarlardan atım var, şimşekten kanadım var
Göğsümde al yazılı, gazilik beratım var
Rüzgar bana at oldu, şimşekler kanat oldu
Eğilin gökler dedim, bulutlar kat kat oldu
Irmaklar gibi taştım, yalçın kayalar aştım
Hakka şükürler olsu geldim sana ulaştım
Varsın yansın ocağım, kurtuldu al sancağım
Bayrağımın altında, ben hür yaşayacağım
Deniz, deniz akdeniz, suları berak deniz
Karşımda yar ağlıyor, gideyim bırak deniz
Açtım kal'a yol Göründü Gelibolu
Bırak beni gideyim, orası yasla dolu
HAVAHARP OKULU MARŞI
Yolumuzda olsa da dağlar kalın bir perde
Pervasız bir kartalız bu hudutsuz göklerde
Gönlümüde taştıkça bizi coşturan bu hız
Semada olacağız ışık saçan bir yıldız.
Kalbimizde korku yok çelikten kanadımız
Tayfunlardan yılmayan hava harp okuluyuz
Bu masmavi saraydır meskenimiz yerimiz
Ölüme bin şekilde alıştı gözlerimiz
Hızını bizden alır kuşlar ve fırtınalar
Geçtiğimiz her yolda bize şimşek olur yar
Kalbimizde korku yok çelikten kanadımız
Tayfunlardan yılmayan hava harp okuluyuz
Kaygusuz kalsın diye düşmandan vatanımız
Yemin ettik göklerde akacaktır kanımız
Bir Türk oğlu Türk olan böyle ölür nam salar
Üzülmeyin bu yolda kurban veren analar
Kalbimizde korku yok çelikten kanadımız
Tayfunlardan yılmayan hava harp okuluyuz
ÇANAKKALE TÜRKÜSÜ
Çanakkale içinde vurdular beni
Ölmeden mezara koydular beni
Of gençliğim eyvah
Çanakkale'den çıktım yan basa basa
Ciğerlerim çürüdü kan kusa kusa
Of gençliğim eyvah
Çanakkale köprüsü dardır geçilmez
Al kan olmuş suları bir tas içilmez
Of gençliğim eyvah
Çanakkale içinde sıra söğütler
Altında yatıyor aslan yiğitler
Of gençliğim eyvah
Çanakkale içinde aynalı çarşı
Anne ben gidiyorum düşmana karşı
Of gençliğim eyvah
Çanakkale'den çıktım başım selamet
Anafarta'ya varmadan koptu kıyamet
Of gençliğim eyvah
Çanakkale içinde bir dolu testi
Anneler babalar ümidi kesti
Of gençliğim eyvah
HARBİYE MARŞI
Yıldırımlar yaratan bir ırkın ahfadıyız,
Tufanları gösteren, tarihlerin yadıyız,
Kanla, irfanla kurduk biz bu Cumhuriyeti,
Cehennemler kudursa, ölmez nigahbanıyız.
Yaşa varol Harbiye, yıkılmaz satvetinle,
Göklerden gelen bir ses sana ne diyor, dinle:
Türk vatanı üstünde sönmez güneşsin sen,
Kartal yuvalarında, hürdür millet seninle.
Yüzyıllardır Harbiye bu orduya şan verir,
Çıkardığı dehalar semalara yükselir
Baştan başa tarihtir mektebin her zerresi
Sarsılmayan azminle çelik kal'alar erir.
Şahikalar üstünde meydan okur bu erler
Yaklaşacak düşmana mezar olur bu yerler
Bağlayamaz bir kuvvet bu kasırga milleti
Tarihlere sorun ki bize "Ölmez Türk" derler.
İSTİKLAL MARŞI
Korkma,sönmez bu şafaklarda yüzen alsancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, O benim milletimindir ancak.
Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal,
Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklal!
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
"Medeniyet!" dediğin tek dişi kalmış canavar?
Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın!
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana vaad ettigi günler Hakk'ın...
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.
Bastığın yerleri " toprak!" diyerek geçme, tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı,
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim, inlemeli.
O zaman vecd ile bin secde eder varsa taşım,
Her cerihamdan ilahi boşanır kanli yaşım,
Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na'şım,
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanli hilal,
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal,
Ebediyen sana yok, ırkima yok izmihlal,
Hakkıdır, hür yaşamıs bayrağımın hürriyet:
Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklal!
MÜLKİYE MARŞI ( vatan marşı )
Başka bir aşk istemez, aşkınla çarpan kalbimiz,
Ey Vatan gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz.
Gül ki sen, neş'enle gülsün ay, güneş, toprak, deniz.
Ey Vatan gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz.
Bir güneştin bir zamanlar, aya kadar kaldındı dün,
Dün bir ay'dın, sislenen boşlukta yıldızsın bugün;
Benzin uçmuş bak, ne rüya'dır, bu akşam gördüğün?
Ey Vatan gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz.
Beklesin Türkoğlu'nun azminde kuvvet bulmayan,
Sel durur, yangın söner elbette bir gün Ey Vatan,
Süslenir, oynar yarin, dün ağlayıp matem tutan,
Ey Vatan gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz.
YÜRÜ
Yürü, bu yol şeref zafer yolu.
Karşında bekliyor seni tanyeri
Yürü, atıl devir karanlığı
Durma yürü, haydi ileri.
Varsın gel desin sana
Yeşil gölgeli camlar
Ninni fısıldayan dereler
Sen nameler, gülen bir boğaz.
Hayır, sakin yolunda kalma sen.
Dağları yıkan gücünle sars her yeri
Atam diyor, Öğün çalış güven
Durma yürü, haydi ileri.
GÜN DOĞDU
GÜN DOĞDU HEP UYANDIK
SİPERLERE DAYANDIK
BAĞIMSIZLIK UĞRUNA
AL KANLARA BOYANDIK
YOLUMUZ DEVRİM YOLU
GELİN KARDAŞLAR GELİN
YURDUMUZA YANKİ DOLMUŞ
VURUN KARDAŞLAR VURUN
İŞÇİ KÖYLÜ HEP HAZIRIZ
FAŞİST DÜZENE KARŞI
HALK SAVAŞI VERİYORUZ
EMPERYALİZME KARŞI
GÜN DOĞDU
Gün doğdu, hep uyandık, siperlere dayandık
İstiklalin uğruna da, al kanlara boyandık.
Sandılar Türk uyudu, ata cenge buyurdu,
Türkün asker olduğunu, dünyalara duyurdu.
Ülkemiz Türk ülkesi, aşık eder herkesi
Üstümüzden eksilmesin al bayrağın gölgesi.
Çıktık açık alınla on yılda her savaştan,
On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan;
Başta bütün dünyanın saydığı Başkumandan;
Demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan
Türk'üz, Cumhuriyet'in göğsümüz tunç siperi,
Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri!
Bir hızla kötülüğü, geriliği boğarız;
Karanlığın üstüne güneş gibi doğarız,
Türk'üz, bütün başlardan üstün olan başlarız;
Tarihten önce vardık, tarihten sonra varız,
Türk'üz, Cumhuriyet'in göğsümüz tunç siperi,
Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri!...
Çizerek kanımızla öz yurdun haritasını,
Dindirdik memleketin yıllar süren yasını.
Bütünledik her yönden İstiklâl kavgasını;
Bütün dünya öğrendi Türklüğü saymasını.
Türk'üz, Cumhuriyet'in göğsümüz tunç siperi,
Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri!...
Örnektir milletlere açtığımız yeni iz;
İmtiyazsız, sınıfsız kaynaşmış bir kitleyiz.
Uyduk görüşte bilgiye, gidişte ülküye biz;
Tersine dönse dünya yolumuzdan dönmeyiz.
Türk'üz, Cumhuriyet'in göğsümüz tunç siperi,
Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri
ELLİNCİ YIL MARŞI
Müjdeler var yurdumun toprağına taşına.
Erdi Cumhuriyetim elli şeref yaşına.
Bu rüzgârla şahlanmış dalga dalga bayrağım.
Başka bir tuğ yaraşmaz Türk'ün özgür başına.
Cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu.
******'ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu.
Yıllan bir çığ gibi aşarak hafta hafta
Koşuyoruz durmadan kadın - erkek bir safta...
Elimizde meşale, ilke ******,
Işıklarla donattık ülkeyi her tarafta...
Cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu,
******'ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu.
Aynı kandan feyz alır bunca toprak, bunca taş.
Kılıç tutan bilekler, verdi sabanla savaş.
Tekniğin dev nabzında her adım, her dakika,
Çarklarda aynı tempo, yüreklerde aynı marş.
Cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu,
******'ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu.
Biz yürekten bağlıyız elli yıldır bu yola.
"Yurtta barış" ilk hedef. "Cihanda sulh" parola.
Koparamaz hiçbir güç bizi millî birlikten,
Ata'mızın izinde koşuyoruz kol kola...
Cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu,
******'ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu.
Yaşasın hür ulusum, soylu gencim, benliğim,
Yaşasın şanlı ordum, sarsılmaz güvenliğim.
Ersin elli yıllarım nice mutlu çağlara.
Örnek olsun cihana devletim, düzenliğim.
Cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu,
******'ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu.
GENÇLİK MARŞI
Dağ başını duman almış,
Gümüş dere durmaz akar
Güneş ufuktan şimdi doğar,
Yürüyelim arkadaşlar
Sesimizi yer, gök, su dinlesin
Sert adımlarla her yer inlesin
Bu gök, deniz nerede var,
Nerede bu dağlar taşlar
Bu ağaçlar güzel kuşlar,
Yürüyelim arkadaşlar
Sesimizi yer, gök, su dinlesin
Sert adımlarla her yer inlesin
Dağlar taşlar güzel kuşlar,
Ya bu insanlar insanlar
Güneş ufuktan bir gün doğar,
Yürüyelim arkadaşlar
Sesimizi yer, gök, su dinlesin
Sert adımlarla her yer inlesin
İzmir'in dağlarında çiçekler açar
Altın gümüş ordu ateşler saçar
Bozulmuş Yunanlılar yel gibi kaçar
Kader böyle imiş ey şanlı ata
Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa
Peygamber kucağında şehitler yeri
Çalındı borular haydi ileri
Bozuldu çadırlar kalmayın geri
Kader böyle imiş ey şanlı ata
Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa
Türk oğluyum ben ölmek isterim
Toprak diken olsa yatağım yerim
Allah'ından utansın dönenler geri
Kader böyle imiş ey şanlı ata
Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa
ADIMIZ ANDIMIZDIR
Adımız andımızdır, yoluna can koyarız
Türk olmayı en büyük şeref
En büyük şeref ve şan sayarız
Türküz, Türküz dedikçe kalbimiz almakta hız
Türk olmayı en büyük şeref
En büyük şeref ve şan sayarız
AMKARA MARŞI
Ankara, Ankara güzel Ankara,
Seni görmek ister her bahtı kara.
Senden yardım umar her düşen dara
Yetersin onlara güzel Ankara.
Burcuna göz diken dik başlar insin,
Türk gücü orada her zoru yensin,
Yoktan var edilmiş ilk şehir sensin,
Var olsun toprağın, taşın Ankara.
ALAY MARŞI
Annem beni yetiştirdi bu ellere yolladı
Al sancağı teslim etti, Allah'a ısmarladı
Boş oturma çalış dedi, hizmet eyle vatana
Sütüm sana helal olmaz saldırmazsan düşmana
Arş ileri, marş ileri, Türk askeri dönmez geri
Yastığımız mezar taşı, yorganımız kan olsun
Biz bu yoldan döner isek namus bize ar olsun
Ne şereftir ölmek bize bu güzel vatan için
Yanar yürek yurt aşkıyla daima için için
Arş ileri, marş ileri, Türk askeri dönmez geri
AKDENİZ MARŞI
Yaslı gittim şen geldim, aç koynunu ben geldim
Bana bir yudum su ver, çok uzak yoldan geldim
Yürü ey şenlı gazi, kılıcı kanlı gazi
Meriç seni bekliyor, büyük ünvanlı gazi
Korkma açıl ey şen yurdum, dağları ordu kurdum
Açık denizleri, süngümle kilit vurdum
Rüzgarlardan atım var, şimşekten kanadım var
Göğsümde al yazılı, gazilik beratım var
Rüzgar bana at oldu, şimşekler kanat oldu
Eğilin gökler dedim, bulutlar kat kat oldu
Irmaklar gibi taştım, yalçın kayalar aştım
Hakka şükürler olsu geldim sana ulaştım
Varsın yansın ocağım, kurtuldu al sancağım
Bayrağımın altında, ben hür yaşayacağım
Deniz, deniz akdeniz, suları berak deniz
Karşımda yar ağlıyor, gideyim bırak deniz
Açtım kal'a yol Göründü Gelibolu
Bırak beni gideyim, orası yasla dolu
HAVAHARP OKULU MARŞI
Yolumuzda olsa da dağlar kalın bir perde
Pervasız bir kartalız bu hudutsuz göklerde
Gönlümüde taştıkça bizi coşturan bu hız
Semada olacağız ışık saçan bir yıldız.
Kalbimizde korku yok çelikten kanadımız
Tayfunlardan yılmayan hava harp okuluyuz
Bu masmavi saraydır meskenimiz yerimiz
Ölüme bin şekilde alıştı gözlerimiz
Hızını bizden alır kuşlar ve fırtınalar
Geçtiğimiz her yolda bize şimşek olur yar
Kalbimizde korku yok çelikten kanadımız
Tayfunlardan yılmayan hava harp okuluyuz
Kaygusuz kalsın diye düşmandan vatanımız
Yemin ettik göklerde akacaktır kanımız
Bir Türk oğlu Türk olan böyle ölür nam salar
Üzülmeyin bu yolda kurban veren analar
Kalbimizde korku yok çelikten kanadımız
Tayfunlardan yılmayan hava harp okuluyuz
ÇANAKKALE TÜRKÜSÜ
Çanakkale içinde vurdular beni
Ölmeden mezara koydular beni
Of gençliğim eyvah
Çanakkale'den çıktım yan basa basa
Ciğerlerim çürüdü kan kusa kusa
Of gençliğim eyvah
Çanakkale köprüsü dardır geçilmez
Al kan olmuş suları bir tas içilmez
Of gençliğim eyvah
Çanakkale içinde sıra söğütler
Altında yatıyor aslan yiğitler
Of gençliğim eyvah
Çanakkale içinde aynalı çarşı
Anne ben gidiyorum düşmana karşı
Of gençliğim eyvah
Çanakkale'den çıktım başım selamet
Anafarta'ya varmadan koptu kıyamet
Of gençliğim eyvah
Çanakkale içinde bir dolu testi
Anneler babalar ümidi kesti
Of gençliğim eyvah
HARBİYE MARŞI
Yıldırımlar yaratan bir ırkın ahfadıyız,
Tufanları gösteren, tarihlerin yadıyız,
Kanla, irfanla kurduk biz bu Cumhuriyeti,
Cehennemler kudursa, ölmez nigahbanıyız.
Yaşa varol Harbiye, yıkılmaz satvetinle,
Göklerden gelen bir ses sana ne diyor, dinle:
Türk vatanı üstünde sönmez güneşsin sen,
Kartal yuvalarında, hürdür millet seninle.
Yüzyıllardır Harbiye bu orduya şan verir,
Çıkardığı dehalar semalara yükselir
Baştan başa tarihtir mektebin her zerresi
Sarsılmayan azminle çelik kal'alar erir.
Şahikalar üstünde meydan okur bu erler
Yaklaşacak düşmana mezar olur bu yerler
Bağlayamaz bir kuvvet bu kasırga milleti
Tarihlere sorun ki bize "Ölmez Türk" derler.
İSTİKLAL MARŞI
Korkma,sönmez bu şafaklarda yüzen alsancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, O benim milletimindir ancak.
Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal,
Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklal!
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
"Medeniyet!" dediğin tek dişi kalmış canavar?
Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın!
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana vaad ettigi günler Hakk'ın...
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.
Bastığın yerleri " toprak!" diyerek geçme, tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı,
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim, inlemeli.
O zaman vecd ile bin secde eder varsa taşım,
Her cerihamdan ilahi boşanır kanli yaşım,
Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na'şım,
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanli hilal,
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal,
Ebediyen sana yok, ırkima yok izmihlal,
Hakkıdır, hür yaşamıs bayrağımın hürriyet:
Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklal!
MÜLKİYE MARŞI ( vatan marşı )
Başka bir aşk istemez, aşkınla çarpan kalbimiz,
Ey Vatan gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz.
Gül ki sen, neş'enle gülsün ay, güneş, toprak, deniz.
Ey Vatan gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz.
Bir güneştin bir zamanlar, aya kadar kaldındı dün,
Dün bir ay'dın, sislenen boşlukta yıldızsın bugün;
Benzin uçmuş bak, ne rüya'dır, bu akşam gördüğün?
Ey Vatan gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz.
Beklesin Türkoğlu'nun azminde kuvvet bulmayan,
Sel durur, yangın söner elbette bir gün Ey Vatan,
Süslenir, oynar yarin, dün ağlayıp matem tutan,
Ey Vatan gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz.
YÜRÜ
Yürü, bu yol şeref zafer yolu.
Karşında bekliyor seni tanyeri
Yürü, atıl devir karanlığı
Durma yürü, haydi ileri.
Varsın gel desin sana
Yeşil gölgeli camlar
Ninni fısıldayan dereler
Sen nameler, gülen bir boğaz.
Hayır, sakin yolunda kalma sen.
Dağları yıkan gücünle sars her yeri
Atam diyor, Öğün çalış güven
Durma yürü, haydi ileri.
GÜN DOĞDU
GÜN DOĞDU HEP UYANDIK
SİPERLERE DAYANDIK
BAĞIMSIZLIK UĞRUNA
AL KANLARA BOYANDIK
YOLUMUZ DEVRİM YOLU
GELİN KARDAŞLAR GELİN
YURDUMUZA YANKİ DOLMUŞ
VURUN KARDAŞLAR VURUN
İŞÇİ KÖYLÜ HEP HAZIRIZ
FAŞİST DÜZENE KARŞI
HALK SAVAŞI VERİYORUZ
EMPERYALİZME KARŞI
GÜN DOĞDU
Gün doğdu, hep uyandık, siperlere dayandık
İstiklalin uğruna da, al kanlara boyandık.
Sandılar Türk uyudu, ata cenge buyurdu,
Türkün asker olduğunu, dünyalara duyurdu.
Ülkemiz Türk ülkesi, aşık eder herkesi
Üstümüzden eksilmesin al bayrağın gölgesi.
NICLENO- Mesaj Sayısı : 179
Kayıt tarihi : 07/02/08
ZEKAKÜBÜ :: FIKRALAR :: MÜNAZARA BÖLÜMÜ :: POLİTİKA :: KÖŞE YAZILARINDAN
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz